06 Aralık 2018 00:43

'Halkla birlikte yönetmek ‘Yeşil Bursa’yı yeniden inşa eder'

Bursa’yı kazanan belediye başkanını nelerin beklediğini ve ne yapması gerektiğini kurum temsilcileri ile konuştuk.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Uğur ÖKDEMİR
Bursa

3 milyona yaklaşan nüfusuyla gittikçe büyüyen Bursa, metalden gıdaya, gıdadan tekstile birçok sektörde Türkiye’nin önemli şehirlerinden biri durumunda.. Sanayinin gelişmesi ile  aldığı göçlerle de büyümeye devam ediyor.

Türkiye’nin en kirli havasına sahip iller sıralamasında ilk sıralarda olan Bursa’nın hızla büyüyüşü çarpık kentleşmeyi ve doğa tahribatını da beraberinde getirdi. Yeşili ve bol suyu ile de bilinen şehir bu özelliğini her geçen gün yitirirken suyu kirlenen yeşili betona dönen bir hale dönüştü.

Peki 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde Bursa’yı kazanan belediye başkanı tüm bu sorunlarla başa çıkabilecek mi? Bu soruyu sorduğumuz yereldeki kurum temsilcileri, ranta dayalı bir belediyecilik anlayışının hiçbir şey değiştirmeyeceğini savunuyor. Bu nedenle bu kişiler, ‘Biz seçtik destekleyin’ anlayışıyla bir adayın karşılarına gelmesini istemiyor. Haliyle kentin yönetimi hep beraber sağlayacak, yerelde söz hakkına sahip olup katılımcı bir belediyecilik istiyorlar.  Yerel seçimlere giderken Bursa’nın acil çözülmesi gereken sorunlarını doğa mücadelesinde önemli yer tutan DOĞADER Başkanı Caner Gökbayrak, halk sağlığı alanında bilimsel araştırmalarda bulunan Uludağ Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümünde Akademisyen olan Prof. Dr. Kayıhan Pala ve birçok kurumun bir araya gelerek oluşturduğu Bursa Demokrasi Güçleri Yürütme Kurulu Üyesi Emek Partisi Bursa İl Başkanı Hasan Özaydın’la konuştuk.

'YEŞİL BURSA BETON BURSA’YA DÖNÜŞTÜ'

31 Mart 2019 tarihinde yerel seçimler yapılacak ve kentlerimizin yönetimi yeniden belirlenecek diyen Bursa Demokrasi Güçleri Yürütme Kurulu Üyesi Emek Partisi Bursa İl Başkanı Hasan Özaydın, bu süreci doğru analiz edebilmek için ilk tartışılması gereken konunun “Nasıl bir kent yönetimi?​” sorusunu doğru yanıtlayabilmek olduğuna dikkat çekti. Eğer seçilenlerin yine toplumdan, halktan, bilimden, akademiden uzak; ranta dayalı bir yönetim sürdüreceklerse adayın kim olduğunun da bir önemi kalmayacağına dikkat çekerek “Bursa’nın ülkemizin önemli sanayii kentlerinden biri olmakla birlikte bilinen adıyla “Yeşil Bursa’dır”. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde ifade ettiği gibi ‘Su’dan ibaret bir şehirdir’ Ama biraz yakından bakıldığında olumlu tanımların hepsini çoktan yitirmiş bir şehre dönüştü” dedi.

Bursa’da en önemli sorunların başında kentin ranta dayalı, çarpık kentleşme olduğuna dikkat çeken Hasan Özaydın şöyle devam etti: “Yıllardır halka sorulmadan ve halkın ihtiyaçlarından uzak yapılan plan değişiklikleriyle Bursa Ovası adım adım yapılaşmaya ve sanayiye açılmış, tarım alanları ve yeşil alanlar tamamen yok edildi. Kentin göbeğine hançer gibi saplanan Doğanbey TOKİ konutlarıyla da bu çarpık gelişmeye adeta tüy dikilmiştir. Bu çerçevede bugüne kadar yapılan yanlışın haddi hesabı yoktur. Uludağ’da izin verilen yapılaşmalar, Bursa Kent Meydanı’nın AVM’ye dönüştürülmesi, Bursa Ovası’nda izin verilen yapılaşma, Yunuseli Kum Ocakları ve çevresi, Yıldırım Kentsel Dönüşümü, BESOB’da orman alanının sanayiye açılması, Özlüce BİAPORT yapılaşması, Demirtaş’a Termik Santral Girişimi, Başköy Mermer Ocakları, Mudanya MRYLİA antik kentinin üzerine AVM yapılması gibi birçok alanda bu kente karşı kent suçu işlenmiştir. Yeşil Bursa artık yeşil olmaktan çıkıp Beton Bursa’ya dönüştü. Su’dan ibaret denilen kentin doğal su kaynakları su şirketlerine peşkeş çekilerek halkın elinden alındı. Bu saldırılara karşı Bursa’nın emekten, halktan, doğadan yana kurumları mücadele etmiş, kimi uygulamaların yapımını engellemiştir. Demirtaş’a termik santral yapımı şimdilik durduruldu. Başköy Mermer Ocakları konusunda verilen mücadele kazanıldı.

