01 Ocak 2019 16:19

Pansiyon Huzur ve İrfan Yalçın

Tacim Çiçek, İrfan Yalçın’ın ilk romanı ‘Pansiyon Huzur’u yazdı: Kendileri için olduğu kadar başkaları için de yaşamasını bilmenin hüzünlü hikâyesi.

Fotoğraf: Pixabay-h2o Kitap

Paylaş

Tacim ÇİÇEK

Ömürlerinin sonuna gelmiş gezici kumpanyanın yaşlı tiyatrocu çiftinin şimdisini, geçmişini ve geleceğe dair umutlarını iki bölümlük bir oyun kurgusuyla ‘Aşağıdakiler’de ağıta dönüştüren İrfan Yalçın ister gerçekliklerden kotarsın isterse de tümüyle kurgulasın ama kelimenin tam anlamıyla konularını sahici yapan bir yazar. Yazarlık da yaratıcılık da bu olsa gerek…

Koca bir lokantanın altındaki bir göz izbede geçen ikilinin konuşmaları, onları adım adım sona götüren tükenmişlik hem ürpertiyor hem de etkiliyor insanı. Geniş zaman kipi yazarın bilinçli bir seçimi ve o ikilinin üç zamanını, iç dünyasını tüylerimizi diken diken yapmak için…  Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi, Fareyi Öldürmek de bu anlamda birer yetkinlik metnidir. Bu yüzden okuyacak olanların dünyasına katabileceği ve son kelimesine geldiklerinde de bir başkasına önerecekleri kitaplardır İrfan Yalçın’ın yazdıkları.

Benim asıl sözünü etmek istediğimse yazarın ilk romanı olan Pansiyon Huzur. 1974’te Milliyet Yayınları Roman Yarışması’nda onca eser içinden sıyrılarak ikincilik ödülü almış… Ele aldığı konuları ilmek ilmek işleyen ve kelimelerle adeta sayfa sayfa seyrine (okunmaya) doyulmayan filmlere dönüştüren İrfan Yalçın okunması ve yazdıkları tavsiye edilmesi gereken bir yazar. Bu romanın konusu, ana izleği, karakterleri günümüzde de var ne yazık ki…

‘ROMANDA YOKSULLUK VE YALNIZLIK BAMBAŞKA RENKLERE BÜRÜNÜR’

Kitapçı Arif’in gözünden kiraladığı apartman dairesini geçimlik pansiyona çevirmiş dopdolu ve bir o kadar da dibe vurmuş olan İnci’nin hayatını anlatır. Yoksulluk ve yalnızlık bambaşka renklere bürünür, çoğu zaman şirin, ama konu ölüme gelince insanı ürperten bir gerçeklik… İnci’yi gözlerinizde tüm ayrıntıları ile canlandırabilirsiniz. Hatta sanki yanınızdaymış ve parfümüyle, sabahlığıyla, rüküşlüğüyle dolaşıyormuş gibi olacaksınız okumaya başladığınızda, çünkü başta Arif olmak üzere öteki pansiyonerler için apayrı bir yeri var İnci’nin.

Beyoğlu’nun arka sokaklarındaki Pansiyon Huzur’a taşınan kitapçı Arif aynı zamanda romanın anlatıcısıdır. Onun gözünden tanırız pansiyonun sahibesi İnci’yi ve diğerlerini…  Bu aç, huysuz, acımasız, ağzı bozuk, açgözlü, dobra, kısacası olduğu gibi olan İnci’nin hikâyesi Arif’i de bizi (okur) da bir o kadar şaşırtır. Bölüşmeyi, dayanışmayı, yardım etmeyi, kibarlığı, asaletli görünmeyi, gerektiğinde kitabın tam da orta yerinden konuşmayı iyi bilir. Orhan Kemal’in Murtaza’sı, Romain Grey’in (Emil Ajar) Onca Yoksulluk Varken adlı romanındaki Madam Rose gibi bir ‘tip’ yaratmıştır yazar. Hatta, romandaki her karakterin yoksul ama yoksul olduğu oranda, gönlü sevgiyle dolu olduğu gerçeği ile toplumun sosyal katmanlarının en diplerinde yer alan, yaşadıklarının farkına bile varmadığımız bu yoksul insanların, aslında sevgi açısından ne kadar varsıl olduğunu gözlerimizin önüne sermesi bakımından Pansiyon Huzur ile Onca Yoksulluk Varken’i birbirine oldukça benzer bulduğumu da belirtmeliyim. Ayrıca Onca Yoksulluk Varken’de Romain Grey, sadece Momo ve M. Rosa’nın hayatını değil, göçmen kahramanların da birer birer hayatlarını da aktarır. İşte İrfan Yalçın da romanında sadece Kitapçı Arif ile İnci’in hayatını değil diğerlerinin de hayatlarını anlatır ustalıkla.

‘İRONİK BİR DÖNEM TÜRKİYE’SİDİR BU PANSİYON’

Hepimiz insanız. İnsan olmak ve insan kalmak açısından hiçbir ayrıcalığımız yok birbirimizden. Ayrıcalık gütmek de yaraşmaz insan olana. Herkesin herkesle çatıştığı bir ortamda kimse bir arada yaşamaz, yaşayamaz da. İnsanlar birbirini gözetmek zorundadır. İşte İnci’nin pansiyonerleri bunun bilincinde insanlardır, çünkü hayat bunu dayatmıştır onlara.  Dayanışma, yardımlaşma olmazsa geleceği kurtarmak, kurmak da olmaz. Yükümlülüklerinden arınmış canlılara ‘insan’ denmez. Bu açıdan Pansiyon Huzur’dakiler zaman zaman kendi aralarında ve ayrı ayrı İnci ile sürtüşseler bile birbirlerini desteklemek ve gözetmek zorunda olduğunu iyi bilirler.

İronik bir dönem Türkiye’sidir bu pansiyon aynı zamanda. Koca İstanbul’un arka sokaklarında var olmaya, umutlarını gerçekleştirmeye çalışan bir avuç insanın ortak zamanda ve zeminde başkalarınca görülüp bilinmeyen hikâyeleridir anlatılan.

Tek gerçeklikleri İnci’nin umudunu, hayalini, çabasını gerçekleştirmeye katkı koymak değil geleceklerini kurmak, gelecekten endişe etmemek de değil ‘her insanın kendi olma hakkı’ doğrultusunda var olduklarını göstermektir, İnci’nin umudunu, beklentisini gerçekleştirmek isteği.

Pansiyon Huzur, bireyin var olma çabasının, umudun, geleceğini sorunsuz kurma sevdasının, kendileri için olduğu kadar başkaları için de yaşamasını bilmenin hüzünlü hikâyesidir. Şimdisi ve geçmişi heba olmuş bir kadının (İnci) geleceğini kurtarma ve huzur içinde sorunsuz, geçim derdi olmadan yaşayabilmesi adına verdiği mücadeleyi ve bu mücadelenin bir kenarından tutarak destek olmaya çalışanların (Matbacı Ali, Umut, Ayla, Müfettiş, Ahmet, Kemal ve diğer pansiyonerler) samimi ama bir o kadar da acılı serüvenidir okuyacaklarınız…

ÖNCEKİ HABER

Demirtaş’ın avukatları AYM’ye başvurdu

SONRAKİ HABER

Suudi Arabistan'da yeni bakanlar yemin ederek göreve başladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...