18 Ekim 2018 23:57

İstanbul Barosu başkan adayları Evrensel'e konuştu

20-21 Ekim’de yapılacak olan İstanbul Barosu Genel Kurulu başkan adaylarından Eren Keskin ve Fikret İlkiz gazetemize konuştu.

Eren Keskin fotoğrafı: Cansu Pişkin/EVRENSEL| Fikret İlkiz fotoğrafı: Uluslararası Af Örgütü Youtube videosu ekran görüntüsü.

Paylaş

Cansu PİŞKİN
İstanbul

41 bin 77 üyesi ile dünyanın en büyük barolarından biri olan İstanbul Barosu, yeni başkanını seçmeye hazırlanıyor. İstanbul Barosu 2018 Olağan Genel Kurulu kapsamında yapılacak olan başkanlık seçimleri, 20-21 Ekim tarihlerinde Haliç Kongre Merkezi Haliç Salonu’nda gerçekleşecek. Adaylığını açıklayan mevcut Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu, Av. Eren Keskin, Av. Çiğdem Koç, Av. Fikret İlkiz, Av. Hasan Kılıç, Av. Başar Yaltı, Av. Talat Canbolat, Av. Cem Kaya Karatün, Av. Kaptan Yılmaz ve Av. M. Gökhan Ahi hafta sonu yapılacak seçimlerde başkanlık için yarışacak. 
Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar (ÖDAV) grubunun adayı Avukat Eren Keskin ve İstanbul Barosu'ndan 8 meslektaşının aday gösterdiği Fikret İlkiz  ile baro seçimlerine ilişkin konuştuk.

‘DARBE ANAYASASININ DEĞİŞTİRİLMESİ İÇİN MÜCADELE EDECEĞİZ’

Baroların hukukçuların meslek örgütü olduğunu vurgulayan ÖDAV grubunun adayı Avukat Eren Keskin, “Savunmanın tamamen yargının dışına atılmaya çalışıldığı bir süreci yaşıyoruz. Türkiye Barolar Birliği’nin ve özellikle İstanbul Barosu’nun da bu konuda yeterli inisiyatifi almadığını, çifte standartlı yaklaştığını görüyoruz. Demokratikleşmenin kendi kurumlarımızdan başlayacağına inanıyorum. Bu nedenle de baroyu demokratikleştirmek adına adayız” dedi.

Keskin, baro başkanı seçilmesi durumunda ÖDAV ile birlikte önlerine koydukları çalışmaları da anlattı. Türkiye’nin halen 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonucu hazırlanan 1982 Anayasası ile yönetildiğini hatırlatan Keskin, “Her şeyden önce Anayasanın değiştirilmesi için mücadele edeceğiz. Çünkü biz hala askeri darbe ürünü bir Anayasa ile yönetiliyoruz. Barolar, yeni ve demokratik bir anayasa yapılması konusunda bugüne kadar yeterli tavrı göstermediler. Bu konuda çalışmalarımızı güçlendirecek ve tüm topluma yaymaya çalışacağız” dedi. “Türkiye bir hukuk devleti olamıyor” diyen Keskin, yazılı hukuk ile uygulamasının birbirinden farklı olduğunu ifade etti. Keskin, yazılı hukukun ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin hayata geçirilmesi için de mücadele edeceklerini söyledi.

‘BARO SİYASİ AİDİYETİNE UYGUN DAVRANIYOR’

Mevcut baro yönetiminin avukatlara yönelik hak ihlallerine siyasi aidiyet üzerinden yaklaştığını ifade eden Keskin şöyle konuştu: “Örneğin Ergenekon Davasına gösterdikleri ilgiyi, yurtsever-demokrat avukatların, ÇHD’li avukatların, cemaate mensup avukatların yargılamalarında göstermediler. Bütün avukatlar, esas olarak bir eylemden değil sadece düşünce ve ifade özgürlükleri nedeniyle yargılanıyor. Bunun dışında Selahattin Demirtaş ve Aysel Tuğluk gibi birçok hukukçunun da sivil siyaset yapma hakkı engellendi. Avukatların düşünceleri nedeniyle yargılanması halinde baroların hiçbir ayrım gözetmeden ilgilenmesi gerekiyor. Baro kendi siyasi aidiyetine uygun davranıyor, çok ulusalcı bir yaklaşımı var. Bu nedenle de tutuklu ve gözaltındaki avukatlara yeterince ilgi göstermiyor. Yine aynı şekilde Cumartesi Anneleri’ni ele alalım. Cumartesi Anneleri bu coğrafyanın en kabul görmüş sivil itaatsizlik eylemi ve 1995’ten bu yana devam ediyor. 700. haftadan beri büyük bir saldırı altındalar. Ancak aileler, defalarca talep etmelerine rağmen barodan randevu dahi alamadılar. Oysa bu eylem çok önemli bir sivil toplum eylemi ve baroların bu tür eylemlerde, hak ihlallerinde ses çıkarması lazım. Çünkü bu eylemin engellenmesi Türkiye’nin hem iç hukukuna hem imza attığı uluslararası sözleşmelere aykırı. Bütün bunları barodan daha fazla dile getirebilecek bir hukuk kurumu yok.”