'BİZLER BU KENTİN SAKİNİ DEĞİL SAHİBİYİZ'

Bu kazanımda doğadan ve halktan yana olan insanların ve kurumların bir araya gelerek ortak bir mücadele sürdürmelerinin büyük katkısı olduğunu söyleyen Özaydın “Bu kazanımlar aslında bize ne yapmamız ve nasıl yapmamız gerektiğini, sermaye düzenine karşı nasıl başarı kazanabileceğimizi de gösterdi. Samimiyetle bir araya gelmek, kararlı ve her alanı gözeten bir mücadele sürdürmek kazanımın anahtarı olmuştur.

Bursa’da eğitiminden, sağlığa, çevreden, ulaşıma, kentleşmeden, güvenliğe ciddi sorunlar yaşandığına işaret eden Hasan Özaydın “Yerel yönetim seçimleri bu nedenle daha bir önemli hale gelmektedir. Bizler bu kentin sakini değil sahibiyiz. Kendi kendini yöneten, katılımcılığı benimseyen, sorunları toplumun katılımı ve mutabakatıyla çözmeyi hedef alan, şeffaf, hesap vermeye ve demokratik denetime açık, gücünü halktan alan bir yönetime ihtiyacımız var” dedi.

'ORTAK İRADE KULLANILABİLİRSE YEREL SEÇİMLER BAŞARILI OLUR'

Aday belirlerken saydığımız anlayışı hayata geçirecek, yerellerde bir araya gelen demokrasi güçleriyle birlikte belirlenen, çalışması birlikte yürütülen adaylar belirlemenin önemli olduğunu vurgulayan Özaydın “AKP iktidarının geriletilmesi, halkçı bir belediyecilik anlayışının hayata geçirilmesi ancak bu iradeyle hayat bulabilir. Bu nedenle de her partiye ve kuruma ayrı ayrı sorumluluk düşmektedir. ‘Ben aday gösteriyorum siz de beni destekleyin’ anlayışı kazandıran değil, güçleri bölen, ortak çalışma zeminini yok eden bir düşüncedir” dedi.

'ÇOĞULCU YEREL İKTİDAR OLMALI'

Yerel seçimler öncesinde tartışma zemininin çoğulcu yerel iktidar olması gerektiğini düşünenlerdenim diyen Prof. Dr. Kayıhan Pala: “Çoğulculuktan kasıt toplumun tüm kesimlerini kapsayan oy verme oranlarına ya da potansiyellerine göre değil yurttaş olmaktan kaynaklı haklarına göre yönetim anlayışını benimseyen. Yerel iktidardan kasıt ise söz karar ve yetkinin merkezden değil yerelden merkeze doğru yönlendirildiği bir yönetim biçiminin benimsenmesi. Hem ilçe hem de büyük şehir bünyesinde yaşayan insanların iradesi doğrultusunda karar alma süreçlerinden söz etmek gerekir. Bir kentte yaşamanın, kentliye vermesi gereken çağdaş bazı hizmetler var. Nedir bunlar dersek birincisi mekandır. Önce doğru düzgün bir barınma olanağı sağlanmalı. Bu barınma doğru düzgün derken yeşil alanıyla birlikte yalnızca yeşil alanla sınırlı olmayan, yeterince temiz suyunun sağlandığı alt yapısının sağlandığı bir barınma olanağından söz ediyorum. Bu yeterli mi hayır ciddi bir ulaşım imkanı da sağlanmalı. Eğer ulaşım haksa karşılanabilir bir ücret karşılığında yoksul, yoksunluk içerisinde olanlara ise tamamen kamu tarafından karşılanacak bir şekilde bir ulaşım olmalı. Dolayısıyla barınma ve ulaşım çok ön plana çıkıyor. Bunun dışında soluduğumuz havanın insanın sağlığını bozmayacak bir düzeyde olması gerekir. Yerel yönetim gözüyle baktığımızda bir takım rant politikaları bir takım yolsuzluk ilişkileri, bir takım kayırma ilişkileriyle gündeme gelen organizasyonlar değil kentliyi doğru düzgün barındıran ona yeşil alanı sağlayan, doğru düzgün ulaşımı sağlayan, temiz su temiz havayı sağlayan bunun dışında da herhangi bir alanda yoksunluk varsa oranın da desteklenmesi gerekiyor” dedi.

