09 Ekim 2018 23:05

Euro 2024: Tartışmalar ve Gerçekler

Euro 2024 adaylık sürecinde Türkiye’yle yarışan Almanya bu yarışı kazandı ve Euro 2024’e ev sahipliği yapma hakkı kazandı.

Logo

Paylaş

Burak BAĞCECİ
Ender Şiar ARGIN
Yıldız Teknik Üniversitesi

Dördüncü turnuva adaylığı olan ve son adaylığında Fransa gibi büyük bir futbol ülkesine sadece bir oy farkla kaybeden Türkiye, bu yarışa hiç olmadığı kadar ciddi hazırlandı. Genç bir nüfusa sahip olması, bu turnuvayı ilk kez düzenleyecek olması, yeni yapılan modern stadyum ve tesisleri, aday şehirlerin turistik şehirler olması Türkiye’nin avantajlarındandı.

Tüm bunların yanında UEFA, her turnuvada olduğu gibi bu turnuvada da aday ülkelerin politik atmosferine dikkat ettiğini açıkladı. Hatta bu turnuvada bunu ilk kez resmileştirdi. UEFA Başkanı Aleksandr Ceferin “İnsan hakları ve işçi haklarının korunması UEFA için en yüksek öneme sahiptir. Adaylık sürecinde, insan haklarının korunması ve gözetilmesine yönelik birtakım maddelerin kriterler arasına eklenmesi, bizim için olmazsa olmaz. Bundan böyle, UEFA'nın düzenleyeceği tüm turnuvalarda ve finallerde, ev sahipliğine aday ülkenin bu kriterlere sıkı bir şekilde uyması gerekecektir.” dedi. Kriterler arasında “yolsuzlukla mücadele” gibi maddeler de bulunuyordu.

SAHADA KÂR PASI

Turnuvanın Almanya’da düzenleneceğinin açıklanmasının ardından çeşitli tartışmalar gündeme geldi. Kimi çevrelerden, UEFA gibi bir Avrupa kurumunun Türkiye’deki antidemokratik uygulamalar ve insan hakları alanındaki geriye gidiş nedeniyle turnuvayı düzenleme hakkının Almanya’ya verildiğine dair görüşler geldi. Ancak UEFA-FIFA gibi kurumların endüstriyel futbolda tuttuğu yeri ve yapılan gösterişli açıklamaların arkasında ne tür pazarlıkların döndüğünü bilenler için şu açıktır; buradaki seçim “turnuvadan maksimum gelir elde edilecek ülke” seçimidir. Nitekim UEFA, yani Avrupa Futbol Federasyonları Birliği, basit bir düzenleyici kuruldan ziyade futbol piyasasındaki dengeleri belirleyen ticari kurumlardan biri olarak hareket ediyor. Haliyle bir fabrikayı yöneten patronun derdinin işçinin ruhsal, bedensel sağlığı ya da yaşam koşulları olmayacağı gibi UEFA’nın derdi de demokrasi, insan hakları ya da ülkenin futbol kültürü değildir. Bütün amaçlarının onun etrafında şekillendiği temel bir amacı vardır: Mümkün olduğunca kâr etmek. Örneğin son Avrupa Şampiyonası Fransa 2016’dan UEFA tam 847 milyon Euro gelir elde etmişti. Nitekim UEFA’nın toplam gelirlerinin %30’unu ticari gelirler ve bilet satışları oluşturuyor. Türkiye’de oynanacak maçlardaysa stadyumların dolmayacağı, Almanya’da ise böyle bir sorun yaşanmayacağı öngörülmüş olmalı. Ayrıca Türkiye’deki maçlarda alkol satış yasağı bulunuyor. Geçtiğimiz dönemlerde çıkarılan kanunla alkol ve sigara markalarıyla bahis şirketlerinin sportif organizasyonlara, spor kulüplerine sponsor olmaları yasaklanmıştı. Spor sektörüne sponsor olarak en çok parayı yatıran firmalar alkollü içecek markaları ve bahis şirketleri olduğu için bu durum UEFA için gelirlerin düşmesi anlamına gelecekti.

FUTBOL, YIKIM VE PRESTİJ

Peki, bunca yaygaranın sebebi olan böylesi büyük spor organizasyonların düzenleyici ülkelere getirisi nedir? Bahsedildiği gibi ekonomimiz büyüyecek, ülkeye gelen binlerce turist ülke ekonomisine katkı mı sağlayacaktı? Geçmiş, bunun tam tersi örneklerle dolu. 2,5 milyar Euro harcayan Fransa, sadece 1,6 milyar Euro gelir elde edebilmişti.

Bu gösterişli turnuvalar bittiğindeyse, geriye koca bir enkaz kaldığı sır değil. Bu tür organizasyonları düzenleyebilmek için futbolun hegemonik etkisi açısından da altyapı açısından da potansiyeli olmayan şehirlere devasa stadyumlar yapılıyor. Son Dünya Kupası’nın ev sahibi Rusya’nın yaptığı stadyumlara bakalım. Rusya Federasyonu, şimdi bu tesisler ve stadyumlarla ne yapacağını düşünüyordur. Yıllık bakım-onarım maliyetlerinin bile karşılanamadığı bu ihtişamlı yapıların çoğu turnuvalardan sonra çürümeye terk ediliyor.

Peki Türkiye’nin, ciddi bir ekonomik kriz sürecinde böyle bir turnuvayı düzenlemek için bulunduğu adaylık süreci ne anlama geliyor? Konkordato ilanlarının birbiri ardına geldiği, binlerce işçinin ekonomik daralma bahanesiyle işinden edildiği, temel gıda ürünlerine gelen zamların durdurulamadığı, işsizliğin rekorlar kırdığı ve enflasyonun %25’e dayandığı Türkiye… Ülkeyi yönetenlerin derdi ekonomik daralma sürecini git gide daha fazla hisseden emekçi yığınların çıkarları olmayabilir. Keza onların derdi ülkenin sağlayacağı prestij ve Avrupa’da zedelenmiş olan ülke imajını düzeltmektir.  Şüphesiz, ekonomik krizden kurtulmak için uluslararası sermayeye “Türkiye’ye gelin” çağrısını açıktan yapmaktan çekinmeyen hükümet için bu prestijin önemi büyüktür.

Toparlayacak olursak, Türkiye’nin mevcut ekonomik durumuyla Euro 2024’ü düzenleyememesi pek de üzüntüyle karşılanacak bir durum değil. Bu yüzden de -bunu başka zaman söylemeyiz- UEFA’nın yaptığı seçimin ülkemizin işçileri, emekçileri ve gençleri açısından “hayırlı” olduğunu söyleyebiliriz.

ÖNCEKİ HABER

Son Nefesine Kadar Evrimi Savunmaya Adanan Bir Yaşam

SONRAKİ HABER

Yargılanan Barış Akademisyeni Ceren Sözeri'nin beyanının tam metni

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...