14 Ocak 2019 00:13

Göğe yükselen inşaatlar ve yere çakılıp, gömülen biz işçiler...

İnşaat işçileri gönderdikleri mektuplarla çalışma koşullarını anlattı.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Bir inşaat işçisi
İstanbul

Göğe yükselen binalara bakın. Kocaman bir hiçlikten yükselen bu binaları bizler yapıyoruz, fakat onun ulaşılmaz olduğunu da biliyoruz. O inşaatı bitirdiğimde, başka bir hikaye başlıyor bizim için, Memleketinden ayrı, gurbetçilikle, ardımızdan bıraktıklarımızla canımız pahasına da olsa çalışıyoruz.

Anadolu’dan çıkıp gelen genci, yaşlısıyla ölümü, sakat kalmayı göze alarak yapıyoruz bu mesleği. Bir bakmışsın bir inşaatın kabasında emniyet kemerini takmadın diye ölmüşsün, ya da bir beton pompasının patlaması sonucu tonla betonun altında kalarak can vermişsin. O da yetmedi mi bir mekanik borusunun geçeceği şaft bölgesinde yaşam halatı olmadan çalıştığın için onlarca kattan  aşağıya düşüp ölmüşsün.

Tüm bunlar bizlere çok yakınken, inşaatların sahipleri patronlar ise bize bir o kadar uzak. Eğer bir kaza olursa; “bareti, ayakkabısı, yeleği olsun” sonra kimin, nasıl öldüğü umurlarında olmuyor. Şimdi devletin onayladığı tüm projelerde aynı süreçler işlemiyor mu ? 3. Havalimanında ölenlerin resmi sayısı 52 olarak açıklandı. Peki bu işçilerin çoğunluğu trafik kazasından öldü denirken suçlu kimler sayıldı? Soma’da  301 işçi, Torunlar inşaatında 10 işçi, Marmara Park inşaatında 11 işçi... Kapitalizmde ücretli köle olarak çalışan bizim gibilerin canının kıymeti yok. 301 maden işçisinden şimdiye kadar işçi  cinayetleri devam ediyor. 2018 yılında 1923 işçi kadın,erkek, genç, çocuk, mülteci demeden öldük.

KAPİTALİZM DE ÜCRETLİ KÖLE OLMAK

Metro şantiyelerinde peki; hani o dev proje “Marmaray!” Devletin bizzat yer aldığı o devasa örnek projelerin altında kalan işçiler... Devlete güvenip çalıştılar. Ama en çok da işçilerin üzerine bir avuç toprak bile atmadılar, isimlerinin yazdığı bir mezar taşı bile koydurmadılar. Şimdi de şehir hastaneleri projeleri ile şehrin en köhne, en uzak yerinde binalar yapılıyor. İnşaatlar bitince sağlık parayla satmaya başlanacak. Hem de bu yapıları yapan biz inşaat işçileri bu hastanelerden dahi faydalanmayacağız, en ucuza çalıştırıldığı, ölümlerin yaşandığı, kaza sonucu sakatlanmaların olduğu yerde kârına kâr katacak olan sadece patronlar! Bizim ise işsiz kaldığımız onda hastanede tedavi görecek güvencemiz bile yok.

Her ay açıklanan iş cinayetlerinde en yüksek ölüm ve kazalarda inşaat ilk sıralarda yer alıyor. İş güvenliği prosedürü var ama sadece prosedür. Asıl dert işin durmaması ve projedeki işlerin en hızlı şekilde bitirilmesi. Tüm dert bu olunca önlemler alınmıyor, uygun çalışma koşulları yaratılmıyor ve bu sıralama hiç değişmiyor.

Ya yaşam alanları. soğuk beton hafriyatları içinde verilen koğuşlar, metre kare başına insan hesabı yapıldığı için nefes alınamayacak halde. Bu hesabı yapanlar için her şey kolay ve kârlı. Kolay olmayan bu koşullarda yaşamak. Her şey sermaye içinse açıkça bize söyledikleri: İşçinin canı cehenneme.


İSTANBUL’UN ÖVÜNÜLEN ŞEHİR HASTANESİ

Bir inşaat işçisi
İstanbul

İstanbul şantiyelerinde yapılan en büyük üçüncü projeden biri denilerek adından söz ettiriliyor. Yaklaşık on bin işçinin çalışacağı bu şantiye, halka yapılacak olan yeni bir ticarethane kapısı; sağlığın da satıldığı, satın alınabileceği bir proje.

Memleketin dört bir yanı neredeyse yap-işlet-devret projeleriyle milli gelir kaynağı sağlayacağı düşünülürken alt işveren-üst işveren ile taşeron sisteminin piyasalaştığı yerdeyiz. İşçinin emeği neredeyse yok denecek kadar az! İş güvence hakkı ise yok!

İş güvenliğinin piyasalaştığı sırf önlem alıyoruz adıyla alınmayan önlemlerle bizlere yaptırımlar ve baskılar çalışma koşullarını zorlaştırıyor. Örneğin; bir ana firmanın altında çalıştırdığı onlarca taşeron firma var, onun altında yine onlarca çalıştırılan taşeronlar ve o taşeronlarla çalışan işçiler.

PEKİ BİZ İŞÇİLER HANGİ KOŞULLAR DA ÇALIŞIYORUZ?

Sabah 8 akşam mesai olmazsa 5’te çıkabiliyoruz. Proje onaylı ve teslimat yapımı tarihler içinde zorunlu olmasından kaynaklı hiçbirimiz aslında mesaisiz işten ayrılamıyor. Bazen akşam 9 ya da gece 12’lere kadar zorunlu mesailer ile çalıştırılıyoruz. İşe giriş sözleşmelerinde inşaat işçilerinin aldığı resmi ücret 2050 TL. Günlük yevmiye usulü çalıştırıldığında usta olan biri en fazla 120-150 TL, yardımcı ise  70-100 TL arasında alıyor. Durum mesai paralarıyla normal bir işçinin alacağı ücret ile inşaatta çalışan usta bir işçiden çok daha fazla görünse de gündüz-gece çalıştığı takdirde en fazla 3 bin 500 – 4 bin TL’ye yakın ücret alıyor. 

Çalışmak pahasına İstanbul’a gurbeten gelen inşaat işçileriyiz, buradaki yaşamımız bilindiği gibi kolay değil. Çalışmakta olduğumuz tüm taşeronlarda akraba, hısım, memleketçilik mevcut. İşçi çalıştıracak en alt taşeron belki bunu yapmadığı takdirde zor koşullarda işçi çalıştıramayacak. Ya da inşaat işçilerini çalıştırdığı için o minnet duygusuyla haklarını bilmeden, göz ardı ederek çalışmaya mecbur bırakılıyoruz.  Hatta en alt taşeronlar memlekete gidip adam toplayıp adam artışını böylelikle sağlıyor. Bu durumdan şikayetçi olan taşeronlar da var elbette herkes bir firmaya bağlı olsa sıkıntı çekmesek diyenler de var. Tabi bu durum taşeron sistemin ortadan kalkması ve kapitalist sistemin önümüze koyduklarıyla bir karşı duruş sergilemesini yapmıyorlar. Bu sistemin sadece kötü olduğunu en fazla söyleyebiliyorlar. Ama söz işçiyi çalıştırmak ve iş vermeye gelince o küçük patronlukları gene devreye giriyor.

DIŞARIDA DEVASA PROJE, İÇERİDE İŞÇİNİN KÖLELİĞİ

Maden iş kolundan sonra en tehlikeli ve en ağır çalışma koşulları inşaat işçilerinde, yaşam haklarımız ve çalışma koşullarına gelince yine en ağır koşullarda yaşam hakkı sunuluyor.

Ana firma, 13.5 metre kareye 6 işçi sığdırarak konteynerlerde bizleri yaşatmaya çalışırken, temiz hava solunumu dahi olmayan koğuşlarda yaşamayı zorunlu kılıyorlar. Metre kare başına hesaplarıyla 4 kişinin bile zorla kalacağı koğuşlara 6 kişi konuluyor. Mevcut şantiyede çalışan firmaların ortak yaşam alanı dışında firma firma bölerek diğer işçilerle mesai sonrası zaman geçirmemize, ortak alan kullanmamıza engel olunuyor. Bu da en uzak koğuşlar verilerek yapılıyor. 

Bizlere işe başlamadan önce yapılan eğitimlerde işçinin güvenli hareket etmesini baskı yoluyla sağlamaya çalışırken, güvenli koşullar yaratılmazken, 1.5 metrelik su dolu çukurlar içinde banyo yaptığımız, yapılan gaz betonların altında kaldığı bir ortamda çalıştırılıyoruz.

Koğuşlara sinek girdiği zaman sineklerin yapmış olduğu alerjiden kaynaklı bazı arkadaşlarımızın sırtlarında yaralar oldu. Kamp amirinden ilaç istediğimiz takdirde tahtakurusu girmeyene kadar ilaç vermek yasak dediler. Bu demek oluyor ki tahtakurusu girecek ve işçilerin koğuşlarına öyle müdahale edilecek.

Yemek için verilen süre ise 1 saat. Şantiyeden yemek sırasına gitmek için 15 dakika harcıyoruz. 15 dakikada yemek sırasında beklerken, 15 dakika yemek yemekle geçiriyoruz. Geriye kalan 15 dakikada ise çay dahi içmeden şantiyenin yolunu tutuyoruz. Bir daha dinlenemeden mesai bitimini bekliyoruz.

