28 Aralık 2018 23:39

Avrupa'nın Gündemi | ABD’nin Suriye kararı denklemi bozacak

ABD'nin Suriye'den çekilme kararı, Fransa'nın Suriye'de 'tek başına' ne yapacağı ve İngiltere'de evsizliğin artması tartışılan konular oldu.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

ABD Başkanı Donald Trump’ın askeri birlikleri Suriye’den çekme kararının yol açabileceği sonuçlar Avrupa’da en fazla öne çıkan gündemlerinden birisi oldu. Almanya’nın önde gelen gazetelerinden olan Stuttgarter Zeitung, “Şimdiye kadar yüksek kayıplar vererek terör milisi IŞİD ile mücadelenin omurgasını oluşturan Kürtler ihanete uğradıklarını düşünüyorlar” diye yazarken, Die Welt gazetesindeki yorumda; “Kararın vereceği zarar Suriye ile sınırlı kalmayacaktır. Yıllarca desteklediği Kürtleri bir anda gözden çıkaran ABD’ye artık güvenilebilir mi?​” sorusu yöneltiliyor. Süddeutsche Zeitung’da ise Kürtlere, ya Türkiye’nin saldırısını ya da Şam yönetiminin boyunduruğunu kabul etme seçenekleri sunulduğu ifade ediliyor.  

FRANSA SURİYE’DE BİR BAŞINA KALDI

1100 askeri ve özel birlikleriyle Suriye’de bulunan Fransa ise ABD’nin çekilme kararıyla zor bir duruma düştü. Ordusunun ana gövdesini Afrika’da farklı operasyonlarda seferber eden Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron şu ana kadar ABD’nin lojistik desteği ile operasyonlara katılıyordu. Bunlarsız “Fransız ordusu ne yapabilir” sorusu ise son bir haftada en fazla öne çıkan gündem oldu. Resmi olarak Fransa tavır değişiklinde bulunmadı, fakat ABD çekildiğinde tek başına boşluğu dolduramayacağı tüm analistlerin ortak kanısı.

İNGİLTERE’DE EVSİZLİK ARTIYOR

Bu hafta İngiltere’de yükselen evsizlik ve ülke çapındaki yoksulluk ve bunların kemer sıkma politikalarıyla ve sosyal yardım kesintileriyle bağlantılı olduğu tartışılıyor. Dünya’nın beşinci büyük ekonomisi olan İngiltere’de, özellikle sokakta yatan evsizler kış aylarında yoğunlaştı, ülkede yüksek sayıda çocuklar okula aç gidiyor ve okul tatillerinde binlerce çocuk aç kalma riski yaşıyor. Bu hafta Independent gazetesinden çevirdiğimiz yazı, 2010’dan bu yana, muhafazakar hükümeti ülkeyi yönetmeye başladığından itibaren kemer sıkma politikaları ve sosyal yardımlara yapılan değişiklikler, çalışan aileleri ve çocukları evsizliğe ve yoksulluğa ittiğini açıklıyor.


ABD ASKERLERİNİN SURİYE’DEN ÇEKİLMESİ NE ANLAMA GELİYOR?

Moritz BAUMSTIEGER
Süddeutsche Zeitung

Donald Trump neredeyse 8 yıldır süren Suriye’deki savaşla ilgili haberleri izlemekten yorulmayanları şaşkına çevirdi. ABD Başkanı, askeri birliklerini Suriye’den çekmeyi planladığını daha önce de söylemiş ama siyasi gözlemciler Başkan’ın söylediklerinin boş söz olduğunu belirtmişlerdi. Trump’ın kurmayları, planlarını Suriye’de kalacak şekilde yapmışlar ve Suriye stratejisinde de Suriye’deki askeri varlığın uzun süreceği vurgulanmıştı.

Fırat’ın doğusundaki tozlu çölde, orada yaşayanlar tarafından hiç de hoş karşılanmayan operasyonun yapılması, Pentagon ve ABD Dışişleri Bakanlığı’ndaki stratejistler açısından çok önemliydi: ABD askerleri, bir yandan Suriye’nin doğusundaki varlıklarıyla İran’ın ülkedeki nüfuzunu artırmasını; Tahran’ın, Irak ve Suriye üzerinden İsrail’in sınırlarına kadar uzanan bağlantı köprüsü kurmasını engellemek, diğer yandan ise Kürt milisleri eğitip destekleyerek  kısa süre öncesine kadar zayıflamış olan IŞİD’in tekrar güçlenmemesini sağlamak için oradaydılar. -Trump’ın iddialarına rağmen IŞİD hâlâ mağlup edilemedi- ve son olarak Suriye’deki resmi hükümetin son dönemdeki başarılarının ardından, Esad’ın devrileceğinden ve ülkeye bu yolla barış getirileceğinden umudunu kesmiş olan ABD, Doğu Suriye’yi kontrolünde tutarak kısmi reformlar için Şam’a baskı yapmayı hedeflemekteydi.

