17 Aralık 2017 02:17

Devrimden sonra saraylar ne olacak?

Vedat Yalvaç, 'devrim olduktan sonra bu köşkler, saraylar, yalılar ne olacak' sorusuna Ekim Devrimi pratiğinden yanıt aradı.

Paylaş

Vedat YALVAÇ

Devrimden sonra ne olacağına ilişkin en çok sorulan ve cevabı merak edilen sorulardan birisi bu. Ne zaman boğaza nazır bir yerden geçilse “O değil de devrim olduktan sonra bu köşkler, saraylar, yalılar ne olacak, buralara devrimciler mi yerleşecek” gibi sorularla sık sık karşılaşılır. Ya da Beştepe’deki saray yıkılacak mı, kullanılacak mı, kullanılacaksa nasıl kullanılacak?

Pek çok kişinin merak ettiği bu soruların cevabını 1917 Ekim Devrimi’nde bulabiliriz. Birincisi bu sarayları yıkmayacağız. İkincisi devrimciler bu saraylara yerleşmeyecek. Peki ne olacak? Bin liralık altın varaklı bardaklarda su içilmese de saraylar devrimden sonra milyonlarca işçinin gelip dinlendiği dinlenme evlerine ya da tedavi gördüğü hastanelere dönüşecek. Öncelikle şunu belirtelim ki Sovyetler Birliği, çalışma gibi istirahati de teşvik ederek, örgütleyerek, anarşik bir yapıdan çıkarmaya çalıştı. Bu yüzden de kapitalist ülkelerde hali vakti yerinde insanlar için sağlanan hizmetleri işçi sınıfının hizmetine dernekler, kreşler, dinlence evleri ve çocuklar için yaz kampları şeklinde sundu. İşçiler dinlence evlerine, huzurevlerine ya da ihtiyaçları doğrultusunda sanatoryumlara (Özellikle verem olmuş hastaların iyileştirilmesi için kurulmuş sağlık kuruluşları) gönderildi. Sovyetler Birliği’nde en iyi sağlık tesislerinin bulunduğu Kırım’da bir zamanlar Çar’ın bizzat kendisinin ve diğer birçok soylu ve zenginin keyif çatma yeri olan saraylarda devrimden sonra on binlerce işçi tatil yapar hale geldi. 

Mesela Leningrad’da Neva Nehri’nin kıyısında bulunan saray işçilere yıllık izinleri için tahsis edildi. Konaklama ücreti ödemeden tüm işçiler, tatillerini burada ya da benzer yerlerde geçirebildi. Sarayın muhteşem odalarında konaklayan işçiler, tatilin keyfini çıkardı. Üstelik Çarlık döneminde Yalta yakınında aristokratlar ve zenginler için inşa edilen deniz seviyesinde kurulu bulunan sanatoryumlar devrimden sonra işçiler tarafından kullanıldı. 

Leningrad’da eskiden Ali Ağaoğlu gibi birine ait görkemli yazlık ev 130 yataklı bir gece sanatoryumuna dönüştürülerek hastaların tedavi görmesi sağlandı. Bu sanatoryumlarda tedavi gören hastalar günlük işlerine devam ediyor, her gün 7 saat çalıştıktan sonra buraya tekrar geri dönerek banyo yapıyor, bir saat dinleniyor, akşam yemeğini yedikten sonra doktorlara muayene oluyordu.

Yine Alman şeker patronuna ait olan bir banliyö evi de 130 yataklı gece sanatoryumuna dönüştürülerek verem hastalarına hizmet verir hale getirildi. Alman zevkiyle yapılmış dekorasyonu ve şatafatlı aksesuarları dikkat çeken ve Neva Nehri’ne yukarıdan bakan bu saray işçilere şifa dağıtıyordu. İşçilerin bir diğer tatil cenneti de Karadeniz’e tepeden bakan sarp kayalıkların üstünde hoş bir bahçenin tam ortasında bulunan Livadya Sarayı. İşçiler genellikle iki hafta veya daha uzun süreli istirahat için Sovyetler Birliği’nin çeşitli bölgelerinden buraya geliyor, kitap okuyup, sinema filmi izliyorlardı. Bir kısmı da dağ, deniz, Lübnan sedir ağaçlarıyla süslü hayal edilebilecek en güzel manzarayı büyük kemerli ve dökme camlı penceresiyle gören odalarında dinleniyordu. Livadya, özel ilgi isteyen hastalar için barındırdığı ek olanakları sayesinde bir huzurevi olmasının yanı sıra iyileşmekte olan hastalar için de bir ev işlevi görmüştü. 

Neden Şırnak’ta çalışan bir maden işçisi, o kör kuyularda ölmek yerine 11 ay boyunca her gün yalnızca 4 saat çalışıp, 28 gün olan yıllık ücretli izin hakkını Ali Ağaoğlu’nun boğaza nazır 4 katlı yalısında ayak ayak üstüne atıp deniz manzarası eşliğinde kaçak çay içerek geçirmesin? Ya da günde 8 saat çalışan ve 57 saniyede bir otomobil üreten Renault işçisi, 11 ay 6 saat insanca çalışma koşullarında çalıştıktan sonra 28 gününü İstanbul’un en şaşaalı düğünlerine, en önemli uluslararası organizasyonlarına ve en göz çarpıcı havai fişek gösterilerine ev sahipliği yapan Çırağan Sarayı’nda geçirmesin? Ya da Ankara’da hastalanan bir işçi, tam donanımlı hastaneye çevrilmiş bin odalı Beştepe’deki Saray’da tedavi görmesin?

* Sovyetler Birliği’nde Emek Yasası’nda bir çalışma yılı (on bir ay) boyunca çalışan işçiler için net 28 ücretli yıllık izin günü hakkı tanınmaktaydı. Mesleklerin zorluk ve tehlikesine göre yapılan seviyelendirmeyle bu süreye 7 veya 3 gün ek izin hakkı ilave ediliyordu.

* Bu yazı Yazılama Yayınları tarafından yayınlanan Kızıl Tıp kitabından yararlanılarak hazırlanılmıştır.

ÖNCEKİ HABER

Şule İdil Dere davası yaklaşırken…

SONRAKİ HABER

‘Reis’in gücü: Sınıf mücadelesi ve toplumsal atalet

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...