İŞÇİ İŞSİZ KALMAMAK İÇİN SÖMÜRÜLÜYOR!

Kışın getirmiş olduğu zorluklarla beraber açık havada çalışma koşulları daha da zorlaştırıyor. Firmalar işçilere kışlık bot veya çizme temin etmedikleri için üşüyoruz, temin edilmesini de bekliyoruz. Tüm bunları yaşarken, hâlâ işçilere “nitelikli iş çıkarın” diyen firma aynı zamanda “güvenli ve uygun da çalış” diyor. Bu kötü koşullarda sürekli sirkülasyon yaşanıyor, ekmek kavgası için duruyoruz, duramayan da memlekete geri dönüyor. Bizler çalışacak iyi bir iş bulamamızla birlikte ekonomik kriz baskını ana firma hissettiriyor. Şikayet edene “Koşullar bu, bu koşullarda çalışacaksanız çalışın çalışmayacaksanız dışarıda işsiz bir sürü adam var biri gelir” deniliyor.

Bizim için yapılacak şey birlikte hareket etmek ve bu koşulları birlikte düzeltmek için tartışmalar yapmaktan geçiyor. 3. havalimanından gelen işçi arkadaşlarımız deneyimlerini aktarıyor. “Her gün ölen işçi gördük biz burada da ölmek istemiyoruz” diyerek kendi içinde tartışmalara giriyor. Koşullar düzeltilmezse, diğer taşeronlarda çalışan işçi arkadaşlarımızla birlikte düzelttirmeye çalışacağız. Bu da bizim birlikteliğimizle gerçekleşecek.


SEÇİMLERDE İYİ BİR TERCİH YAPMAMIZ GEREKİYOR

İşsiz olan bir inşaat işçisi
Kocaeli

Merhaba, ben inşaat işçisiyim ama şu an işsizim. Beton santralinde çalışıyordum ve yaklaşık 6 aydır çalışmıyorum, kriz yok diyorlar ama biz krizi iliklerimize kadar hissediyoruz. Nereye başvuruyorsam; ya eleman çıkarmış ya da ‘revizyona girmiş’... Çalışmadığım için nafakamı da ödeyemiyorum 4 aydır. Geçen gün benim kızımın doğum günüydü. Doğum günü çocuklar için çok önemlidir bilirsiniz ama ben bırakın hediye almayı, görmeye bile gidemiyorum! Bir baba için çok zor bir durum bu.

Gündelik işlerde çalışıyorum, o da bulursam tabi. Hayatta kalmaya çalışıyorum, son 6 aydır bir iş teklifi bile almadım. 2017 ve 2018’in ilk çeyreğinde en az ayda bir iş teklifi alırdım. Şu an aradığım yerler hep doları bahane edip projelerin durduğunu ve faizlerin çok yüksek olduğunu, o yüzden yeni işlerin olmadığını söylüyorlar. Bırakın artık nafakamı yatırmayı, zor ayakta kalıyorum, tek başıma yaşıyorum, doğal gazımı açamıyorum, elektrik ve suyu güçlükle yatırıyorum.

Sigortam olmadığı için hastaneye de gidemiyorum, gitsem ilaç alamıyorum zaten. Bundan 6 ay önce düştüm, ayağımı demir kesti. Hastanede dikişler için 400 lira para istediler. İktidar hastanelerle övünürken, sağlığı ücretsiz yaptıklarından bahsediyor. Oysa paran yoksa tedavi olamıyorsun.

İnşaat işlerinde aslında durum şöyle: Krizi fırsata çevirip, yerel seçimleri de bahane eden inşaat şirketleri hem eleman çıkarıyor hem de maaşları düzenli ödemiyor. ‘Seçim var’ deyip işçi alımlarını durduklarını söylüyorlar. Çoğu göstermelik konkordato ilan ediyor ve ezilen gene işçiler oluyor.

Önümüzde bir seçim var ve işçilerin çok iyi bir tercih yapması gerekiyor. Ya AKP’ye oy verip 2019’u da işsiz geçireceğiz ya da iktidarı indirip yeni işler için umutlanacağız. AKP ile hiçbir şeyin düzelmeyeceği kesin, yine bütün ihaleleri yandaşlarına verecek onlar ve keyiflerine göre işçi çalıştırmaya devam edecekler. Bizler de en az 12 saat çalışıp şükredeceğiz ya da hep beraber bu gidişe bir dur diyeceğiz. Zamlar, işsizlik bunların sebebi kim artık bir cevap vermeliyiz!

ÖNCEKİ HABER

Barolar Kent ve Çevre Komisyonları sonuç bildirgesini açıkladı

SONRAKİ HABER

Enflasyon zammı kaşıkla, gelir vergisi kepçeyle!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...