13 Ocak 2018 00:05

'Halk ittifakı sağlanmadıkça tek adam karanlığı son bulamaz'

Demokrasi İçin Birlik Yürütmesinden Levent Tüzel AKP-MHP ittifakından 16 Nisan referandumundaki 'Hayır' cephesine ilişkin birçok konuyu değerlendirdi.

Paylaş

Çağrı SARI
İstanbul

AKP, MHP ittifakına BBP’nin de katılması yani ‘Saray ittifakı’nın büyümesi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eski ‘dava’ arkadaşıyla ‘köprüleri atması’ seçimlerin beklenenden erken olacağının işareti gibi... 16 Nisan referandumunda ‘evet’ diyenlerin yeniden aynı fotoğrafta buluşması söz konusu... Peki ‘hayır’ cephesi ne yapıyor, görüşmeler var mı? Demokrasi İçin Birlik Yürütmesinden Levent Tüzel ile görüştük. Tüzel, tüm bu tartışmaların ‘erken seçim’i  gösterdiğini ifade ederek, halk güçlerinin bir araya gelmediği, ittifak kurmadığı müddetçe tek adam, tek parti karanlığının son bulamayacağını söyledi; şimdilerde siyasi parti dernek ve kurumlarla OHAL’in kaldırılması KHK’lerin iptal edilmesi için; pek çok görüşmeler yaptıklarını da anlattı.

BAHÇELİ’NİN ‘İTTİFAK’ DİYEREK AKP İLE HAYATTA KALMA ÇABASI

2019 seçimlerine doğru ittifaklar şekilleniyor, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a destek açıklamasını nasıl değerlendirirsiniz?

7 haziran sonrası MHP Bahçeli yönetiminin geldiği nokta bu. Tek dayanağı ve vaadi Türk milliyetçiliği olan Bahçeli’nin erime sürecinde dün hakaretler yağdırdığı Erdoğan’ı bugün varlığının güvencesi olarak görerek kader birliği yapması söz konusu. Tek adam rejiminin inşasında AKP Erdoğan’a destek sunarak ve bir blok oluşturarak ayakta kalmaya çalışıyor. Bahçeli’nin son açıklamasında aday göstermeyerek Erdoğan’ı destekleyeceklerinin ilanı, MHP olarak geçmişte ileri sürdükleri tüm iddialarına son verdiğini, dükkanını kapattığını gösteriyor. Bu aynı zamanda yerli ve milli bir tek parti yönetimi politikasında birleştiklerinin kayıtsız ilanı anlamına geliyor. Yolun buraya çıkacağı 16 Nisan Anayasa referandumunda ‘hayır’ tercihinde de görülmekteydi. Devlet bekası adı altında demokrasi taleplerini devlet/tek adam baskısıyla sindirmesine ortak olunması, darbeyi bastırma adına çıkan kararname ve yasalara tavizsiz destek MHP yi özgün, muhalif, alternatif bir güç olmaktan çıkarmış; tam bir bütünleşme haline sokmuştur. Devlet partisi durumundaki AKP’nin bütün gücüyle MHP’nin taşıdığı milliyetçilik vb. tüm argümanları elinden almış, adeta gereksizleştirmiş ve bu süreç MHP’ye başkaca bir şans tanımamıştır. Terörle mücadele adına Kürt sorununu bastırma da bu birleşme halini kolaylaştırmıştır. Bütün bu süreçlerin yıprattığı MHP içinden Akşener İYİ Parti hareketinin çıkmış olması da Bahçeli’nin ‘ittifak’ diyerek AKP ile hayatta kalma yani bir devlet pozisyonu edinme tercihini güçlendirmiş olsa gerek.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 11. Cumhurbaşkanı Gül ile köprüleri atmış görünüyor... Aynı süreçte Erdoğan Bahçeli yakınlaşması görüyoruz...Kartlar yeniden mi karılıyor?

Erdoğan’ın son kararname üzerine Gül’ün kısmi itirazına daha öncekilerden daha hiddetle gitmiş olması, dediğiniz anlamda köprülerin atılması da içerisinde bulunduğumuz koşulların ne denli sert ve kırılgan olduğunu gösteren bir başka boyut. Tek adam tek parti rejimi inşası sürecinde kendi yol arkadaşlarından dahi olsa ayrıksı seslere tahammül dahi gösterilmiyor. Hatta bu cılız seslere dahi cürmünden daha fazla bir karşılık vererek bu yeni  rejimin kodlarını toplumda daha etkili kılmak için kullanıyor. Eski Cumhurbaşkanı Gül’ün epey zamandır Erdoğan’ın izlediği politikalara itirazı olduğu; Suriye meselesinde ve dış politikada, AB meselesinde, Kürt sorununun çözüm sürecinde geriye gidişte hatalar yapıldığını, AKP Erdoğan’ın siyaset yapma biçimindeki yarattığı gerginliği doğru bulmadığını birlikte hareket ettiği milli görüşçü çevrelere aktardığı biliniyor, konuşuluyor. Bunlar elbette Erdoğan yönetimince de biliniyor. Ancak aynı şekilde bu rahatsızlığın gidişatın önünü kesecek bir alternatif oluşturma çalışması ve cesaretini taşımadığı da biliniyor. Gül’ün böyle bir iddiasının; siyaset kurgusunun olmadığı, ancak çevresine nasihatte bulunduğu da biliniyor. Bütün bunlara rağmen bu “mızıldanmaların” dahi Erdoğan’ı rahatsız etmesi, “gereğinden” fazlaca yanıtla bastırılması da kendi içlerinden gelen bu itirazların iktidarın zayıflıklarını büyüten, gücünü zayıflatan bir yönü olduğu da yabana atılmamalı.

Gül peki bir alternatif, ‘hayır’cıların adayı olabilir mi? 

Gidişattan ürken, bunu durdurulamayacak bir gidişat olarak gören, halkın sorunlarına demokratik bir çözüm üretmekten çok, vaziyeti kurtarma arayışı içinde olanlarda Erdoğan karşısında Gül’ün bir seçenek olarak çıkabileceği tartıştırılmakta. Bunun gerçekçi, güvenli, doğru bir yol olduğu da hayli tartışılır bir durumdur. Basit matematik /çoğunluk sağlama hesaplarıyla bu düzen değişikliği sürecinin tersine çevrilmesi; ana hatlarıyla aynı ideolojik gıdalardan beslenen yol arkadaşlarının bugün görüş farklılıklarına düşmüş olmasından yola çıkarak bir karşıt güç oluşturma planlarının halk seçeneği haline gelmesi mümkün değildir. Buralarda dolanan taktik arayışlar demokrasinin kazanılmasında oluşturulması zorunlu güç birlikteliklerinin inşasında da oyalayıcı, beklentici bir engel oluşturma potansiyeli taşıdığı hesaba katılmalıdır. 

Erdoğan’ın Gül’e dair ‘Söz söyleme hakkı yok’ şeklindeki çıkışına dair yapılan kimi yorumlarda parti içine mesaj verdiği ifade ediliyor. Katılır mısınız? 

Erdoğan her konuşmasında ya da tutumunda bütün topluma ayar verirken ya da bunu hedeflerken öncelik elbette AKP ailesine düşüyor. Parti teşkilatları ve bunların çevresinde hayat sürdüren, beslenen, destekçi konumundaki kesim bu yeni rejimin, tek parti yönetiminin inşasının dayanağı, koruyucusu durumunda olacak elbette. Buralar siyaseten dinamik ayakta tutulmadıkça, topluma yön vermede kullanılmadıkça hedefe ulaşılmasının mümkün olmayacağı ortadadır. Siyasi vaat ve korumacılık buralardan devlet aygıtı işleyişinde rol oynayan yargı, din ve emniyet güçlerine uzanmaktadır. Para, mevki, kadro, ayrıcalık vb. akla gelebilecek başkaca güvenceler mesela kararnamelerle çıkartılan cezasızlık zırhları vb. bu çekirdeği ayakta tutmanın yöntemleri olmaktadır. 

Buna neden ihtiyaç duyuyor? AKP seçmeni üzerinde nasıl bir etkisi olur bu gerilimin?

Gül vb ile polemikler üzerinden ayar verilmesi bu bakımdan onlar için vazgeçilmez olmaktadır. Tabii ki bunun da sonu yok. Yani böyle yaparak tek adam, milli şef tarzı ile  “herkesi” memnun etmenin de başarılması mümkün değil.. Yani bu dahi kendi içinde sorun yaratmakta. Yaşanan haksızlıkların, işlenen suçların, bir tarafta yaşanan şatafat ve hükümranlığın diğer tarafta yaşanan acımasız sefaletin, bunların arkasındaki gerçeklik gizlenemeyen yolsuzluk ve ihtirasların halk kesimlerinde olduğu kadar AKP destekçisi aileler içinde yaşanması da kaçınılmazdır. Yani sorduğunuz gerilimin bu kaygı ve sorgulamaları besleyen, büyüten bir etkisi mutlaka olacaktır, olmaktadır.

Levent Tüzel
Levent Tüzel

ERDOĞAN OHAL VE KHK’LERİN ‘TADINI’ ÇIKARIYOR  

AKP ve MHP İttifakına BBP de dahil oldu... Aslında 16 Nisan referandumunda ‘evet’ diyenleri yine yan yana görüyoruz... ‘Hayır’ diyenler de Türkiye’nin yarısını oluşturuyor. Var mı ‘hayır’ cephesinde ittifak görüşmeleri?

2019’da olacağı söylenen seçimlerin bu siyaset arenasındaki gidişata bakılırsa beklenenden önce, erken doğum olacağı söylenebilir. Bu iktidar ve muhalefet kesimlerindeki söylemlerden, yan yana gelişlerden çıkartılabilir. Sadece siyaset kurgusundan da çok ekonomi, dış politikada yaşananlar ve güç mevzilenmeleri de bu süreci kısaltacağa benzer. Siyaset şimdi Erdoğan ve ona biat eden, katılan Bahçeli’nin ittifakını yani ‘evet’ cephesinin görüşmelerini tartışıyor ancak sorduğunuz gibi ‘hayır’ cephesinde bu gelişmeler karşısında henüz bir “cephe” olabilmiş değil. bütün bunların öncelinde bir “ön mesele” diyebileceğimiz bir olgu var aslında. OHAL/KHK düzeninden söz ediyorum. Erdoğan tek adam yönetiminin inşa yolu olarak bunun faydalarını gerektiği gibi kullanıyor. Adeta “tadını” çıkartıyor. Referandumda ‘hayır’ diyenler sonuçta bu şaibeyi ve gayrimeşruluğu sindirmemişken karşıt bir güç oluşturmada ağır, dağınık, net olmayan bir siyaset izliyor. Karşımızda kural hak hukuk tanımaz, ülkeyi büyük bir baskı ve korku ortamında yönetmeyi esas almış bir iktidar var. Bunun giderek büyüyen bir hoşnutsuzluk yarattığı da inkar edilemez bir gerçeklik. Örneğin son asgari ücret, taşeron düzenlemesi ya da grev yasaklama tehdidi altındaki TİS görüşmesi sürecindeki işçiler açısından OHAL/KHK rejiminin kötülükleri daha bir açıklıkla görülmektedir. Ancak bu arayış ve muhalefet potansiyeli taşıyan kesimlerin hareketini mücadelesini örgütleyecek ortaya çıkartacak bir nevi öncü güç konumundaki örgütlü çevreler bu misyonu yerine getirecek bir hareket ya da oluşum ortaya çıkartabilmiş değildir. Herkesin itirazı, sözü, birleşme lafı vardır ancak buna denk bir icraat durumunun vahametine aciliyetine denk bir kavrayışla toplumun karşısına çıkması söz konusu değildir. OHAL karşıtlığı çerçevesinde emek örgütlerinin, siyasi partilerin , sivil platform ve yurttaş hareketlerinin çalışmaları vardır ancak bunlar birleşik bir hareketin ortaya çıkarttığı bir kuvvet oluşturmaktan uzaktır. Çünkü böyle olması için bir siyasi ufka çizgiye sahip değillerdir. İktidar çok açık bir blok olarak hareket edip her türlü kuralsızlık ve despotizmle halkın üzerine çökerken buna karşı ana muhalefet iddiasındaki CHP’nin her sözünde biz cephe oluşumuna karşıyız çünkü kutuplaştırmayı büyütmektedir ve biz bunu istemiyoruz türünden bir tezleri vardır. Bunun geldiği yer OHAL/KHK’nin  durdurulmasının dahi başarılamayışı, bunu sağlayacak bir güç birleşiminin; yani ortak amaç doğrultusunda her yerde eş zamanlı etkinlik ve eylemlerin gerçekleşemeyişidir. Buralarda bir yol almadıkça, halka güven veren bir kitlesellik içinde örgütlü bir demokrasi kavgasına girişilmedikçe, bu mücadelenin üzerinde yükselen ve buna bağlanan  bir halk güçleri ittifakı sağlanmadıkça, tek adam tek parti karanlığının son bulması sağlanamayacaktır. Bu yöndeki çabaların hiç olmadığı söylenemez elbette. Emek Partisi olarak oluşumunu destekleyip katıldığımız DİB/demokrasi için birlik bu çabaların bir ölçüde vardığı yerdir. Şimdilerde parlamento muhalefet güçleri, emek örgütleri, birleşik haziran hareketi, insan hakları kurumları, alevi örgütleri ve DİB böylesi bir çalışmanın kalkış noktası durumundaki OHAL rejimine son verme yönünde bir koordinasyon içersindedir. Ancak biliyoruz ki aslolan ve belirleyici olan OHAL ve tek adam rejimi karşısında olan ve bu rejimin hak kaybına uğrattığı tüm güçler ve kesimlerin yerellerde birliktelikleri, ortak hareket, çalışma ve koordinasyonlarıyla güçlü bir halk mücadelesinin nüveleri olabilmeyi başarabilmeleridir. DİB olarak bu yönde bir çalışma pratiğini sürdürmekte, ülkenin bir çok yerinde oluşmuş emek, demokrasi girişim vb. platformların koordinasyon ve iletişim ağını oluşturmayı yürütmekteyiz.