Trump’la aynı cümle içinde söylendiğinde ‘kararlı’ ifadesi kulağa hatalıymış gibi gelse de Başkan’ın bu kararında ciddi olduğu anlaşılıyor. 180 derecelik dönüşleriyle dost ve düşmanı şaşkına çeviren Trump, şimdi de Suriye’den çekilmeyi emrediyor. ABD’nin müttefikleri şaşkına dönerken, İran, Rusya ve Esad rejimi anlaşmazlığa kendi usullerine göre çözüm bulabilecekleri için sevinecekler. Ajandalarında siyasi çözüme zaten yer vermiyorlar.

Suriye’deki rejim ise savaşı kazandığını vurgulayarak dıştan gelen taleplerin umurunda olmadığını ifade ediyor. Uluslararası topluluğun talep ettiği politik reformlar veya bazı tavizler Şam tarafından reddediliyor.  

ABD’nin iki partneri ise şaşkınlık içinde. Artık ABD askerlerinin varlığıyla şimdiye kadar engellenen çatışmaların sonucuna dayanmak zorundalar: IŞİD ile mücadelede ABD’nin müttefiki olan Kürtlerin, Türkiye ile Esad arasında ezilmesi söz konusu olabilir. Kürtlere bırakılan seçenek Tayyip Erdoğan’ın saldırılarına maruz kalmayı mı yoksa Şam yönetiminin üstünlüğünü tanıyıp özerklikten vazgeçmeyi mi kabul edecekleri şeklinde belirlenmiş oldu.  İran’ın komşu ülkedeki nüfuzunun ABD tarafından kırılacağına güvenen İsrail de en az Kürtler kadar hayal kırıklığına uğradı ve böyle bir müttefike güvenilemeyeceğini idrak etmeye başladı.  

(Çeviren: Semra Çelik)


FRANSA’NIN DAR MANEVRA ALANI

Corine LAURENT
La Croix

23 Aralık’ta Pentagon “Suriye kararnamesi imzalandı” diye açıklama yapıyordu. Donald Trump’ın Suriye’nin Kuzeydoğusunda, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) saflarında mücadele eden Amerikan askerlerini ülkeye çağırma kararından sonra geri çekilme emrinin verilmesi uzun sürmedi. Fakat danışmanları Amerikan Başkanını “yavaş ve olağanüstü bir şekilde koordineli” bir çekilmenin yapılması konusunda ikna edebildiler. Bu ihtiyata rağmen, Suriye topraklarına 2 bin asker gönderen ABD’nin dezangajmanı bir boşluk yaratıyor ve 2014’de IŞİD’e ve Irak ve Suriye’deki terör gruplarına karşı mücadele yürütmek için kurulan Arap-Batı koalisyonunun geleceği, geri çekilme operasyonu konusunda sorular doğuruyor. Tertibat, Amerikan güçlerinin yönetimi etrafında örgütlendiğinden dolayı koalisyon kadükleşmiş gibi. Stratejik Araştırmalar Vakfının Özel Danışmanı François Heisbourg’a göre, “Amerikalıların harekete geçirdikleri koalisyon artık yok, partnerlerinden birisi onu havaya uçurdu.”

Başka bir biçimde ve kiminle yeni bir koalisyon oluşacak sorusuna gelince; Fransa mevcut aygıtta kalmaya devam mı eder yoksa başka birisine mi katılır? Ne olursa olsun karışık bir denklem karşısında yalnız bulunuyor. Donald Trump’ın kararını canlı bir şekilde eleştirdikten sonra ve Kürtlerin Fransa’nın diplomatik ve askeri alanda onları desteklemesi için talepte bulunduktan sonra Emmanuel Macron sessiz kalıyor. Resmi olarak Paris angajmanının muhafaza ediyor. 20 Aralık Perşembe günü Ordular Bakanı Florence Parly iki tweetle Fransa’nın tavrını, geçmişte belirtilmiş argümanlarla özetledi: “IŞİD hiçbir zaman olmadığı kadar zayıfladı (…) Fakat IŞİD, hatta kökenleri bile, hâlâ silinip süpürülmedi, bu terör örgütünün son direniş yerlerini temelli olarak askeri olarak yenmek lazım”.  

