01 Aralık 2018 23:35

Senarist ve Yönetmen Onur Ünlü: Baş put kendimiziz

Yeni filmi Put Şeylere ile anlatım ve teknik boyutunda yeni arayışlara yönelen Ünlü, toplumsal anlamda put kabul edilen konuları beyaz perdeye taşıdı.

Onur Ünlü (Fotoğraf: Evrensel)

Paylaş

İsmail AFACAN
İstanbul

Senaristliğini ve yönetmenliğini Onur Ünlü’nün yaptığı Put Şeylere filmi geçtiğimiz hafta vizyona girdi. Cihangir ve çevresinde geçen filmde, kablo ile birbirlerine bağlı iki ev arkadaşı, ölüleri dirilten hemşire, narsist yönetmen ve putperest polis gibi ilginç karakterler bir el kamerasının etrafında bir araya geldi.

Yeni filminde anlatımıyla ve teknik boyutuyla yeni arayışlara yönelen Ünlü, toplumsal anlamda put kabul edilen konuları beyaz perdeye taşıdı. Türkü Turan, Erkan Kolçak Köstendil, Öner Erkan, Öykü Karayel ve Elit İşcan gibi isimler ise bu kurgusal karakterlere can verdi.

Onur Ünlü’yle yeni filmi “Put Şeylere” üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. Toplumsal putları ve filmdeki birbirinden ilginç karakterleri masaya yatırdık. “Her şey değiştiğinde mi radikal şeyler söyleyebileceğiz” diyen Ünlü, “Baş put kendimiziz” ifadelerini kullandı.


Filmde tabularından oluşan bir put seçkisi görüyoruz. Putlarla derdiniz ne?
Hepimizin derdi yok mu putlarla... Etrafımız putlarla çevrili. Baş put da kendimiziz. En çok kendi oluşturduğum putlarla uğraşıyorum. Çünkü önce onu halletmem gerekiyor. Zihnimi açık, berrak, temiz tutmalıyım ki daha doğru düşünebileyim. Dışarıda da putlar var ama asıl mevzuum benim kendimle olan mevzuum.

Edebiyatta ve çeşitli sanat alanlarında toplumsal putlara göndermeler daha rahat yapılabiliyor ama sinema daha riskli... Çünkü izleyiciyle görsel ve doğrudan bir temas kuruyor. Bu nedenle anlatmada ‘dikkatli’ olmak gerekiyor. Bunu nasıl dengelediniz?
Doğrudan putu filmin içine yerleştirmek aslında beni rahatlattı. Putun olması dikkatleri o putun üzerine çekiyor. Böylece geride kalan putlar boşta kalıyor daha rahat girişebiliyorum.

Çekinmediniz mi bunları anlatırken?
Neden çekinmedim biliyor musunuz? Çünkü doğrudan bu konularla uğraşmak için başlamadım filmi yazmaya. Ben bir şey yazmaya başladım ve yavaş yavaş oraya gitti mevzu. Doğrudan vicdanımın sesini dinledim ve o sesten böyle bir sonuç çıktı. Kendi kendime dürüst olduğum için de çekinmiyorum. Özellikle birilerini kışkırtmak için yapmadım filmi. Ben yaptım ve böyle bir sonuç çıktı. Dürüst bir şey olduğu için de gönül rahatlığıyla koydum ortaya. Zaten kimse izlemiyor ne olacak.

Sanatçılar, sinemacılar neden toplumsal putlara dair çalışmalar yapmakta, eserler üretmekte tutuk kalıyorlar?
İnsanlar çekiniyorlar ve ben bunu anlıyorum. İnsanlar güvenli alanlarında kalmak istiyor. İçinde bulunduğumuz durumda bu anlaşılamayacak bir şey değil ama bu iyi bir şey de değil. Ben bunu yapıyorum ama insanların neden yapmadığını da anlamaya çalışıyorum. Millet işinde gücünde, bir düzen kurmuş zaten. Böyle mi olmalı diye sorarsanız böyle olmamalı tabii ki.

Bunun gibi aynı anda 5 tane filmin çıktığını düşünsenize o zaman bir etkisi olur. O zaman benim filmimde 20 kopya değil 50 kopya 100 kopya olur. Hep beraber birbirimizi yükseltiriz, o zaman kamuoyunun dikkatini çekeriz. Ama böyle bir gürültünün, hengamenin içinde kaybolup gidiyor.

Her şey değiştiğinde mi radikal şeyler söyleyebileceğiz. Hiçbir işe yaramadığı zaman. Bir şey sertleşiyorsa sen de sertleşmelisin yoksa kırılırsın. Neden ezeyim ki kendimi? Ayrıca ben neden susayım, şiddet yanlısı biri değilim. Sadece bir derdim var onu söylemek istiyorum. Ama bu dönem bitince ne yapacağız?

‘Putları kırmak’ deyimi vardır bizde. Çok övünerek de anlatılan bir şeydir. Ama bu konulara gelindiğinde ve bu tarz kırma eylemi çok tasvip edilmiyor.
Evet baltayı kenara bırakıyorlar. Hiç kimse ilgilenmiyor. Şu konuda anlaşmalıyız ki Türkiye bir Ortadoğu ülkesi... Batıyla, Batı düşüncesiyle çok ciddi alışverişler, zaman zaman entegrasyonlar da var. Fakat burası Ortadoğu. Çok da bir şey beklemeyelim yani.