DİB çok geniş bir birlikteliğe işaret ediyor, Örneğin 2019 seçimlerine giderken bir araya gelişi oluşturmadaki temel paydanız nedir?

Söylediğim gibi hedefimiz demokrasiyi kazanmak, demokratik bir ülkeyi inşa edebilmek, bunun güçlerini tüm yapılarıyla yan yana getirebilmek ve bunların ortak hareketinin başarısını sağlamak. Bunun önünde engel durumundaki ve tek adam yönetiminin halk üzerinde bir silah gibi kullandığı OHAL/KHK  düzenine bir son verebilmek. Bunun etkili, ortak, kitlesel halk etkinlikleri ve eylemleriyle olabileceğinin bilincinde olarak başta CHP ve HDP gibi kitle partileri olmak üzere tüm OHAL karşıtı muhalif güçlerin bir masa etrafında bir araya gelerek bu kararlaşmayı, kavilleşmeyi sağlaması; eş güdüm içindeki hareketleri ile demokratik bir ülke ve bunun parlamentosunu yeniden oluşturmak üzere bir seçim hazırlığına girişmeleri bugünün görevi, bir anlamıyla ortak temel paydası olsa gerek. Bu sürecin bu şekilde birbirine bağlanması ve bu anlayışın bütün netliği, açıklığı ile toplum kesimleriyle paylaşılması halka da güven verecek; despotizmin korku duvarlarının yıkılmasını sağlayacaktır. Dileğim yılın bu ilk günlerinde OHAL’siz bir Türkiye mücadelesinde uğraş veren tüm güçlerin bu anlayış ve çizgide ortaklaşabilmesidir. Dilerim 15 Ocak’ta Ankara’da yapılacak OHAL forumu ve ona katılan tüm çevreler bu anlayışı vücut etmeyi başarabilir ve halka bu iradeyi yansıtabilir.

ÖNCEKİ HABER

18 Roman aile çadırdan kurtuldu, evlerine yerleşti

SONRAKİ HABER

İşçiler tepkili: Doğacak çocuklarımız bile bankalara borçlu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...