05 Eylül 2018 12:56

‘Tarih 6-7 Eylül Olayları'yla dolu’

Gazeteci Mihail Vasiliadis ve Yazar Foti Benlisoy 6-7 Eylül Olayları’nı değerlendirdi. İHD de nefret suçunu bir kez daha lanetledi.

Fotoğraf: Irenyan/Wikimedia Commons (CC BY-SA 4.0)

Paylaş

Melike CEYHAN

Dönemin Özel Harp Dairesi Başkanı emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun, “Başarılı bir özel harp işidir” şeklinde tanımladığı 6-7 Eylül Olayları'nın üzerinden 63 yıl geçti. Gazeteci Mihail Vasiliadis, 6-7 Eylül’ün gayrimüslim halkları eritme politikasının bir halkası olduğunu söylerken Yazar Foti Benlisoy da tarihin bu tür saldırılarla dolu olduğunu vurguladı.

Dönemin Özel Harp Dairesi Başkanı emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun, “Başarılı bir özel harp işidir” şeklinde tanımladığı; Rum, Ermeni ve Yahudi yurttaşlara yönelik saldırıların yapıldığı 6-7 Eylül Olayları'nın üzerinden 63 yıl geçti. 6-7 Eylül tanıklarından Apoyevmatini gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mihail Vasiliadis 6-7 Eylül günü yaşadıklarını anlattı. Olayların yaşandığı tarihte 15 yaşında bir tezgahtar olan Vasiliadis, “Hiç tanımadığımız kişiler sabahın erken saatlerinde dükkanların önünden gidip geliyorlardı. Bir şey bekliyor gibi bir halleri vardı. Esnaf ‘Bunların burada ne işi var’ diye soruyordu. Türk komşular ise üzüntülü ve tedirgin gibiydiler. Bazı Türkler, gayrimüslim dostlarına tavsiyelerde bulunuyordu. ‘Bugün pek iyi değil, dükkanları kapatıp gidelim’ diyorlardı. Ama bunun nedenini söyleyemiyorlardı. Nedenini söyleseler dostları olmayan azınlık mensupları da bundan istifade edebileceklerdi. Çünkü tanıdıkları kişiler kendi değerlendirdikleri kişilerdi. Dolayısıyla, onlara zarar gelmemesi gerekir fikri hakimdi. Türk dostların tavsiyesiyle dükkanlar kapatıldı. Ben eve gitmek üzere yola çıktım” sözleriyle o gün yaşananları anlattı.

‘ATATÜRK’ÜN EVİ BOMBALANDI’ HABERİ GELİNCE...

Eve doğru giderken Yunanistan’dan “Atatürk’ün evi bombalandı” haberi geldiğini ifade eden Vasilidais, şöyle devam etti: “O sırada Tarlabaşı’nda bulunan evime ulaşmaya çalışıyordum. Yoldayken azınlıkların bütün dükkanlarını parçalamaya başladılar. Sandalyelerin üzerine çıkarak Rumlar aleyhinde slogan atan insanlar vardı. Eve vardığımda kapıcı beni görüp ‘Gel içeri gel içeri’ diye bağırdı. ‘Ne oluyor Ahmet efendi?​’ dedim. Beni içeri alıp üzerimden kapıyı kapattı. Kapıcı apartmandaki herkese telkin etti. Bir müddet sonra yaygara patladı. Bir güruh yürürken her yeri talan ediyor, kırıp döküyordu. Bizim bildiğimiz Türk evlerine ise dokunmuyordu. Ahmet Efendi Türk bayrağını sallayarak ‘Burada gavur yok, hepsi Müslüman’ diye bağırıyordu geçenlere. Adamlar bizim eve dokunmadan geçip gittiler. Ahmet Efendi ise onlar gittikten sonra kapıyı açıp bayrağı içeri bıraktı. Eline kazma alıp önden giden gruba katılarak diğer Rum evleri talan etmeye gitti.”

‘VATANİ GÖREVİNİ YERİNE GETİREN TÜRKLER..’

Vasiliadis, kapıcıları olan Ahmet Efendi’nin tavrını ise şu sözlerle açıkladı: “Ahmet Efendi bizim kim olduğumuzu kendi yaşamından biliyordu. Bayramda bayram harçlığını alırdı. Yemek pişirdiğimizde muhakkak ona verirdik. Dolayısıyla ‘Bunlar iyi adam, bunları kurtarmak gerekir’ diye düşünüyordu. Diğer Rumları ise tanımıyordu. Rumları toplum olarak bildiğini zannediyordu. Kıbrıs’ta meydana gelen ve verildiği biçimiyle Türkiye’de duyulan olaylar intihal uyandırıyor, kızgınlık yaratıyordu. Ve Rumlar hakkında bir imaj yaratılıyordu. Ahmet Efendi de bu imajdan etkilenerek gördüğü Rumlara saldırmada engel görmüyordu. Yani önce vicdani, sonra vatani görevini yerine getirmişti.” Vasiliadis, “Gelen kalabalık grup evimizin yanındaki pastaneyi de tahrip edip kırdı. Pastacı karakola veriştiriyor, ‘Neden müdahale etmediniz?​’ diye soruyordu. Komiser ‘Ben bugün polis değilim, Türküm’ dedi. Aynı cevabı o gün İstanbul’un pek çok yerinde pek çok polis verdi. Belli ki daha önceden birileri bunları toplamış. 6 Eylül’de hiçbir şeye karışmayacaksınız denilmişti” dedi.

‘TÜRK ULUSU İNŞA ETME PROJESİ’

6-7 Eylül’ün politikalarının devamı olduğuna dikkat çeken araştırmacı yazar Foti Benlisoy da, “Türk ulusu inşa etme projesi içerisinde gayrimüslim topluluklar, Türklüğe bir tehdit unsuru olan ya da olabilecek unsurlar olarak görülüyordu. 6-7 Eylül, Türkleşmenin asla mümkün olmadığı düşünülen, vatandaşlıklarının da esas itibariyle sadece yasal bir detay, kanuni esasi Türklüğüyle oluşan bir Anayasa itibariyle sayılan toplulukların temizlenmesi tasfiyesidir. Gayrimüslimlerin göç ettirilmesine, ortadan kaldırılmasına dönük bir politikalar bütününün devamıdır” sözleriyle anlattı.

 “6-7 Eylül gününü biricikleştirmemek lazım” diyen Benlisoy, tarihin bu tür saldırılarla dolu olduğuna vurgu yaptı. Benlisoy, “Rum, Ermeni ve gayrimüslim topluluklarla ilgili tarihe baktığımızda esas itibariyle Varlık Vergisi’ni,  6-7 Eylül Olayları’nı tartışıyoruz. Ama bu anlar dışında da gayrimüslim topluluklar sürekli bir kaygı içerisindeydiler. Gündelik hadiseler vardır. Bu gündelik hadiseler 1920’li yıllarında başlar. ‘Türkçe konuş’ kampanyalarını düşünün mesela. O dönemde vapurda, tramvayda Türkçe dışında başka bir dil konuşanlar uyarılır, kamu aracından, dükkandan dışarı atılır, tartaklanır, dövülür. Bugün nasıl Cumhurbaşkanı’na hakaret davaları bir siyasal ve toplumsal olaysa 1920-1930’lu yıllarda Türklüğe hakaret davaları vardı. Dolayısıyla gayrimüslimler sürekli bir korku ve ötekiliğinin hissettirilmesiyle dışarıda olan bir varlık oldular” diye konuştu.

‘6-7 EYLÜL BİR ANDA GÖKTEN AŞAĞI DÜŞMEDİ’

6-7 Eylül’ün Türkiye’deki politik linç girişimleri açısından bir arketip olduğuna vurgu yapan Benlisoy, “6-7 Eylül’ü tartışırken bugün yaşanan linç ilişkilerini de tartışmak gerekiyor. 6-7 Eylül bir anda gökyüzünden aşağı düşmedi. Havada pogrom, linç olayı vardı. Bugünün gazetelerine baktığınızda da Suriyeli göçmenlerle ilgili yine havada pogrom kokusu vardır. Mesela gündelik bir mahalle kavgası, Suriyeli göçmenlere karşı bir saldırının vesilesi olabilmektedir” diye belirtti. (İstanbul/MA)


‘NEFRET SUÇUNU BİR KEZ DAHA LANETLİYORUZ’

6-7 Eylül’ün yıl dönümünde İnsan Hakları Derneği (İHD) de bir açıklama yaptı. “Yaşananlar bir devlet operasyonuydu. Titizlikle örgütlenmiş bir özel harp faaliyetiydi. Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından planlandı, devlet dersini iyi ezberlemiş kalabalıklar tarafından şevkle uygulandı.” denilen açıklamada “Ama gerçeğin yeterince bilinmeyen bir yanı var” denilerek şu ifadelere yer verildi: “Fotoğraflarda dükkanlâra saldıranları, İstiklal Caddesi’nin boydan boya kumaşla, yağmadan arta kalan mallarla kaplandığını izleriz. Böyle bir temsil, insan zihninde yanlış bir algıya hizmet eder. Bu, “azınlıklar zengindir ve saldırı bu zenginliğe karşı yapıldı” algısıdır. 6-7 Eylül’ün bir “servet düşmanlığı” olarak sunulmasıdır. Oysa vahşet, bu iki gün boyunca bitmeyen enerjisini ağırlıklı olarak Hıristiyan nefretinden almış, korkunç saldırılar Hıristiyan inancına karşı yapılmıştır. Bunun somut kanıtı kiliseler ve mezarlıklardır. Saldırılar en yıkıcı, en tahrip edici yüzünü başta Rumların olmak üzere gayrimüslimlerin kutsallarına, kiliselerine, sinagoglarına, mezarlıklarına karşı göstermiştir. Kiliseler birkaç saat içinde harabeye çevrilmiş, dinamitle patlatılmış, ateşe verilmiştir. Kilise içinde kutsal eşyalar tahrip edilmiş, İsa tasvirlerinin gözleri oyulmuş, haçlar kırılmış, mezarlar açılıp cenazelerin kemikleri ortalığa saçılmış, yeni gömülmüş bir cenaze ağaca asılarak karnına Türk bayrağı saplanmıştır.”

‘BİR ÖZÜR BİLE DİLENMEDİ’

Rum toplumunun ağır kayıplarını tazmin edilmediğinin ve  özür bile dilemediğinin altı çizilen İHD açıklamasında “Ama altı yeterince çizilmeyen bir gerçek, halkın katılımıdır. Suçun bir avuç yönetici tarafından işlendiği içimizi rahatlatır, halkın katılımını konuşmak rahatsız edicidir. Speros Vryonis halk katılımı konusunda da titiz bir çalışma yapmış, İstanbul Emniyet Müdürü’nün Yassıada duruşmalarında verdiği 300.000 kişi bilgisini inandırıcı bulmamış, elindeki verilerle bu sayının 100.000 olduğunu belirtmiştir. Yani o günkü İstanbul nüfusunun onda biri. Şehrin bugünkü nüfusuna oranlarsak bu, iki milyona yakın kişi demektir. Bugün böyle bir yıkıcılığa iki milyona yakın kişinin bilfiil katıldığını düşünürsek, halk katılımının boyutlarını daha iyi görebiliriz. İnsan hakları savunucuları, ırkçılık ve ayrımcılık karşıtları olarak bizler, bugün, 6-7 Eylül pogromunun 62. yılında, hem Türkiye’de devlet geleneğinin, hem de devletin dayandığı tabanın, yani Türkiye’nin Müslüman nüfusunun tarihini sorguluyor, Hıristiyan ve Yahudi düşmanlığını bir nefret suçu olarak bir kez daha lanetliyoruz.” (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

İspanya’da kriz her bir yeni zengine karşı 24 yoksul yarattı

SONRAKİ HABER

10 Ekim Katliamında bakanlık ve valilik tazminata mahkum edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...