El kamerası metaforu filmde dikkatleri üzerine topluyor. Birçok karakter el kamerasıyla bir şeyleri kayıt altına almaya çalışıyor. Sadece gözümüz neden yetmiyor. Neden ille de kayıt altına almamız gerekiyor?
Birbirimize mi güvenmiyoruz acaba, kimse kimseye mi güvenmiyor? Bu ülkede insanların kendine güvenini kırdılar. Birçok insan öz güven problemi çekiyor. İnsanlar gizli gizli çekildikleri köşelerinde yalnız kaldıklarını hissediyor. Çoluğunun çocuğunun isteklerini yerine getiremediği için onlara karşı kendini mahcup hissediyor. İnsanlar tatminsiz olduğu için de öz güvensizler. Öz güvenin kaynağı tatmindir. Genel olarak yukarıdan gelen baskı insanların, öz güvenini kırdı. Temel sorunlardan biri bu, kimse kimseye güvenmiyor. Etkisizleştiriyor seni giderek kimliksizleştiriyor ve birbirine benzeyen insanlar oluyor ortada ve hep beraber susuyoruz.

Bence filmin en sarsıcı yerlerinden biri Öner Erkan ile Öykü Karayel’in  metaforik ilişkisi. Aslında kim kime daha çok bağımlı meselesi burada tartışılıyor. Bu bağımlılık ilişkisini vurgulamanızdaki neden nedir?
Temel olarak irade sorunu... Şahsi olarak irade koymakta ve kullanmakta zorlanıyoruz. ‘Tek hissettiğimiz şey işe yaramaz haldeyiz’ duygusu. Ancak böyle suni yollarla birbirimize bağlanıyoruz. Suni bağlantılar koptuğu zaman bizi öldürüyor.

Öner Erkan’ın canlandırdığı karakter diğerlerinden farklı bir karakter. Demokrasi tartışması yapıyor, kader tartışması yapıyor, edebiyata ve sinemaya dair değerlendirmeleri var. Biraz filmin iç sesi gibi geldi. Sizin de yansımanız gibi?
O tam olarak ben değil o bir karakter ama doğrudan benim de söylediğim şeyleri söylettiğim yerler de var film içinde.

Peki, karakteri engelli yapan düşünceleri mi?
Bence engelli olması bu hale getirmiş onu. O zaman konuşmazdı. O yapamadığı için konuşuyor. Birçokları gibi. Ben film yapıyorum, onlar tweet atıyorlar. Biraz dengesiz bir ilişki.  

Başrolü Öner Erkan’a yüklediğinizi düşünmek doğru olur mu?
Genel olarak dengeli bir durum var oyuncular arasında ama o karakter biraz başka, onu sevdim ve kıyak yaptım.  Mesela yönetmen karakterini hiç sevmiyordum. Çok iyi oynadı neredeyse Erkan’ın kendisinden nefret edecektim.

Filmin çok alışık olmadığımız bir tarzı var. Özellikle tekrar eden diyaloglar ve sahnelerde... Tekrar duygusunu niçin verdiniz?
Kaydetmek bize o anı tekrar yaşatır. O anı yeniden üretmemizi sağlar. Bunlar kameraya tekrar tekrar bakıyorlar. Başa alıp tekrar bakma mevzusu... Bu aslında yeniden üretmekle ilgili. Bir film üretirken araya çok fazla şey girmesi bir kayba sebep oluyor. O tekrarlarla kayıp duygusunu anlatmak istedim biraz.

'A. ZEKAİ ÖZGER GÜNDEMDE KALMALI'

Filmde, A. Zekai Özger’den bir şiir vardı: “Sevdadandır”. Bu şiiri filme neden koydunuz?
Senaryoyu yazarken bir yerden denk geldi bana o şiir. Benim de öyle bir metne ihtiyacım vardı, bu varken neden başka bir şey arıyorum dedim ve o şiiri koydum. Bir de Arkadaş Zekai Özger’in gündemde kalması lazım çünkü çok büyük bir şair. Genç nesilden insanlar onu bilmiyorlar, bilmelerine vesile olsun istedim. Arkadaş Zekai Özger bizim hayatımızdan çıkmamalıdır. Biz dünyaya bakarken onu da hep bir yerde görmemiz gerekiyor.

‘BU TÜR FİLMLER UNUTULMAZ’

Filmlerinizin içinde bu son filminizin nasıl bir yere koyuyorsunuz?
Bu son filmim yeni bir yol bulunabilir mi sorusuna yanıt olarak girdiğim bir yol aslında.  Bütün filmler buna benzemeyecek. Bunu ben de yapamam. Ben de deliririm, seyirci de delirir hep beraber deliririz.

İlerde farklı bir tarzın gelişiminde bu filmin katkısı olabilir mi?
Bu tür filmler unutulmaz. Benden sonra film yapacak herkes bu filmi sevecek. Katkısı olabilir tabii ki. 15-20 sene sonra bu tarz filmler yapılacak. Bunlar aklıma estikçe yaptığım şeyler değil.

Bu minvalde başka senaryolarınız var mı?
Üzerinde çalıştığım şeyler var ama senaryo olarak bitirdiğim yok. Bu filmdekiler orta ve  üst sınıftandı. Buradakilerin dertleri sonunda ‘Derdini yiyeyim’ denilen türden. Parayla ilgili hiçbir şey konuşulmuyor film boyunca. Emek sermaye çelişkisi hiçbir şekilde yok. Mesela bu olduğunda ne olacak. Bir insan parayla sınanırken bu tür ilişkinin içine girdiğinde ne yapacak? Bu türden şeyleri alt sınıfın yaşadığı bir yere uyarlamayı düşünüyorum.

ÖNCEKİ HABER

Af Örgütü, Çin'e sordu: Akıbeti bilinmeyen Uygurlar nerede?

SONRAKİ HABER

İzmir'de engelliler hakları için yürüdü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...