24 Ocak 2019 00:17

NAMET işçisi yazdı: Küçük adımlarımız büyük sonuçlar verecek

Kocaeli'deki NAMET fabrikasında çalışan bir işçi, çalışma koşullarını ve bu koşulların değişmesi için ne yapılması gerekiğini Evrensel'e yazdı.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

NAMET işçisi
Kocaeli

Filmlerin başlangıcı veya sonunda, “Yaşanmış, gerçek olayları anlatmaktadır” uyarısıyla hepimiz karşılaşmışızdır! Bu mektup için de geçerli bir uyarı olacağını düşünüyorum. Zira abartılı gelebilir, ama tamamen gerçek.

İŞKUR’dan mesaj var: NAMET gıda fabrikası işçi alımı yapıyor. Haftada üç dört defa gelen bu mesajdan, “Demek ki giren durmuyor bu fabrikada. Sürekli işi bırakıyorlar. Koşulları kötü” şeklinde işkillenmemek elde değil! Ama el mecbur gidiyoruz görüşmeye!

Güzelce dizayn edilmiş sıcak bir ortamdan, ikinci katta bulunan toplantı salonuna yönlendiriliyoruz. Salonda yüzden fazla kişi başvuru için sıralarda oturuyor. Başvuruya gelenlerin konuşmaları uğultuya dönüşmüşken, yetkili birinin salona girmesi bıçak gibi kesiyor uğultuyu. “Genelde cumartesi günleri çalışıyoruz”, “Günde 10 saat çalışma var”, “İkramiye gibi haklar yok”, “Yaz aylarında pazar günleri de çalışma oluyor”, “Mesai yüzde 50’den yatıyor” derken, salondan homurtular eşliğinde tek tek ayrılanlara rağmen koşulları izah eden yetkilinin konuşması devam ediyor... Yani övünçle şu ifadede bulunuyorlar: Sigorta, asgari ücret, servis! Konuşma bitimine kadar kırk kişi ancak kalıyoruz... Soru sormakta pek emin görünmeyen bir işçi, “Şey ikramiye var mı?​” sorusunu yöneltiyor çekinerek. Bir işçi başka, diğer işçi başka bir şey soruyor. Tek cevap alıyoruz: Yok!

Yeniden bir uğultu başlıyor. “Mecbur kabul edeceğiz etrafta iş yok” sözleri kulaktan kulağa yayılıyor. “Gidenlerin ya alternatifi var ya da bu ayı da işsiz geçirebilirler” diye düşünüyor herkes. Tam o sırada yetkili, “Sosyal haklardan bahsetmeyi unuttum ya” diyerek ayrıldığı kürsüye yöneliyor. Sosyal hak ifadesini duyunca biz de bir umut doğuyor! Pişkinlik mi desek mahcubiyet mi ilginç bir yüz ifadesiyle, “Hiçbir hakkınız yok” diyerek çıktığı kürsüden geri iniyor. Bir işçinin, “Kamera şakası mı la bu” demesiyle herkes siniri bozulmuşçasına gülüyor. Ama çare yok, mecbur kaldığını ifade ediyor herkes ve kabul ediyoruz koşulları. “Mesai çoktur inşallah” temennisiyle yetiniyoruz. Ayrı ayrı bölümlere dağıtıldıktan sonra işe başlıyoruz. Neredeyse çalışan herkesin yüzü asık, “Bitse de gitsek” der gibi... Kimse severek, isteyerek gelmediğini, mecbur kaldığını ifade ediyor; etmese de zamanla anlaşılıyor.

TIBBIN SINIRI: AĞRI KESİCİ!

İşçiden işçiye NAMET’in kötü çalışma koşulları zaten yayılmış durumda... Gebze civarında en kötü koşullar ile anılan NAMET’ten çok da bir beklentimiz olmamalıydı. Çalıştıkça ve zaman geçtikçe daha iyi anlıyoruz bunu...

