27 Mayıs 2019 14:43

AKP kaybedeceği seçime girer mi?

Rejimin meşruiyeti ilan edildiğinden beri sorgulanıyordu, bu sorgulama süreciyaşam koşullarının ağırlaşmasıyla emekçilerin tokadına dönüştü.

Kolaj: Evrensel

Paylaş

Ender Şiar ARGIN
Yıldız Teknik Üniversitesi

Bu soruya yanıt ararken Marx’ın Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire isimli eserinde “Devlet aygıtı havada asılı durmaz” sözünü hatırlamak, Türkiye ve toplamda dünya siyasetini anlamak açısından önemlidir. Devleti, egemen sınıfların ezilen sınıfları baskı altında tutmak için kullandığı bir zor aygıtı olarak tanımlayan Marx, “havada durmaz” diyerek tarif ettiği aygıtın arkasındaki sınıflar mücadelesinin düzeyiyle bağlantılı olarak çeşitli sermaye sınıflarına, onların kimi fraksiyonlarına ve ekonomik-politik çıkarlarına atıf yapar. Ülkemiz gibi politik atmosferin sınıf-güç ilişkilerinin toplam düzeyiyle oldukça bağlantılı olduğudönemlerde seçimler de yalnızca devlet aygıtındaki görev değişikliğinden ziyade, sınıf mücadelesinin seyrine dair kimi olguları öne çıkarır.

EMEKÇİLERİN TOKADI

Tek adam rejimi açısından 31 Mart seçimlerinin iki önemli yanı vardı. Birincisi ülkenin içinden geçtiği ekonomik kriz süreci ve halk kesimleri tarafından yaşam koşullarının ağırlaşmasının sorumlusunun kimin ve nasıl ilan edileceği ya da ilan edilip edilmeyeceği durumu. İkincisi normal modellere uymayan, tek adam-başkanlık rejiminin kurumsallaşması ve seçimlerde bu kurumsallaşmanın devam edip etmeyeceği sorunuydu. Beklentiler seçim sonuçlarına yansıdı, emekçi halk kesimleri tek adam yönetimine özellikle büyük sanayi kentlerinde “artık yeter” dedi, krizin faturasını kısmi olarak siyasal iktidara kesti. İkinci sorunun en önemli ayağı ise İstanbul ve Ankara seçimleriydi. Ankara’daki fark bir şey yapamayacakları kadar uçuktu, belki de gözden çıkarılmıştı. Ancak İstanbul bütün planları alt üst etti. Tek adam rejiminin toplumsal onayı ve devasa projelerin-ihalelerin ekonomi programlarındaki hareket planı İstanbul’da takıldı. Rejimin meşruiyeti ilan edildiğinden beri sorgulanıyordu, bu sorgulama süreciyaşam koşullarının ağırlaşmasıyla emekçilerin tokadına dönüştü.

BURJUVA HUKUKUNUN SINIRLARI BELLİDİR

YSK kararı, içeriğini ve hukuksuzluğunu elbette tartışmaya değer, ancak bu yazıdaki konumuzu göz önünde bulundurarak şunlarısöylemek yeterlidir; kararın hukuksal ya da demokratik normların değil, politik hesapların sonucu olarak verildiği açıktır. Tek adam rejimi seçim sonuçlarını kabul etmedi ve halkın oy kullanma hakkını tanımadı.YSK gibi demokratik kazanımların sonucu olan, tüm politik hesaplaşmaların üstünde konumlandığı iddia edilen bir yargı kurumunun, sınıf-güç ilişkilerinin seyrine göre aldığı tutum ve tek adam yönetiminin baskısıyla halkın genel oy hakkının gasp edilmesi anlamına gelen kararı da gösteriyor ki; burjuva demokrasileri anlamında demokrasinin sınırı bellidir, sermaye güçlerinin sosyal, politik ve ekonomik çıkarları doğrultusunda halk kesimlerinin en fazla güven duyduğu kamu kurumlardan biri bile gözden çıkarılabilir duruma gelebilir. Tek adam rejimi, hiçbir hukuk ve demokrasi standardını tanımayan tutumuyla antidemokratik gerici bir rejimin,en ihtiyaç duyulan dönemde halkın kamu kurumlarına olan zayıf güvenini dahi ortadan kaldırmaya hizmet edecek adımlar atmaktan çekinmeyeceğini açıkça göstermiştir.

TEK ADAM REJİMİNİN HAREKET ALANINDAKİ DARALMALAR

Şimdi 23 Haziran’da yeni bir İstanbul seçimine hazırlık yapılıyor. Tek adam rejimi antidemokratik ve gerici karakteri gereği elbette seçimleri kaybetmek, kaybettiği seçimi de tanımak istemez. Ancak Türkiye siyasetinin seyri böyle bir sonucu bir “istek”ten ziyade “zorunluluk” haline getirmiştir. AKP ve tek adam yönetimi, hem iç politikada karşısında biriken direnç ve ekonomik kriz nedeniyle hem uluslararası plandaki konumlanışı nedeniyle hareket ve manevra alanında önemli daralmalar yaşıyor. Beka söylemi, “düşmanlaştırma” taktiğiyle yürütülen dış politikada uluslararası destek önemli ölçüde kaybedilmiş, içeride yapılan “ekonomimize saldırıyorlar” söylemi ise karın açlığının gurultusu altında ezilmiş, halkın yaşam koşulları katlanılmaz duruma gelmiştir.

“BAŞKA ŞANSI YOK”

İktidarının devamı ve bu devamlılığın kıymeti harbiyesi açısından İstanbul, en önemli rant ve spekülasyon merkezi olarak vazgeçilemeyecek duruma, bugüne kadar büyük ölçüde belediyeler ve kamu ihaleleriyle yemlenen yandaş sermaye gruplarının desteği kaybedilemeyecek seviyeye gelmiştir. Bir yandan halk desteğinin politik ve sosyal boyutlarının zaten bir çözülme sürecinde olması, bir yandan da geleneksel sermaye gruplarıyla(TÜSİAD) yapılan açıklamalarda restleşme boyutuna gelen çelişkiler, açık bir patron partisi haline gelmenin sonucu olarak “beraber yürünen” ve büyütülen sermaye gruplarının(Limak, Albayrak vb.) desteğini tek adam rejimi açısından kaybedilemez kılıyor.

Böyle bir tabloda tek adam rejimi için ne kadar antidemokratik olsa da ne kadar bir sonraki seçimin kazanılması yönünde umut verici gelişmeler olmasa da, seçimin iptal kararının alınması art arda gelen “zorunluluklar zinciri”nin sonucudur. Böyle bir tabloda “AKP kaybedeceği seçime girer mi?​” sorusuna “Başka şansı yok” şeklinde cevap verilebilir.

ÜÇÜNCÜ BİR YOL

Elbette politik atmosfer açısından bu soru temelinde şekillenen tartışmalar önemsiz değildir, ancak seçim sürecinde gençliğin ve emekçi sınıfların nasıl tutum alacağı ve hangi olanakları değerlendireceği daha az önemli bir tartışma değildir ve toplam tartışmanın merkezi olmak zorundadır. Halkın acil taleplerine ve ihtiyaçlarına cevap verecek politik bir öznenin yokluğu, emekçi sınıflara ve onların gençliğine önemli bir çağrıyı hatırlatıyor. Ya bu türden politik spekülasyonların önemsiz figüranları olmaktan öteye gidemeyeceğiz ya da işsizliğe, yoksulluğa ve kapitalist krize karşı eşit ve özgür bir ülke için kendi seçeneğimizi yaratacağız. Üçüncü bir yol bulunmamaktadır.

ÖNCEKİ HABER

Seyir esnasında yanan ambulanstaki 3 aylık bebek öldü

SONRAKİ HABER

"Çocukların çıkaramadığı ses olmak zorundayız"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...