12 Mart 2019 21:53

Kamu yönetiminin yeniden düzenlenmesi üzerine

Kamu hizmetlerinin piyasalaşması konusunda Özal döneminde gerçekleşen 24 Ocak kararları Türkiye’de bu sürecin başlangıcı olarak kabul edilebilir.

Görsel: Pixabay

Paylaş

Hazal GÖÇMEN

ODTÜ

21. yüzyılın son çeyreğinde kapitalist sistem içerisinde patlak veren ekonomik krizin ardından kapitalizm kendisini neoliberal politikalar çerçevesinde yeniden yapılandırdı. Neoliberalizm, devletin ekonomiye müdahale koşullarının niteliğini değiştirerek; daha önce devletin yükümlülüğünde olan kamusal hizmetin serbest piyasaya açılması, üretim maliyetinin düşürüldüğü esnek ve güvencesiz çalışma koşullarının yaygınlaşması gibi sonuçlar doğurdu. Siyasal alanda karar alma mekanizması piyasanın gerekleri doğrultusunda şekilleniyor. Türkiye’de de görüldüğü üzere devlet yönetimi içerisinde yürütme aygıtının ön plana çıktığı bir süreç işliyor.

ŞİRKET BİLGİSİ İLE DEVLET YÖNETMEK

Kamu hizmetlerinin piyasalaşması konusunda Özal hükümeti döneminde gerçekleşen 24 Ocak kararları Türkiye’de bu sürecin başlangıcı olarak kabul edilebilir. 2002’de iktidara gelen AKP öncesinde de var olan neoliberal politikaların devamcısı ve güçlendiricisi niteliğindedir. Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, “kamu yönetimi reformları” adı altında gerçekleşen reformlar, dönüşmekte olan devletin bir parçası olarak düşünülebilir. Bu reformlar esas olarak, kamuda özel sektörün yöntemlerinin kullanıldığı “yeni kamu işletmeciliği” uygulamalarını temel alıyor.*

Kamu ve devlet yönetiminin piyasa mantığı ile şekillendiği bu süreç, Erdoğan’ın 2015 senesindeki konuşmasında “bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir.” ifadeleri ile netlik kazanıyor. Devlet-sermaye işbirliği 24 Haziran seçimlerinden sonra uygulanmaya başlanan yeni sistemin temel karakterini oluşturuyor. Kabine içerisinde ağırlıklı olarak sermaye temsilcilerinin bulunması, devlet yönetiminde özel sektör bilgisine duyulan ihtiyaç da bunun en açık örneği.

SERMAYENİN KATILDIĞI SEMİNERLER NEYİN GÖSTERGESİ?

Devlet-sermaye, kamu-özel sektör birliktelikleri, devlet ve kamu yönetimine özel sektörün dinamiklerine hâkim bürokrat ve siyasetçilerin ihtiyaç duyulduğunu da gösteriyor. Bu noktada her alanda olduğu gibi, üniversitelerin ilgili bölüm ve fakülteleri sermayenin, piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda yeni biçimler alıyor. ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde Kamu İletişimi ve Kurumsal İlişkiler Yönetimi Derneği ile ortak düzenlenen seminerler dizisi, TÜSİAD’ın, Microsoft’un ve belirli holdinglerin kurucu başkan veya CEO’larının katılımı ile gerçekleşiyor. Özel sektör temsilcilerinin kamu seminerlerine katılımı, kamuda çalışacak öğrencilerin şu andan itibaren özel işletmelerdeki gibi kar endeksli düşünmesini, verimlilik artışının nasıl olacağına kafa yormasını, sermaye gruplarının özel önem verdiği “performans yönetimini” temel alarak düşünmelerini hedefliyor.

Bu örnek bir yandan bilimin, sermayenin çıkarına şekillendirildiği neoliberal eğitim politikalarının da sonucudur. Sermayenin üniversiteler içerisinde varlığı ve etkisi bu denli artarken, üniversitelerin temel karakterini oluşturması gereken “akademik özgürlük” ilkesinin bu denklemin neresinde yer almaktadır?

AKADEMİK ÖZGÜRLÜK-SERMAYE İLİŞKİSİ NASIL ELE ALINMALI?

Sermayenin günümüzde kamu yönetimi anlayışını da şekillendiren karakteri bilimsel ve akademik özgürlük ile çelişmektedir. Sermaye akademiye ve bilime yaklaşımında da kendi kâr hırsına dayalı çıkarlarını dayatmaktan kaçınmaz. Sermaye akademiyi ve bilimi artı-değer üretimine, birikime ve onun koşullarının en üst düzeyde yaratılıp geliştirilmesine yani kâr ve verimliliği en üst düzeye çıkarma girişimindedir. Akademi bu amaç doğrultusunda sermayenin bir eklentisi haline getirilmek isteniyor. Akademik ve bilimsel özgürlük, sermaye ve özel sektöre has olan “verimlilik, kar ve hız” maksimizasyonu terimleri ile silikleşiyor.

Akademisyenlerin ihraç edilmesi, akademik araştırma ve çalışmalara yönelik baskıların artması ve akademisyenler içerisinde de yurt dışına gitme oranının artması, özgür düşünce ve tartışma ortamına büyük ölçüde zarar veriyor. Bu alanda oluşan boşluğu ise Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde, devlet yapısında olduğu gibi kamu- özel sektör el birliği ile kamunun sermaye çıkarına dönüştürülmesinin nasıl yorumlanması gerektiğini, halk yararına kamu yönetiminin nasıl olması gerektiğini düşünmesi gerekmeyen “idari yöneticilerin” yetiştirilmesi dolduruyor.

ALTERNATİFLERİ BİRLİKTE DÜŞÜNELİM!

Bu anlamda, öğrenciler ve akademisyenlerin birlikte yürüttüğü akademik tartışmalar; şirket-devlet temelinde şekillenen, ileride kamuda veya özel sektörde (ayrım giderek ortadan kalsa da) çalışacak öğrencilerin katı performans ölçüm yöntemlerine, özlük haklarına yönelik saldırılara maruz kalmasına karşı kamu ve devlet yönetiminin geçirdiği süreçlerin anlaşılması ve sermayenin çıkarındansa halk yararına yönetim alternatifleri üzerinden şekillenmelidir.

*Selime Güzelsarı, Ayrıntı Dergisi, Neoliberal Otoriterleşme, Devletin Otoriterleşmesi ya da Şirket Devlet: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi

ÖNCEKİ HABER

Bugünün bir dünü bir de yarını var

SONRAKİ HABER

Martın sonu bahar mı?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...