“En çok iş kazasının” yaşandığı yerlerden biri olduğunu fark etmemiz uzun sürmüyor. Soğuk hava, sürekli ağır kaldırma, tonluk ağırlığı transpaletle düzenli olarak çekme gibi bir sürü farklı koşullar kazaları kaçınılmaz kılıyor. Yoğun tempo arasında, ustaların da “Hadi hadi hadi” diyerek bağırmaları özellikle bıçak kullanan işçiler açısından büyük riskleri de beraberinde getiriyor! Hatta işçilerin kendi arasında kavga etme nedeni de bu yoğun tempo!

Kolunda sinir sıkışması olan mı dersin  gözüne, eline, koluna bıçak girmiş olan mı... Bel, kasık fıtığı zaten alışılmış bir hastalık! Grip olmak kadar sıradan... Kırk kişilik bir bölümde ayda en az sakatlanma on kişiyi buluyor. Tabii sorumlulara göre bu sakatlanma veya hastalık değil! Ağrı kesici dışında ilaç keşfedilmemiş gibi davranan revireyse diyecek yok. NAMET’te tıbbın sınırı: Ağrı kesici... Belin de ağrısa aynı böbreğin de ağrısa aynı ilaç...

“Biliyorsun belde fıtık var ağır kaldırmasam” diyen işçiye usta, “Bende üç tane var bir şey olmaz” diyor. Gel de buradan yak! “Ben neden hastalanmıyorum” diyen ama sürekli oturarak çalışan sorumlulara ise diyecek bir şey yok! Hastalanmanın kaçınılmaz olduğu fabrikada, kaçınılmaz olan bir şey daha var ki o da izin alamamak! Hasta olduğuna ikna etmek çok zor! Bunu yaşamadan bilemez insan! Siz ağrıdan yerinizde duramazsınız, yetkili “Seni hınzır” der gibi bakan gözlerle sinir bozar! Sipariş var sipariş! Bazı arkadaşlarımız hastalansa da izin almak istemiyor. Neden mi? Zaten bir iki gün kesildi mi maaştan o ay diğer ayların üstüne bine bine yüklenecek de ondan... Ağrıyla çalışmayı kabul ediyor haliyle!

‘NAMETİN MATEMATİĞİ!’

Böylesi fabrikada iş güvencesini soracak değilsiniz ama ben yine de bir örnekle açıklayayım. Şakalaştın sen diyerek on yıllık işçiyi tazminatsız işten attılar! “Şaka, tazminatsız”, “Yok canım şaka herhalde” dediğinizi duyar gibiyim!

Ev sahibi olanlar kıt kanaat geçinirken, kirada olanı ne siz sorun ne biz söyleyelim! Mesailer yüzde 50’den yatıyor. Özellikle yaz aylarında sabah gelip gece yarısına kadar çalıştığını söyleyen işçiler, mesai ücretleriyle 2 bin 400 lira alıyor! Bir de unutmadan, mola dışında tuvalete falan gidildiğinde ay veya hafta içerisinde süre hesaplanıyor, bölümün kapısına asılıyor! Ama mesela bazı bölümlerde, yarım saat geç çıkınca da mesaiden sayılmıyor! İlginç bir matematik!

LAFLA BİR YERE VARILMIYOR

Bu durumdan çok daha haksız uygulamalarla karşı karşıya NAMET işçisi. NAMET işçisi bunların farkında! Kimi, “Fabrika taşınacak tazminatı alıp çıkalım” umudu taşıyor, kimi -bazı ustalar da dahil- yeni iş başvurularından bir umut bekliyor! Yıl başına kadar milli piyango bileti de az umut olmadı! Ancak zaman bizim umutlarımızı çürütüp bir köşeye atıyor! Bu koşullarda çalışmış ancak mücadele ederek haklarını kazanmış birçok fabrika var çevremizde, görüyoruz! “İşçiler kaypak”, “Bunlar birlik olmaz”, “NAMET işçisi böyle geldi böyle gider” gibi laflarla bir yere varılmıyor! Eminim mücadele için küçük bir adım bize büyük sonuçlar verecektir!

ÖNCEKİ HABER

Ömer Fethi Gürer: Üretici desteklenmezse meyve-sebze yanacak

SONRAKİ HABER

"Danone patronu işçilerin iradesine saygı göstersin"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...