‘YÜZLEŞME OLMADAN DEMOKRASİ OLMAZ’

Baroların ve yargının bağımlılığını hukuk ile siyasetin iç içe olmasına bağlayan Keskin, “Devletin kırmızı çizgilerinin tartışılmaya açılması gerektiğini düşünüyorum. Yüzleşme olmadan demokrasi olmayacağına inanıyorum. Edward Said’in bir sözü var, ‘Entelektüel kriz çözmez, kriz çıkarır’ diyor. Kriz çıkarmak tabii ki şiddet anlamında değil. O sistemin bütün açmazlarını tartışmaya açmak gerekiyor. Çünkü biz bu coğrafyada konuşamıyoruz. Bize konuşmak, düşünmek yasaklanıyor. Biz bunun ortadan kaldırılması için bir mücadeleye giriştik” diye konuştu.

‘BAROYA KADIN BAKIŞ AÇISINI YANSITACAĞIZ’

Genç avukatların ve stajyer avukatların sorunlarına dikkat çeken Keskin, “Çok sayıda özel üniversite açıldı ve son derece niteliksiz eğitim veriyorlar. Öğrenciler özel üniversitelerden gerçek anlamda hukuk öğrenmeden mezun olabiliyorlar. Böyle bir gerçek karşısında staj eğitiminin çok güçlendirilmesi gerekiyor. Mevcut baronun CMK servisi iyi bir eğitim veriyor fakat iş sadece CMK ile kalmıyor. Uluslararası sözleşmeler ve iç hukuktaki sorunlar konusunda çok iyi bir eğitim verilmesi gerekiyor. Stajyerlerin ayrı çalışma alanlarının olması gerekiyor. Adliyelerde stajyerlere ait odaların olması, orada kendilerini geliştirecek çalışmalar yapabilmeleri gerekiyor. Yine genç ve bağlı olarak çalışan ya da işçi avukat dediğimiz avukatların çok büyük sorunları var. Avukat bürolarında müthiş bir hiyerarşi altında çalışıyorlar, çok az ücret çalıyorlar, sigorta sorunları yaşıyorlar” dedi. 10 kişilik Yönetim Kurulu listesinin 7’si kadın üyelerden oluşan Keskin, baroya kadın bakış açısını yansıtmayı amaçladıklarını söyledi: “Baroda kadına yönelik şiddet alanında çalışan birimin çok daha etkili çalışmasını, özellikle kreş açılması, hatta baro bünyesinde açılmış bir sığınma evi projesini önümüze koyduk, çalışma ağımızın içinde olacaklar.”

‘ORTAK ADAY ÇIKSA ÇEKİLMEYE HAZIRDIM’

Keskin, önceki dönem baro seçimlerinde avukat gruplarının ortak aday çıkardığını hatırlatmamız üzerine, yaşanan ayrılığın sebebini anlattı: “Ben şahsen ortak aday olmasını çok isterdim. Ancak sanıyorum ÖDAV bu karar alma süreçlerinde dışlandı ve bu dışlanmadan dolayı da kendi listesini çıkarmaya karar verdi. Keşke bu dışlanma olmasaydı, bu süreç daha demokratik biçimde işleseydi ve ortak liste çıkarılsaydı. Ben kişisel olarak eğer ortak liste olsaydı hemen adaylığımı çekmeye hazırdım.”


Hukuku yeniden inşa etmek zorundayız

İstanbul Barosu Başkanlığı’na aday olan Avukat Fikret İlkiz, tek başına siyasal iktidar sahibi olarak ülke yönetmeyi tercih eden anlayışın avukatlara karşı artan baskılarına dur demek için zor zamanlarda göreve aday olmasının avukatlık mesleğine olan güce inancından kaynaklandığını belirterek “Gücümüzü birleştirmek ve hukuku yeniden inşa etmek zorundayız” dedi.

İstanbul Barosu’na kayıtlı 8 meslektaşı tarafından başkanlığa aday gösterilen Avukat Fikret İlkiz ile hafta sonu yapılacak baro seçimlerine ilişkin konuştuk. Türkiye’nin, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından 2 yıl boyunca OHAL ile yönetildiğini, Olağanüstü Hal Rejimi’nin olağan bir rejime dönüştüğünü ifade eden Av. İlkiz, “Bu ülkede yıllardır ‘olağanüstü hâl rejimi’ sürüyor. Bir insan ömrünü ortalama 70 yıl kabul ederseniz, Türkiye’de insanların 35 yılı olağanüstü hâl rejiminde geçiyor. Artık olağanüstü hal rejimi olağan rejime dönüştü ve süreklilik kazandı” dedi. 

