25 Şubat 2018 23:41

Afrin, Kürtler ve enerji için savaş

Suriye’deki gelişmeler, Afrin operasyonu, Suriye ordusunun YPG’ye desteği geçtiğimiz hafta Arap coğrafyasının önemli gündemleri arasındaydı.

Paylaş

Ali KARATAŞ

Suriye’deki gelişmeler, geçtiğimiz hafta Arap basınının yine merkezi gündemleri arasındaydı. Suriye hükümetine bağlı güçlerin YPG’ye destek için Afrin’e girmesi, ABD’nin Kürtler için Türkiye ile bir çatışmaya girmeyeceğinin anlaşılması, YPG ile Suriye rejimi arasında diğer bölgeler için de varılan anlaşma öne çıktı.

PETROL VE GAZ SAVAŞI

Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip eden Lübnanlı Akademisyen Muhammed Nureddin, ABD’nin Türkiye ile tarihi ilişkilerini riske ederek Kürtlere destek vermesini “daha önce var olmadığı Suriye’de bulunma” amacına bağladı. Nureddin, makalesinde, yaşanan çatışmaların petrol ve doğal gaz sahaları ve bunların geçiş yollarıyla ilgili olduğunu söyledi. IŞİD’in artıklarının ABD tarafından bu egemenlik mücadelesinde yeniden kullanılabileceğine dikkat çekti.

İSRAİL’İN DOĞAL GAZI MISIR’DA

Gazeteci Yazar Abdulbari Atwan, bölgede enerji eksenli diğer bir gelişmeye dikkat çekti. Atwan, Youtube’daki haftalık değerlendirmesinde Mısır’ın İsrail’den 15 milyar dolarlık alımla tarihinin en büyük doğal gaz ithalatını yaptığını söyledi. Atwan, İsrail Başbakanı Benyamin Netenyahu’nun bu satışın gelirini “hastane ve yol yapımı” için kullanacaklarını söylediğini ama aslında bu parayla yeni silah alacaklarını, yeni silahlar geliştireceklerini vurguladı.

‘KÜRTLER DE AYNI HAKLARA SAHİP’

Son dönemlerde Suudi basınında özellikle Şarkul Awsat gazetesinde Kürtlere ve ulusal haklarına yönelik makaleler arttı. Bunun bir nedeni, Kürtlerin dönemsel olarak ABD ile yakın teması. Ürdün’ün eski Enformasyon ve Kültür Bakanı ve Şarkul Awsat Gazetesi Yazarı Salih Kallab, “Kürtlerin sorunu Türkiye ve İran’la; Irak ve Suriye ile değil” başlıklı  makalesinde Kürtlerin sorunlarının Araplarla değil; Türk ve Fars devletleriyle olduğunu iddia etti. Kallab; Kürtlerinde Arap, Türk, Fars halkları gibi hakları olduğunu yazdı.

Ruze Cendeli ise Evrensel’e Afrin’deki gelişmeleri yorumladı.


ENERJİ İÇİN SAVAŞ

Muhammed NUREDDİN
al Haliç

Çoğu kişi temel önemde bir soru soruyor; ABD, Türkiye ile olan tarihi ilişkilerini riske ederek nasıl Suriye Kürtlerinin yanında duruyor? Belki de bu sorunun cevabı; “Amerika Birleşik Devletlerin, Suriye savaşında tarihi olarak daha önce nüfuz sahibi olmadığı ve bulunmadığı bir bölgeye girme fırsatını bulması”.

ABD, Suriye krizinin nihai çözüm masasında elinde bir kart olarak bulunduracağı Suriye topraklarında bir dayanak istiyor.

Aynı zamanda belki de ABD’nin hedefleri arasında Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’taki Kürt varlığını bir manivela olarak kullanarak etnik pencereden hareketle Ortadoğu’nun parçalanması. Burada Türkiye’nin öfkesi ve korkusu; Suriye’nin bölünmesinin ve kuzeyinin özerk veya daha fazlası bir biçimde Kürtlere verilmesinin ikinci aşamada Türkiye’nin bölünmesinin ilk istasyonu olması.

RUS-ABD REKABETİ

Rusya’nın 2015’in sonlarında güçlü bir şekilde Suriye’ye girmesi, Suriye’de Rusya’nın tarihi varlığını büyük oranda güçlendirdi. Bu durum, Rus varlığını rahat ve istikrarlı hale getirmek istemeyen ABD için büyük bir meydan okumadır. Bu durumda ABD, YPG’yi ve SDG’yi bir araç olarak belirledi.

ABD, diğer hedef olarak, Suriye topraklarından bir bölümünü doğrudan veya dolaylı olarak nüfuzu altına almaya çalışıyor; o da petrol faktörüyle.

Rus sorumlular, “ABD  Kuzey Suriye’de petrol zenginliklerine elini uzatıyor” derken hata etmiyorlardı. Washington, Rakka’yı SDG eliyle özgürleştirmede acele etti. Rakka böylece Fırat’ın kuzeydoğusundaki alanları kontrol etmek bir istasyon olacak ve Suriye güçleri ve müttefiklerini nehri geçerek Deyrizor’a geçmeleri engellenecekti.

ABD, IŞİD’İN HAMİSİ

Bundan daha fazlası, ABD içinde IŞİD’in bulunduğu Suriye’nin doğusunda Irak sınırında bulunan cephenin kurtarılmasını önlemeye devam ediyor. Bu bölgede Rakka’dan güvenli bölgelere kaçan binlerce IŞİD’li var. Amerikalılar; Kürtlerden, Araplardan, Türkmenlerden ve “İyi savaşçılar olan IŞİD’in kötü olmayan unsurlarından!” oluşan 30 bin kişilik orduyu açıklamaktan çekinmiyorlar. Bütün bunlar Kuzeydoğu Suriye’nin ABD’nin emrinde olması için.

ENERJİ SAVAŞIN KALBİ

Enerji savaşı, dünyanın birden fazla bölgesinde çatışmaların ve savaşların kalbinde. Geçen gün, Türkiye’den Kıbrıs ekonomi bölgesinde faaliyet gösteren petrol çıkarma şirketlerine uyarılar yapıldı.

Benzer bir uyarıyı İsrail savaş bakanı Avigor Liberman Lübnan’a yaptı. Bakan, Lübnan ile işgal altındaki Filistin arasında yer alan dokuz numaralı rıhtımda İsrail’in hissesi nedeniyle petrol ve doğal gaz çıkarması konusunda uyardı.

Enerji, ekonomik hayatın ve ulusların kalkınmasının kalbidir. Önemi, karada ve denizde petrol ve gaz varlığını kontrol etmekle sınırlı değildir. Konu, petrol ve doğal gaz gemilerinin, kara taşımacılığının ve boru hatlarının geçişini de içermektedir. Ortadoğu bu çatışmanın kalbinde bulunmaktadır.  


KÜRTLERİN SORUNU TÜRKİYE VE İRAN’LA; IRAK VE SURİYE İLE DEĞİL!

Salih KALLAB
Şarkul Awsat

Halihazırda olduğu gibi Kürt ya da Kürtler’in bölgesel bir soruna dönüşmesi, bekleniyordu. Birinci Dünya Savaşı ve 1956 yılındaki Süveyş Savaşı’nın ardından savaşın galibi devletler yani Büyük Britanya, Fransa ve daha sonra ABD, ganimet taksimi neticesinde başlıca Ortadoğu ülkelerini aralarında pay ettiler. Söz konusu ülkeler arasında Türkiye birinci, İran ikinci, Irak üçüncü ve Suriye dördüncü sırada gelmektedir. Bunlara ek olarak bazıları Lübnan ve Ürdün’de etkili bir siyasi varlığa sahip olmayan azınlık durumuna düştüler. Mısır, Azerbaycan, Ermenistan ve belki Rusya için de bunu söyleyenler var.

Arapları Kürtlerden ayıran birtakım özellikler vardır. Öncelikle Arapların sayıları 300 milyon ya da daha fazlasını bulmaktadır. Daha sonra Emevi ve Abbasi Devleti olmak üzere iki devlet (imparatorluk) kurmuşlardır. Osmanlı Hilafeti olarak adlandırılan devlet içinde de Osmanlı rejiminin ortağı olmasalar da merkez kütle konumunda olmuşlardır ve 400 yıl belki daha fazla yani Osmanlı yaşadığı müddetçe bu durum muhafaza edilmiştir.

Genel manada Kürtlerin Araplarla bir sorunu yok. Bu iki oluşum ve iki ümmetin bir arada yaşam tecrübesi gerek Suriye gerek Irak’ta çok eskilere dayanır. Ve Kürt, uzun yıllar süren Arap medeniyeti yolculuğunda her zaman ana ortaklardan biri olmuştur. Arap eşitliklerini hazırlayanların en hayırlısı da bu kardeş halktı. Bu durum, İran ve Türkiye’de geçmişte ve şimdi olanlardan oldukça farklıdır.

Sorun şu ki gerek Türkiye ve gerek İran’da Kürtler devlet içinde temel bir ağırlık oluşturmaktadır. Nitekim, Türkiye’de sayıları 20 milyonu bulurken İran’da 15 milyona ulaştığı söylenmekte. Bu demek oluyor ki bu iki bileşenden herhangi birinin bağımsız devletlerini kurma ve kendi kaderlerini tayin etme hakkını elde etmeleri, hem Pers İranlıları hem de Osmanlı Türkleri için büyük bir felakete sebep olacaktır.

Sonuç olarak bu halkı, diğer bölge halklarının elde ettiklerinden mahrum bırakmak zulüm üstüne zulümdür. Kürtlerin de Arapların, İranlıların ve Türklerin sahip oldukları hakların aynısına sahip olduklarını inkar edenler, bu insanların bulundukları ülkelerde patlamaya hazır bir saatli bomba durumunda bulunduklarını idrak etmeleri gerekir.

*Şarkul Awsat’ın Türkçe sitesinden kısaltarak alınmıştır.