'BİR ZAMANLAR BURSA SUDAN İBARETTİ'

Bugün mimarlık kongrelerinde yalnızca Türkiye de değil dünyada bile kötü örnek olarak gösterilen Doğanbey TOKİ’ler faciasının olduğunu söyleyen Pala şöyle devam etti: “Doğanbey faciası kente girerken Uludağ’ı kapattığı için çok gündemde ama ne yazık ki bu Bursa da tek değil. TOKİ’nin kötü konutlaşma politikası olarak kentin hem doğusunda hem de batısında benzer sıkıntıları görmek mümkün. Başka önemli problem şu kent batıya doğru büyürken bu aynı zamanda karar vericilere çok büyük bir rant olanağı sağladı. Bu rant sonucunda batıya doğru büyümüş son 20 yılda özellikle kent kimliğini kazanmış alanların bile eski kentle kıyaslandığında bu çağdaş kent planlama ilkelerine uygun tasarlanmadığını görüyoruz”

'HAVA KİRLİLİĞİNE KARŞI NE GİBİ BİR EYLEM PLANI VAR ADAYLARIN?'

Dünya Sağlık Örgütünün sınır değerleri söz konusu olduğunda Bursa havasının, bu sınır değerlerinin 5 kat üzerinde bir kirliliğe sahip olduğuna dikkat çeken Doğanbey,  “Bu kadar yüksek bir kirlilik başta sigara içmeyenler için akciğer kanseri, mesane kanseri, astım, akciğer hastalıkları, kalp hastalıkları gibi sorunlar olmak üzere pek çok sorunun ortaya çıkmasına da yol açıyor. Durum böyleyken bu şehir yönetimi neden hava kirliliğiyle mücadele etmiyor. Hava kirliliği kaynaklarına baktığımız zaman son 5, 6 yıldır kentte kömür girişine ilişkin hiçbir kısıtlamanın olmaması, bir izleme ve denetleme mekanizmasının olmadığını söyleyebiliriz” dedi.

'BELEDİYE BAŞKANININ KEYFİ HARCAMALARI BİZİ BORÇLANDIRIYOR'

Stadyum için 500 milyon liranın üstünde Bursa Büyükşehir Belediyesinin bütçesinden para harcandığına ve halen tamamlanmadığına dikkat çeken Pala: “Açık söyleyeyim ben bir yurttaş olarak bu borcun üzerine şehir hastanesine gidecek Bursaray’ın borcunun eklenmesini istemiyorum. Şehirlerin paralarını ve borçlanma kapasitelerini belediye başkanları ve onların neredeyse emir eri gibi davranan meclis üyelerinin değil halkın karar vereceği açık bir mekanizma kurulmalıdır. Bursa’nın tüm belediyelerine toplum yararına çalışacak kişileri seçmeyi düşünüyorsak öncelikle bu kişilerin kim olduklarına servetlerinin ne durumda olduğuna bu servetlerin zaman içerisindeki değişimi bugüne kadar ne yaptıklarına ve bundan sonra az önce söz ettiğimiz toplum sağlığı penceresinden saptadığımız sorunlara ilişkin neyi çözüm olarak önerdiklerine bakmamız gerekir. Yoksa bir sonraki dönem çok daha borçlu bir belediyeyle, havası daha kirli, suyu kirli ve yetmeyen, yüzey sularında büyük problemler olan trafiği korkunç bir karmaşa yaşanan, özet olarak yeşile hasret ranta teslim olmuş bir belediyeciliğin her geçen gün kötü örnekleriyle karşınıza çıktığı bir kent tablosuyla karşılaşabiliriz. Buna hayır diyorsak toplumcu bir belediyecilik anlayışıyla çoğulcu yerel iktidar anlayışını hayata geçirmemiz gerekir” dedi.

'BURSA’YA İHANET ETTİLER'

Bursa’nın yıllar içindeki büyümesini saptamak için bir çalışma yaptığını söyleyen DOĞADER Başkanı Caner Gökbayrak: “1984 ile 2018 yılları arasında Bursa Ovası’ndaki yerleşim yerlerinin sınırlarını çizerek aradaki farkı bulmaya çalıştım ve ortaya Bursa’nın geçen bu süre zarfında dört buçuk kat büyüdüğünü gördüm. Bu büyüme tamamen Bursa Ovası üzerine yapılan bir büyüme. Bu büyüme tarım alanları üzerinde yapılmaya başlandı. Çarpık bir kentleşme hakim oldu Bursa Ovası’na. Bursa çok önemli tarımsal alanlara sahip ama bu kentleşme tarım alanlarını her geçen gün yok ediyor. Yapılaşma sadece evler şeklinde de olmadı çok sayıda da kaçak sanayi tesisleri kuruldu. Bu kaçak sanayileşmeye göz yumuldu. Dereyi kirleten, kömür yakarak havayı kirleten tesislerin yapılmasına belediye izin verdi ve açıkça Bursa’ya ihanet ettiler.”

Şehrin en büyük tehlikelerinden birinin DOSAB termik santrali olduğunu söyleyen Gökbayrak: “Buna karşı vermiş olduğumuz mücadele sonrası şu an durdu buradaki çalışma. Bundan sonra ki belediyelerde de bu çalışma yapılmamalı. Çünkü santrali yapmak isteyen kişiler dışında Bursa da yaşayan hiç kimse o santralin yapılmasını istemiyor. Bu santralin yaratacağı hava kirliliği ve bu kirlilikten kaynaklı Bursa Ovası’na yağacak yağmurlarda asit oranının artması ve tarım arazilerine vereceği zarar var. Yeni belediye başkanı kim olursa olsun buna karşı çıkmalı. Eğer bu santral olursa birincisi bu santrali organize sanayi yönetimi yapmak istiyor. Bunun anlamı şudur bu santral yapılırsa bütün organize sanayi yönetimleri aynı şekilde kendi termik santralini yapmak isteyecek ve önünde engel kalmayacak. Çünkü hukukta kazanılmış hak vardır. Bu hak gösterilerek açılacak davalar boşa çıkarılır. Bu santral Bursa’nın ovasına yapılmak isteniyor ve bu da Türkiye de bir ilk. Bursa da 13 tane büyük sanayi organizesi var düşünsenize bu sanayi yönetimlerinin kendi santrallerini kurmak istemesini, ortaya büyük bir facia çıkar. Belediye başkanlarının havanın temizlenmesi yönünde mücadele etmesi gerek. Bursa ovasının daha fazla kayba uğratılmasının önüne geçilmeli. Gerçek anlamda göstermelik değil çevresine doğasına havasına suyuna sahip çıkan belediye başkanları olmalı” dedi.

ULUDAĞ’DA YAPILAŞMA DEVAM EDİYOR

Uludağ’ın Bursa için önemli olduğunu ifade eden Gökbayrak: “Uludağ’da yapılaşma devam ediyor. Oranın milli park olduğu anlaşılmış değil. Milli park kendi doğallığına bırakılan alanlardır. Milli Parklar Kanunu’nda üzerinde Genelkurmayın elzem gördüğü tesislerin dışında bir tesisin yapılması yasaklar ama gelin görün ki Uludağ’da bir sürü otel vardır. Orada ki otellerin büyük bir çoğunluğu halen ruhsatlarında odun deposu, kayak odası gibi gerekçeler yazılarak otel yapılmıştır. Bunların işletilmesine izin verildi ve halen de veriliyor. Uludağ’da sular borulara hapsedilip aşağılara tesislere kadar indiriliyor. Bunu Büyükşehir Belediyesi kendi markasını hizmete sokarak da yapıyor. Burada hem milli parkın suyu alınıyor hem de borular aşağıya indirilirken orman katlediliyor. Var olan bütün kaynak suyu izinlerinin iptal edilmesi ve Bursa’nın en büyük değerlerinden biri olan milli parkın kendi haline bırakılması gerekiyor. Su artık derelerden akmıyor. Çünkü yukarılarda suyu hapsedip borularla aşağılara alıyorlar artık derelere su inmiyor. Bunun ceremesini de doğada yaşayan varlıklar çekiyor” dedi.

ÖNCEKİ HABER

Mersin'de eğitim-öğretime yağmur engeli

SONRAKİ HABER

Afgan kadınların futbol hayali nasıl kabusa döndü?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...