Ve alanda bir değişiklik yok. Genelkurmay Sözcüsü Albay Patrik Steiger’e göre “Amerikan başkanının kararının, bu aşamada, Fransa’nın koalisyon saflarında IŞİD’e karşı askeri operasyona katılması konusunda herhangi olumsuz bir etkisi olmadı”.

19 Eylül 2014’den bu yana Fransa, Inherent Resolve operasyonunun Fransız boyutu olan Şamal operasyonu dahilinde 1100 asker harekete geçirdi. 8 Eylül 2015’de Cumhurbaşkanı François Hollande’ın kararıyla müdahale bölgesi tüm Suriye’ye genişletildi. Özel birliklerde gönderildi. 26 Nisan 2018’de Amerikan Savunma Bakanı Jim Mattis, Kongre önünde yaptığı konuşmasında “Fransızlar son iki haftada gönderdikleri özel birliklerle Suriye’de bizleri güçlendirdi” diye belirtiyordu, oysa ki Fransa hiçbir zaman operasyonda özel birliklerin olduğunu belirtmedi. “Yıl sonundan önce” “IŞİD’in fiziksel halifeliği” yok olur diye değerlendiren Fransa Genelkurmay Başkanı François Lecointre geçen eylül ayında “Inherent Resolve sonrası” döneme dair fikirlerini belirtiyordu. O zaman Irak’ta bayrağı NATO’ya bırakma senaryosunu var sayıyordu. Fakat Fransa’nın yeniden asker göndermesi hipotezinden de bahsediyordu: “Meşru olmadığı koşullarda operasyon izini azaltmak için tüm fırsatları değerlendiririm” demişti.

Amerika’nın geri çekilmesi Fransa’nın zayıflığının, etkisini kaybetmesinin ve manevra alanının darlığının altını çizdi. Durum olayın siyasi boyutunun da sorgulanmasını gündeme getirdi.

“Fransa’nın emelinin ne olduğunu bilmiyoruz. Bunun da belirlenmesi gerekiyor. Bu kiminle gerçekleşebilir? Türklerle değil, Ruslarla, İranla ve Şam’la da değil. Bunlar olmadığı durumda Almanya olur, fakat onunda öylesi bir talebi yok, Türkiye’yi tahrik etmeye çalışmaz. İngiltere’ye gelince, Brexit’in tam ortasında olan İngilizlerin birinci derdinin bu olduğunu sanmıyorum” diye belirtiyor François Heisbourg. Daha genel anlamda Fransa “güvenebilirliğini” Amerikan müttefikinin sarstığı stratejik bağımsızlığı sorusuna cevap vermek zorunda kaldı.

(Çeviren: Deniz Uztopal)


YOKSULLUK 2010’DAN İTİBAREN DAHA FAZLA KÖTÜLEŞTİ

Hannah FERN
The Independent

Kırılma noktasında bir emlak piyasası, düşük ücretler, güvensizlik, işsizlik ve cezalandırmaya yönelik bir sosyal yardım sistemi, son sekiz yılda yoksulluğu yaygınlaştırdı. Bu onların (Muhafazakar Partinin) yarattığı bir sonuç.

Yerel gazeteler için Noel’de evsizlik hikayeleri her zaman kullanışlı malzeme olmuştur, iki haftalık bayram sürecinde sayfaları trajik hikayelerle dolduran bu haberler normal koşullarda haber bile olmaz. On yıllarca bu hikayeler bir birine çok benzer hikayelerdi, genelde işini kaybetmiş insanlar, zihinsel sağlık sorunları, bağımlılık ya da aile bölünmesi gibi sorunlar içeriyordu; bu haber tarzı özellikle 2010 yılına kadar, İşçi Partisi hükümetinin son yıllarında çok yaygındı.

Sonra 2015’de yardım kurumlarının Noel zamanı yayınladıkları reklamlar da değişmeye başladı. Evsizlik artık (en azında kağıt üzerinde) evsiz kalması için bir nedeni olmayan aileleri etkileyeme başlamıştı: iki ebeveyninin olduğu, eşi dostu olan, akrabaları olan, en az bir yetişkinin tam zamanlı çalıştığı ve diğer ihtiyaçlarını giderecek kadar geliri olan aileleri etkilemeye başladı. Konut stoku gittikçe azalıyor ve ev sahipleri daha aç gözlü olmuştu, ailelerin maaşları artık yetmiyordu. Özel kira sözleşmesinin sona erdirilmesi evsizliğin önde giden nedeni olmuştu; bu şansız kiracıların bazıları “intikam kovulması” olarak bilinen bir durumdaydı, yani evdeki bir sorunu yada gereken bir tamiri bildirdikten bir kaç gün sonra evden atıldılar.  

Bu sene, evsizlik bakımında yeni bir çöküş yaşandı. Geçtiğimiz hafta evsiz bir adam Westminster’in önünde ölü bulundu; bu kişi 2018’de her hafta ölen 50 evsizden sadece  bir tanesi. Evsizlik oranı acımasızca yükseliyor ve çocuk evsizliği 12 yıldan beri en yüksek seviyesinde bu kış 123 bin 600 çocuk geçici konutlarda yaşıyor (2010’da Muhafazakarlar seçildiğinden bu yana yüzde 70 bir artış söz konusu).

Fakat evsizlik ülkeyi saran sosyal refah krizinin sadece en göze çarpan ve duygusal yanı. Joseph Rowntree Vakfına göre her sınıfta 30 öğrenciden 9’u yoksulluk içinde yaşıyor ve bir çoğu çalışan ebeveynleri olan evlerden geliyor. Toplam 14.3 milyon insan bu ülkede yoksulluk içinde yaşıyor. Bu Britanya nüfusunun beşte birinden fazlası ve kendi başına şaşırtıcı bir istatistik. Üstelik bunlardan yüzde 7 kalıcı yoksullukta yaşıyor, yani yoksulluktan kurtulma şansları olmayan insanlar.

Bunlar neden oluyor? İnsanları parasız bırakan sadece özel emlak piyasası, sürekli düşük bırakılan ücretler ve güvensiz işler değil. Ödemeleri geciktiren ve kısıtlayan, insanları beş parasız bırakan, binlerce insanı (‘food bank’ olarak bilinen) aşevlerine muhtaç eden ve ‘temel gelir’ olarak bilinen yeni yardım sistemi de dahil, sosyal yardımlara gelen tüm kesintiler insanlara büyük zarar verdi. Gecikmeler ve aksayan dosyalar sadece geçici problemler değil: ‘Inside Housing’ dergisine göre, ‘temel gelir’ yardımı alanlar, eski yardım sisteminden ödenen insanlara kıyaslandığında iki kat daha fazla evsiz kalma olasılığı var.

Sosyal yardım reformlarının bu etkileri zaten hükümetin amacına uygun sonuçlar. (…)

İş ve Emeklilik Bakanlığı bu ay ülkedeki en savunmasız kesimlerinden bazıları olan 4 bin 500 engelli insanın hatalı bir şekilde yardımını kaybettiğini kabul etmek zorunda kaldı. Tabii para geri verilecek fakat hükümetin idari adımları atmasını bekleyenler için oldukça kasvetli bir kış ortası olacak.

Hükümete göre, şimdiye kadar ulusal utanç kaynağı olması gereken evsizlik krizinin, kendi politikasıyla alakası yok. Konut ve toplum bakanı, James Brokenshire, geçenlerde bir söyleşide, evsizliğin nedeninin madde kullanımı ve aile bölünmesi olduğunu söyledi. Fakat bu faktörler yeni değil ve son on yılda icat edilmedi, üstelik 2010’dan bu yana evsizliğin neden  bu kadar kötülediğini açıklamıyor.

Bu işi çözmeye çalışanlar için bakanın ismi değirmen taşı gibi ağır bir engel. Okuyucular için bu kara mizah hükümetin ülkeyi ne hale getirdiğinin bir hatırlatması.

(Çeviren: Çınar Altun)

ÖNCEKİ HABER

Kriz nedeniyle bir işçi atılırsa diğer işçilerin de sonu aynı olur

SONRAKİ HABER

Özgür Özel: Devlet Bahçeli dükkanı kapattı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...