‘OHAL SÜREKLİLİĞİ KABUL EDİLEMEZ’

Olağanlaşan OHAL rejimine karşı çıkmak ve mücadele etmek gerektiğine dikkat çeken İlkiz şöyle devam etti: “Hiç kimse haklarının sınırlandırıldığı ‘istisnai’ bir rejimde yaşamayı hak etmiyor. Laik, demokratik, sosyal hukukun anlayışı insan haklarıdır. OHAL ise insan haklarına ve temel özgürlüklere aykırı bir yönetim biçimidir. Gerektiğinde hukukun emrettiği ölçüde, gerekirse OHAL ilan edilebilir. Koşulların bir an önce eskiye dönebilmesi için hukuken kabul edilen acil önlem ve sınırlandırmalardır. Hukuku vardır, fakat sınırlandırmaları bile amacı aşmayan hukuka uygun sınırlandırmalar olmalıdır. Anayasa ile kanunla getirilen sınırlandırmalar temel hak ve özgürlüklere karşı olamaz. OHAL sürekliliği kabul edilemez ve aslında istisnadır, geçicidir. İnsan hak ve özgürlüklerinin esas kabul edildiği ülkeler demokratiktir. Aksi, insan haklarının ihlalidir.”

‘BARO, KAMUOYUNUN VİCDANIDIR’

İstanbul Barosu’nu, “Laik demokratik hukuk devleti ilkelerinin sürekliliğini sağlayan ve kendisini bu görevle yükümlü kılmış bir baro” olarak tanımlayan İlkiz, baronun meslek örgütü olarak hukuk yoluyla demokratik toplum düzeninin, daha yaşanılabilir bir hayatın ve siyasetin önünü açacağını kaydetti. İlkiz, “Baro, tüm siyasal iktidarların hesap verebilir olmasında, gerektiğinde hukuk yoluyla hesap sorabilen kamuoyunun vicdanı ve adaletin bekçisidir” dedi. 

‘AVUKATLARA YÖNELİK BASKILARA DUR DEMEK İÇİN’

Yasamanın gücünün yok sayılmaya çalışıldığı, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına olan güvenin ortadan kaldırıldığı zor zamanlardan geçildiğine dikkat çeken İlkiz aday olma gerekçelerini sıraladı: “Savunma mesleğinin gücünü yaşama geçirebilmek ve avukatların meslek sorunlarını çözebilmek için baro yönetimine aday olmanın tam zamanıdır, çünkü zor zamanlardan geçiyoruz. Tek başına siyasal iktidar sahibi olunarak ülke yönetmeyi tercih eden anlayışların avukatlara karşı artan baskılarına dur demek için zor zamanlarda göreve aday olmak avukatlık mesleğine olan güce inancımızdır. İstanbul Barosu’nu birlikte yönetilebilen bir baro yapabilirsek bu mesleğin gücüyle Türkiye’de yeniden hukukun inşasını gerçekleştirebiliriz. İstanbul Barosu’nun tarihsel geleneklerini geleceğe taşıma inancımızdır bizleri aday yapan… Avukatlık mesleğinin saygınlığını yeniden hayata geçirmek biz yönetime aday olan avukatların isteği olmaktan öte görevidir. Gücümüzü birleştirmek ve hukuku yeniden inşa etmek zorundayız.”

AVUKATLARA BASKI HUKUKA SALDIRIDIR

Avukatlara dönük baskının aynı zamanda yargıya yapılan bir saldırı olduğunu ifade eden İlkiz, “Hiçkimse avukatlara baskı yapmaya kalkmasın. Tutuklanmaları, duruşma salonlarından atılmaları karşısında ve sürekli baskıya maruz kalmaları yargıya olan saldırıdır aslında… Yargı bağımsızlığını, tarafsızlığını ve yargıya olan güveni hayata geçirecek olan avukatlardır. Ne yaparlarsa yapsınlar avukatların gücünü baskılamaya kalkan rejimlerin hiçbirisi avukatların insan haklarına olan inancını ve umutlarını ellerinden alamaz ve yüreklerinden söküp atamazlar. Umudumuz, bu ülkenin geleceğidir ve geleceğin avukatları bizler olduğumuz için birlikte İstanbul Barosu’nda olmak ve birlikte yönetmek için varız.” dedi.

ÖNCEKİ HABER

Kapısına 3 hilal çizildi, ‘Defolun’ yazıldı

SONRAKİ HABER

Lisbet Palme yaşamını yitirdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa