Ali Baran: Ben etno-müzisyenim ve böyle de kalmak istiyorum
Yeni albümü 'Mire Kevokan' ile sevenlerinin karşısına çıkan Halk Müziği Sanatçısı Ali Baran, Evrensel'in sorularını yanıtladı.

Fotoğraf: Evrensel
Edanur TANIŞ
İstanbul
Müzik dünyasında kırk yılı deviren Ali Baran, sevenlerinin karşısına yeni albümü “Mire Kevokan” ile çıktı. Albümde; Kürtçe, Zazaca ve Türkçe derlemeler, babası Mahmut Baran’ın türküleri ve kendi yazdığı parçalar bulunuyor. Adeta birer anlatı niteliği taşıyan parçaların her biri ayrı hikayeleriyle dinleyicilerini bekliyor. Ali Baran’ın İstanbul ziyaretinde kendisiyle buluşup albümü, sanat anlayışı ve babası dengbej Mahmut Baran hakkında söyleştik.
-Son albümünüzü 2015 yılında çıkartmışsınız… “Mire Kevokan” bundan 3 yıl sonra çıkıyor. Albümünüzün hazırlık süreci nasıl gelişti; albüme ne kadar zaman ayırdınız?
Albüm hazırlığı 3 yıl sürdü denebilir. Ben şarkılarımı biriktiriyorum sürekli çalışıyorum. Aile olarak, özellikle babam vesilesiyle bu kültüre ve birikime sahibim. Babam Mahmut Baran’dan öğrendiklerimi bir hazine olarak görüyorum ve kaybolmaması için çabalıyorum. “Dengbej” geleneğinden gelen bir aileyiz. Çıkartmış olmak için albüm çıkartmıyorum. Hissediyorsam, gereksinim varsa albüm yapıyorum. Sık sık albüm çıkartmayı gereksiz buluyorum.
Biraz albümün içeriğinden bahsetmek gerekirse; sevda türküleri, barış türküleri, direniş türküleri var. Asıl olanın; dönemi, duyguları şarkılara yansıtmak olduğunu düşünüyorum, bunu yapmaya çalışıyorum. Bunu yansıtabilmek benim için önemli. Diğer bir amacım da asimilasyonun önüne geçebilmek. Türküler; gençlerle kendi kültürleri arasında bir köprü olması açısından çok önemli.
-Albüme ismini veren “Mire Kevokan” şarkısının hikâyesi nedir?
“Mire Kevokan” aslında benim on beş sene önce mırıldandığım bir “kılam”dı (türkü). Hapishanelerde haksız yere tutulan binlerce insan var. Albüme “Güvercinlerin Mîrî” yani önderi anlamına gelen “Mîrê Kevokan” ismini verdim. İçeride binlerce “kevok” var ve ben hepsi için türkü söylüyorum. Tabi onlarında içinde önderlik edenler daha çok acılar çekmiş olanlar var en çok da onlar için bu şarkı.
-Ozan Mahmut Baran’ın oğlusunuz… Babanızın sanatınıza ne gibi etkileri oldu biraz bahsedebilir misiz?
Babam “mamoste”m, öğretmenimdi. Çok şey öğrendim ondan. Annem evde sürekli ağıt okurdu, bu konu hep konuşulurdu. Yalnız babam değil annem de çok türkü okurdu. 1964’te Ankara Radyosuna gitti babam. Diksiyonu düzgün değildi, geri döndü. Sonraki yıl Almanya’ya gitti dönünce yanında yeni müzik aletleri getirdi. İlginç bir ailemiz var bizim. Dedem keman çalıyormuş, ben kendisini hatırlamıyorum. Onun söylediği türkülere merak saldım, öğrendim. Hep söylerim; babam bir çeşmeyse ben bir ırmak oldum onu denizlere taşıdım. Her albümümde mutlaka babamın en az bir türküsünü okuyorum. Ona büyük bir vefa borcum var. Bunu da onu yaşayarak ödemeye çalışıyorum.
-Baskılar nedeniyle yurtdışında yaşamak zorunda kaldınız, 12 Eylül’de vatandaşlıktan çıkartıldınız. Bu sürgün hayatı eserlerinizde kendini nasıl gösterdi?
Yirmi yıl az bir süre değil… Aslında on beş yıl sonra geri dönebildim memleketime ama Dersim’e gitmeme izin vermediler. Ben de geri gittim. Çok zor bir dönemdi, beni ayakta tutan türkülerim oldu. Bu dönemde, bu sürgün halinde hep hasretlik türküleri yazdım. Babam iyi ki de müzik hastalığını bana bulaştırmış. Sayesinde çok ürettim çok değerli sanatçılar tanıdım. Bunca zaman soranda dönüp baktığımda yorulmadım diyebiliyorum. Kırk yıl dolu dolu geçti. Hâlâ bu yaşta albüm yapıyorum, satmıyor diyorlar ama ben yine de vazgeçmiyorum. Bu zorbalaşan dünya da beni, bizi ayakta tutan şey müzik.
-Türkiye halklarının sanatınıza karşı yaklaşımı nasıl? Özellikle Kürtçe müzik dinleyenlerden yeterli ilgiyi gördüğünüzü düşünüyor musunuz?
Ben Türkçe parçalar, deyişler de okuyorum. İyi kötü, türkü dinleyenler arasında biliniyorum. Konserlere davet ediliyorum. Çok fazla bir ilgi, yok zaten böyle bir beklentim de yok Benim tek amacım yapılan müziğin ,kültürün kayıt altında tutulması. Bakıldığında müzik piyasası çok durgun. Böyle bir dönemde ayakta kalmak için çok çabalıyoruz. Özellikle Kürt vatandaşların etnik müziğe daha fazla ilgi göstermelerini bekliyorum. Ülke gündemi ve siyasi gelişmeler müzik sektörüne de yansıyor. İnsanlar evine ekmek götüremez haldeler. Hal böyleyken kimse gidip para vererek albüm almıyor. Ben bunu anlayışla karşılıyorum.
KÜRT MÜZİĞİNİN OTANTİK YAPISI BOZULMAMALI
-1980’li yıllardan beri müzik piyasasındasınız, tarzınızda radikal bir değişiklik görmüyoruz. Kürt müziğinde yenileşmeye karşı tavrınız nedir? Bu yenileşmenin sizce sınırları nasıl olmalıdır?
Klasik Kürt müziğinin otantik yapısının bozulmasını istemiyorum. Ben popüler bir sanatçı değilim. Popülerizmin içinde bir sanatçı da değilim. Sık sık albüm yapmamam da bu yüzden. Müzik anlayışım bu şekilde. Bu yeniliğe karşı olduğum anlamına gelmiyor. Mesela yeni yaptığımız ya da derlediğimiz klamlarda, türkülerde bu yenilik mutlaka hissediliyor, kendini belli ediyor. Bu çağın insanı olarak güncelden kopmak mümkün değil. Yapılan şarkılarda ritimlerle oynanmasına karşı değilim. Kırk sene önce bas gitar yoktu diye bu gün kullanılmayacak değil. Sadece kaval ve tembur çalacak değiliz. Yeni albümün içinde piyona var örneğin. Toparlayacak olursam ben etno-müzisyenim ve böyle de kalmak istiyorum.
Evrensel'i Takip Et