ABD’NİN İTTİFAKI KÜRTLERLE DEĞİL COĞRAFYAYLA

Ruze CENDELİ

Son günlerde Afrin’de kritik gelişmeler yaşandı. Yaşananlar basına ve kamuoyuna açık bir şekilde yansımasa da ortaya çıkan gelişmelerden bazı sonuçlara varmak mümkün.

Öncelikle ortaya çıkan gelişme; Kürtler, ABD’nin kendileri için Türklerle bir çatışmaya girmeyeceğinin ve Fırat’ın batısında olmayacağının farkına vardılar. ABD’nin sözcüleri, Afrin’in kendilerini ilgilendirmediğini,  Rusya’nın nüfuz alanı olduğunu doğrudan veya dolaylı olarak ifade ettiler. ikincisi; ABD aslında Kürtlerle değil, coğrafyayla ittifak içinde. Onu ilgilendiren Suriye’de masada olmak için Suriye’nin sahasında bir şekilde var olmak ve ellerinde bir kart olması.  

Üçüncüsü; resmi olmayan kaynaklardan alınan duyumlara göre ABD, Suriye Demokratik Güçlerini (SGD) İslamcı cihatçılarla genişletmek istiyor. Bunların içinde IŞİD’den arta kalan militanlar da var. ABD’nin bu hamlesinin gerçekleşmesi durumda Kürtler, SGD içinde azınlık konumuna düşecekler. Kürtler, ABD’ye dayanarak Suriye içerisinde bulunan bütün Kürtleri birleştirme rüyalarının gerçekleşmeyeceğinin farkına vardılar.  

KÜRTLERİN ÖNÜNDEKİ İKİ SEÇENEK

Yaşanan gelişmeler Suriye Kürtlerinin önüne iki seçenek koydu;

1- Türk ordusunun açtığı savaşa direnmek. Bu seçeneğin gerçekleşmesi durumunda insani bir felaketin ve birçok kaybın yaşanması mümkün. Türk ordusuna belli bir süre direndikten sonra Afrin’in düşme riski de var. Kazanmanın güvencesi yok.  Çünkü Türk ordusu, ABD’den sonra NATO’nun en güçlü askeri kuvveti.

2- Afrin’in iktidara teslim edilmesi. Bu adım Kürtlerin Afrin’i kaybetmesi, muhalif olarak etkili oldukları bir bölgeyi iktidara teslim etmeleri anlamına geliyor. Bu da Kürtler bakımından ayrı bir çıkmaz. Görüşmelerde rejim Afrin’in istisnasız her yönüyle Suriye ordusuna teslim edilmesini istedi. Bu durumda Kürtler; ordunun emrinde, ordunun bir parçası olarak savaşacaklardı. Rejimin bu talebine karşılık Kürtler, sadece sınır bölgelerini Suriye ordusuna teslim etmek ve Afrin’in içinde hakimiyetlerini olduğu gibi sürdürmek istediler.

REJİM İLE KÜRTLER AFRİN’DE ANLAŞTI

Gelişmeler; her ne kadar ayrıntılar dışarıya yansımasa da rejim ile Kürtler arasında bir orta yolun bulunduğunu gösteriyor. Bu sonuca varmamıza neden olan adımları sıralayalım;

Bu anlaşmanın ilk adımı olarak Nebbul bölgesinden Afrin için lojistik destek yolu açıldı. Bu yoldan sadece lojistik destek değil militanların geçişine de izin verildi.

İkincisi; Suriye ordusunun uçaksavarları bölgeye gönderildi. Bu adımın atılmasının sonrasında Türk savaş uçakları çok daha az bombardıman yapma imkanı buldu.

Üçüncüsü; bölgeye iki kafile halinde halk güçleri olarak adlandırılan “askerleri” gönderildi.  Aslında bunlar Suriye ordusunun unsurlarıydı. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürtlere yardım eden herkesi vururuz demiş ve girmek isteyen Suriye güçlerini vurmuştu. Ama sonrasında yine de bu güçler Afrin’e girdi. YPG’nin sözcüleri, rejime teşekkür etti ama gönderilen güçlerin Afrin’i korumaya yeterli olmadığını da ifade ettiler.

Gelişmelerdeki dikkat çekici bir nokta Afrin’deki görüşmelerde Rusların bulunup bulunmadığının açık olmaması. Bazı kaynaklar Suriye ordusunun baştan beri Afrin’e girmek istediğini ama Rusların buna izin vermediği yönünde bilgiler olduğunu ifade ediyorlar.  

Sonuç olarak şunu söylemek mümkün; Türk ordusu karşılaştığı güçlü direnişin karşısında oldukça yavaş ilerliyor. Rojava’da bulunan siyasi güçler, ortaya çıkan durumu “işgal” olarak tanımlıyor ve herkesi vatan savunmasına mücadeleye çağırıyorlar.

ÖNCEKİ HABER

Dönüyor hayat gibi, duruyor çocukluk gibi...

SONRAKİ HABER

Doç. Dr. Burak Cop: Seçim sistemi değil ihale şartnamesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa