14 Nisan 2018 23:36

1 Mayıs ruhu ve savaş tamtamları

Ömer Yalçıntaş, bölgede devam eden çatışmalar, savaş politikalarının gölgesinde gidilen 1 Mayıs'ı yazdı.

Paylaş

Ömer YALÇINTAŞ

Olağanüstü günlerden geçtiğimiz bir gerçek. Hem ülkemizde hem bulunduğumuz bölgede ve dünyada bu durumun tespitini yapmakta sakınca yok.

***

İlkel kabilelerin başlattığı iddia edilen ve daha sonraki toplumlarda da biçim değiştirerek uygulanan ve karşı güçleri moral olarak çökertmek için kullanılan savaş tamtamları, günümüzde başka biçimlerde çalınmaya devam ediyor. Kimisi sosyal medyadan, kimisi televizyondan, karşı çevreleri sindirmenin yolu olarak bu yöntemi kullanıyor. Özellikle bölgesel bir savaşın eşiğine geldiğimiz yorumları eksik olmuyor. Zengin enerji kaynaklarını kontrol etmenin yanında, tüm dünyaya gericilik “ithal etmenin” de alanı haline getirilen bölgemiz, ülkemiz yöneticilerinin de kah orada kah burada, ama toplamda egemen olmaya çalışan emperyalistlerin yanında yer tutarak bu yükselen ateşe bir odun atarak iş birlikçilikte yol aldıklarını görüyoruz. Bölgemiz ve dünya halklarına daha fazla yoksulluk, kan ve gözyaşı düşüyor. Mezhep, millet vb. ayrımlar körüklenerek emekçilerin yaşamsal talepleri ve barış talebi etrafında birleşmeleri engelleniyor. Şimdilerde yine ABD ve Rusya eliyle, karışı karışına paylaşılmaya çalışılan bölgemiz ateş topuna dönmeye namzet hale geldi.

Böylesi dönemlerde gelişmeleri canlı yayın izler gibi izleyen ve yaşamları dolaysızca etkilenen işçiler, emekçiler, ezilen halklar, zayıf olan örgütlülükleri nedeniyle de sürece müdahil olmakta zorlanıyor.

İşte tarihin bize öğrettiklerinin başında bu temel mesele geliyor. Burjuva sınıflarının at koşturduğu arenaya dönüşen dünyamız, bölgemiz ve tabii ki ülkemizde emekçilerin müdahil olamadığı her an izleyici konumuna düşürülmesi de kaçınılmaz oluyor.

***

Sınıf mücadelesinin “amentüsü” olan şey; işçi ve emekçilerin kendi iç birliğini, somut talepleri etrafında sağlayarak, hak elde etme girişimleridir. Kendi sınıf birliğini sağlamak için ileriye atılan işçiler emekçiler; esasen bireysel olarak içine düştükleri çıkmazları, hatta binlerce iç bağıntısı olduğunu düşünerek, çözemeyeceğini düşündüğü ekonomik sosyal ve siyasal sorunları çözmek adına da ilk adımını sınıf bilincine doğru atmış olur. Bunun farkına vardığı an önünde hiçbir gücün duramayacağını, hatta şalteri eline aldığı andan itibaren karşıt sermaye güçlerine diz çöktüreceğini anlar. Üretim sürecinde gücünün doruğa çıktığı o anlarda, aynı zamanda diğer sınıf kardeşleriyle de birleşmesi ve topyekün hareketin zorunluluk olduğunu hisseder, anlar ve bilince çıkarır. Tarih yazmaya başladığını görmeye başlar kuşkusuz.

***

İşte öylesi bir tarihin yazıldığı ve bizlere miras kalan güne yaklaşmış bulunuyoruz. İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’tan bahsediyoruz. Girişte bahsi geçen boyutlarıyla olmasa da ama o dönemin kendine has koşullarıyla, bağıntısı içinde ele aldığımızda işçiler ve emekçiler 1800’lü yıllarda da günümüzü aratmayacak bir “karanlık” dönemden geçiyordu kuşkusuz. Başta; çalışma ve yaşam koşullarının ağırlığını etinde, kanında hisseden işçiler, buna karşı birliğin yolunu arıyorlardı. Bunun da öncelikli olarak kendi işletmeleri, bölgeleri ve ülkelerinde, ardından da diğer ülkelerdeki sınıf kardeşleriyle talepleri etrafındaki birliğinden geçtiğini deneyimleriyle buldu çok geçmeden. Zira günlük yaklaşık 16 saatlik çalışma işçiyi “insanlıktan” çıkarıyordu. Uyumak, dinlenmek ve ailesine zaman ayırmak istiyordu. Bu “küçük” insani taleplerini karşılamanın biricik yolunun patronlara karşı kendi sınıfının birliğini sağlamaktan geçtiğini çok geçmeden anladı. Anladı ve bunun aynı zamanda siyasi bağıntılarını da çözecek bir bilinçle hareket etmesi gerektiğini de gördü. Örgütlenmesini bu yöne doğru da genişletmesinin zorunluluğunu fark etti. Yasaları değiştirecek biricik gücün de kendi kollarında olduğunu daha ileriden kavradı. İşçilerin birliği fikri yararlı bir virüs gibi birçok yerde yayıldı. Çalışma sürelerinin düşürülmesi talebiyle ayağa kalkan sınıfı durdurmak için şiddetten vazgeçmeyen egemenler, birçok işçinin katledilmesinde bugünkü gibi başrolü oynadı. Bunlara karşı mücadelenin simgesi de 1 Mayıs İşçi Bayramı oldu.

***

1 Mayıs’ı ortaya çıkaran koşulların kavranması, işçi sınıfının bugünkü mücadelesi bakımından çıkarılacak sonuçları da etkileyecektir kuşkusuz. Şöyle ki; sınıfın birliğinin sağlanacağı ve etkisini en hızlı ve güçlü göstereceği yer olan üretim sürecindeki konumunu unutup, sağlı sollu yorumlayanlar, örneğin işçileri tek merkezde ya da dışarıdan kendi ihtiyaçları doğrultusunda belirlenen alanlara hapsetmeye çalışanlar, bu tarihi okumaktan uzak olduklarını gösteriyorlar. Ekonomik ve siyasi taleplerini elde edebilmesinin yolunun istikrarlı ve “içeriden” yığınlarla bağ kurarak olacağı gerçeği ortadayken, bizim aklı evveller; salt alan fetişizmi ile dışarıdanlıklarını ispatlayarak o alanda “komünizmin” bayrağını dalgalandırdığını zannedebilirler. Ama tarihin bize öğrettiği bu değildir. Dönüştürücü güç işçi sınıfıdır. İktidarı almaya muktedir olan da odur. Siyasi öncüsü onun parçasıdır. Yol göstericisidir. Onun adına iş yapan değildir. Etle tırnak gibidir anlayacağınız.

***

Sınıfın birliğini baltalayan bir başka odak da burjuvazinin uzantısı haline gelmiş sendikal bürokrasidir. İşçilerin OHAL’in kaldırılması, insanca yaşayacak ücret, ayrımsız kadro, esnek çalışmanın sonlanması, zam furyasının durdurulması, işçi cinayetlerinin durması, barış vb. acil taleplerini bile görmezden gelerek onları il il geziye çıkarmayı düşünen ve yüz binlerin o talepleri için birleşmeleri yerine ayrışmasına neden olan bu kesimle mücadele artık sınıfın ana gündemlerinden olmuştur. Sağdan ya da soldan sendika bürokrasisinin açıklamalarının bile işçilerin taleplerini karşılamaktan uzak olduğu bellidir. 1 Mayıs’ta bu talepleri göstermelik söyleyen, bir güne sıkıştırmayı alışkanlık haline getiren bu ağalar, aslında burjuvazinin can simidi olmaktadır.

****

Evet, başta söylemiştik. Tarihin her döneminde kendi çıkarları için sermaye sınıfı savaş tamtamlarını çıkarıp çalıyor. Karşısında dikilecek güçleri bölmek adına da ne gerekiyorsa yapıyor. İşçi sınıfının birleşmemesi için elinden geleni ardına koymuyor. Bizlere düşen, bize yol gösteren tarihimizden dersler çıkarmak ve tarihin akışını tersine çevirmektir. Savaş tamtamlarını yeni bir dünyanın muştusu olarak işçi sınıfı çalmaya başlamalıdır. İş barış kardeşlik ve gerçek bir özgürlük için 1 Mayıs ruhuna uygun bir “diriliş” gerekmektedir.

***

1 Mayıs 1909’da Üsküp’te Türkiyeli, Bulgaristanlu, Sırbistanlı işçilerin katılımıyla düzenlenen bir gösteri ile kutlanır. Yani değişik milliyetlerden işçiler tarihten öğrenmiş ve kol kola ilk 1 Mayıs’ı coğrafyamızda kutlamışlar. Bize düşen bu dersler ile işçi sınıfının birliği ve halkların kardeşliğini pekiştirmektir. O halde 1 Mayıs’ta sermayeye karşı tamtamlarımızı çıkaralım...

ÖNCEKİ HABER

İZBAN'da taşeron şirket kaçtı, işçiler alacaklı kaldı

SONRAKİ HABER

Çubukçu: Türkiye fotoğraf çektirdiği güçleri kolaylıkla terk edebilir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...