13 Kasım 2017 01:45

Suudi Arabistan’da İran’a karşı savaş hazırlığı

Suudi Prens ekonomi, medya, güvenlik ve orduyu kendine bağladı. El konulan 800 milyar dolarlık servet de İran’a savaşın finansmanı gibi görünüyor.

Paylaş

Ali KARATAŞ

Arap dünyasında gelecekte de anılacak önemli gelişmeler yaşanıyor. 4 Kasım Cumartesi günü tarihe iz bırakacak üç önemli gelişme yaşandı. Bunlardan ilki Suudi Arabistan’da 11’i prens olmak üzere 200 kişinin gözaltına alınmasıydı. Bu gözaltılar 29 milyar dolar servetin sahibi olan Prens Elvelid Bin Talal’i de kapsadı. Diğer önemli şahsiyet, Ulusal Devrim Muhafızları ‘imparatorluğu’nun sahibi Prens Mutab Bin Abdullah oldu. Abdullah, 100 bin asker, yüzlerce tank ve helikopter kapsayan bir orduyu temsil etmekteydi.

BÖLGESEL SAVAŞ HAZIRLIĞI

Tutuklananlardan bir diğeri de Prens Bender bin Sultan, istihbarat örgütü başkanlığı ve Ulusal Güvenlik Konseyi başkanlığını yürütmenin yanı sıra 20 yıl boyunca Suudi Arabistan’ın Amerika Birleşik Devletleri büyükelçiliği görevini yapmıştı. Arap dünyasının tanınmış yazarı Abdulbari Atwan gelişmelerle ilgili olarak, “Muhammed bin Selman’ın Suudi Arabistan’da yaptığı ‘temizlik’ tali mesele. Bundan daha tehlikelisi ‘temizlik’in bölge tarihinin en tehlikeli ‘bölgesel savaş’ senaryosuna giriş niteliğinde olması” dedi.

Gerçekten de bin Selman, Atwan’ın dediği gibi  “Ekonomiyi, medyayı, güvenliği ve askeriyeyi” kendine bağlamış durumda. El konulan “800 milyar dolarlık servet” de İran ve müttefiklerine açılacak savaşın finansmanı gibi görünüyor.

YEMEN’DEN RİYAD’A FÜZE

İkinci olay ise ilk olay kadar önem taşıyor; Yemen’deki Husi hareketinin Riyad’a füze saldırısı. Suudi Arabistan saldırıyı İran ve Hizbullah saldırısı ve bir savaş ilanı olarak nitelendirdi. İddialara göre balistik füze, Hizbullah uzmanları tarafından yerleştirildi. Bu füze saldırısı Suudi Arabistan’da ayrı bir kaygı yarattı.

LÜBNAN BAŞBAKANI HARİRİ’NİN İSTİFASI

Üçüncü olay ise, Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin istifasıydı. Hariri, Suudi Arabistan’a çağrıldı. Kendisine ait uçağı Paris’teydi ve Lübnan’a onsuz dönüş yaptı. Arap basını hâlâ “Neden Hariri ülkesine dönmedi?​” sorusunu soruyor.

Hariri ise istifasında İran’ı, “Şer ekseni ve bölgenin istikrarını tehdit eden taraf” olarak nitelendirdi. Bu arada Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Aun, Hariri’nin istifasını kabul etmediğini söyleyerek hemen ülkeye dönmesini istedi.

Hariri istifasında ‘kendisine yönelik suikast planı’ olduğunu söyledi. Halbuki Lübnan’ın Dürzi  lideri Velid Canpolat, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a yönelik sözleri ve Suriyeli muhaliflere desteği nedeniyle herkesten çok suikast tehlikesiyle karşı karşıya olan bir isim. Hatta Hizbullah Lideri Nasrallah’dan can güvenliğinin garanti altına alınmasını istemişti. Canpolat’ın kendisi de Hariri’nin dönmesi gerektiğini söyledi.

LÜBNAN’A MÜDAHALE Mİ GÜNDEMDE?

Amerikan Büyükelçiliği, vatandaşlarına Lübnan’ı terk etmelerini söyledi. Gazeteci Yazar  Abdulbari Atwan, Youtube’daki haftalık konuşmasında; “Lübnan’dan ne istiyorlar, Lübnan’da ne yapmaya çalışıyorlar? İlla ki savaş mı çıkarmak istiyorlar? Gerçekten yazık, Lübnan’ı bu şekilde ziyan etmeleri hiç doğru değil. Zaten 80 milyon dolarlık borçları bulunmakta, ekonomik açıdan acınacak durumdalar. Orada iki milyon Suriyeli, dört yüz bin Filistinli mülteci bulunmaktadır. Neden hâlâ bu ülkenin başını yakmak istiyorsunuz?​” diye sordu.

Bu arada eski Başbakan Yardımcısı Eli Ferzeli de açıklama yaparak, “Eğer İran’a savaş açmak istiyorsanız İran’a savaş açın, Lübnan’a değil” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Türkiye ve Ortadoğu’yu yakından takip eden Akademisyen Muhammed Nureddin ise Kürtlere yönelik operasyon hazırlığını yazdı.


Suudi Arabistan

İRAN’A VE MÜTTEFİKLERİNE SAVAŞIN HAZIRLIĞI MI YAPILIYOR?

Abudulbari ATWAN
Rai al Youm

Bölgemiz savaşın eşiğinde. Hariri’nin istifası ve prensler ile eski bakanların tutuklanması gibi ayrıntılarla uğraşmamamız gerekiyor. Gerçek gelişmeler gizliden yürüyor. Prens Muhammed bin Selman’ın Suudi Arabistan’daki ‘temizlik’ faaliyeti tali mesele. Bundan daha tehlikelisi bu ‘temizlik’in bölge tarihinin en tehlikelisi olacak olan ‘bölgesel savaş’ senaryolarına giriş niteliğinde olmasıdır.

GELİŞMELER ÖNCEDEN PLANLANMIŞ

Bugün herşey dikkatle örülmüş, düşünülmüş bir çerçevede gerçekleşiyor. Gelişmeler Arap bölgesinde bir mezhep savaşının başlangıcı. Esas hedef;  Amerika’yla, bölgesel güçlerle ve İsrail’le, genişleyen Şii İran gücünün ve Yemen, Lübnan ve Irak’taki kollarının  kesilmesi.

Eski Suudi Arabistan bitti. Dördüncü Suudi Devleti yeni modern sabitelere ve ittifaklara sahip. Bunların başında bu devletin kurucusu olmak isteyen Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın “İran rejiminin Yemen’deki  milislere füze tedarik etmesi doğrudan askeri bir saldırı sayılır. Hatta krallığa karşı bir savaş hareketi olarak düşünülebilir”söylemi geliyor.  

Kaos bölgede ilerliyor. Kuzey Riyad’a kadar ulaşan balistik füze fırlatan Husiler, Suudi Arabistan’ın iç bölgelerini; Suudi Arabistan ve BAE (Birleşik Arap Emirlikleri) havalimanları ve limanlarını vuracaklarını yinelediler. Üç yıldır süren savaşta öğrendiğimiz; Husiler ne tehdit savurdularsa yaptılar. Üç yıl devam eden yıkıcı bir savaştan sonra kaybedecekleri bir şey yok.

DEVLETİN DÖRT NOKTASINI ELE GEÇİRDİ

Muhammed bin Selman, birinci aşama olarak gerçekleştirdiği ev temizliği sonucunda devletin dört büyük kesimi olan “ekonomi, medya, güvenlik ve askeriye”ye hükmeder hale geldi. Bunların yanında resmi din müessesini (kıdemli alimler) ve gayri resmi din müssesini (uyanış alimleri) kontrol eder duruma geldi. Bütün hasımlarını ve iktidarına muhalefet edebilecek herkesi parmaklıkların arakasına koydu. Kimse nerede duracağını bilmiyor. Tutuklamaların “yemekteki ilk öğün” olması uzak değil. Yolunu kapatan herkesi ortadan kaldıran bir buldozerle karşı karşıyayız.

Bize göre sayılı günler ve haftalardan sonra daha tehlikeli olan ikinci aşamaya geçilecek; askeri çatışma aşaması. Yol haritası aşağıdaki noktalarda çizildiği gibi olabilir:

1-SUUDİ-İRAN ÇATIŞMASI BAŞLAYABİLİR

Birincisi; Yemen’deki boğucu kuşatma üzerinden Suudi-İran çatışmasının başlaması. Suudi Arabistan’ın karadan, havadan ve denizden bütün pencereleri, bütün boşlukları doldurma bahanesiyle kapatması ve İran füzelerinin Husilere ulaşmasını engellemesi.

2-YENİ İTTİFAK OLUŞTURULABİLİR

İkincisi; General Schwarzkopf’un 1990 yılında Irak kuvvetlerini Kuveyt’ten çıkarmak için  gerçekleştirilen “Çöl Fırtınası” operasyonundaki ittifakı ile aynı yoldan yeni bir ittifak oluşturulması. Bu ittifaka Suudi Arabistan’ın yanında katılması aday ülkeler BAE, Ürdün, Mısır, Sudan ve Fas.

3-HİZBULLAH HEDEFTE

Üçüncüsü; Lübnan’ın “Hizbullah’ın ortadan kaldırılması” gerekçesiyle bombalanması ve alt yapısının yok edilmesi. Buna karşılık Hizbullah’ın işgal devletine binlerce füzeyle karşılık vermesi. Burada İran’ın ve Suriye’nin başka bir zamanda olmadığı kadar müdahale etmesi.

4-KATAR’DA REJİM DEĞİŞİKLİĞİ

Dördüncüsü; Katar’ın Mısır, BAE ve Suudi güçleriyle istilası ve Doha’da rejim değişikliği. Ağır ekipmanlarıyla sayıları 30 bini bulan Türk kuvvetleriyle çatışma. Recep Tayyip Erdoğan’ın bu riskin farkında. Bu yüzden Savunma Bakanı Nurettin Canikli’yi, Doha’ya programlanmamış bir ziyarete gönderdi. Bu istilayı sadece ABD’nin baskısıyla pozisyonunda ani bir değişiklik ancak engelleyebilir.

5- ABD’NİN YENİ HAMLESİ

Beşincisi; Amerikan’ın İsrail’in ve Suudi Arabistan’ın Suriye’de karşı saldırısı ve Amerikan ittifakının Halep, Humus ve Deyrizor gibi kaybettiği alanlara tekrar hakim olması. Amerika; İran ve Rusya karşısındaki hezimetini kolayca affetmeyecektir. Lakin herhangi bir Amerika-İsrail müdahalesi Rusya ile çatışmadan gerçekleşmeyecektir. Böyle bir durumda dünya savaşı beklemeliyiz. Amerika, muhalefete boykot çağrısı yaparak Moskova’nın davet ettiği Soçi’de yapılacak Suriye Ulusal Diyalog Konferansının başarısız olmasını sağladı.

Uzmanlara göre öngörülen bölgesel savaşın olası başarısı, İran’ı yok edecek, Katar’ın rejimini değiştirecek, Hizbullah’ı yok edecektir. Ama başarısız olması durumunda Suudi Arabistan, İsrail ve BAE’nin yok olması ve Suudi Arabistan’ın birçok devlete bölünmesine yol açacaktır.


IRAK, SURİYE VE YEMEN’DEN SONRA LÜBNAN; İRAN VE SUUDİ ARABİSTAN’IN EN YENİ SAVAŞ ALANI

An Nahar

Başbakan Saad Hariri’nin ani istifası Hariri’nin en yakın politik yardımcıları ve (kendi partisi) Müstakbel Hareketi üyeleri de dahil olmak üzere Lübnan’ın siyasi çevrelerini şaşırttı. Neredeyse bir hafta sonra, ülkenin üst düzey yetkililerinin istifa karşısındaki şaşkınlığı devam ediyor ve nasıl davranacaklarından emin değiller.

Cumhurbaşkanı Mişel Aun ve Meclis Başkanı Nabih Berri, Hariri Suudi Arabistan’dan dönmeden yeni başbakan atanması için parlamento görüşmelerinin yapılmayacağını vurgulayarak “sükûnet ve sağduyu” çağrısı yaptılar.

Öte yandan Hizbullah ve müttefikleri, Suudi Arabistan’ın Hariri’yi sadece istifaya zorlamadığını aynı zamanda kendi isteği dışında göz hapsinde tutulduğunu öne sürdüler.

Önümüzdeki haftalarda Hizbullah’ın iddialarının gerçek olup olmadığı ortaya çıkacak. Ancak Hariri’nin Beyrut’a dönüşünün sonucu ve zamanlaması ne olursa olsun, gerçek şu ki, Hariri’nin yönetimi altında bir Ulusal Birlik Kabinesine dönüşen İran destekli Hizbullah ile Suudi destekli koalisyon arasındaki eski uzlaşma anlaşması çöktü.


TÜRKİYE VE KÜRT MEYDAN OKUMASI

Muhammed NUREDDİN
al Halic

Kürt meselesi yüz yıldan bu yana çevrelendiği ülkelerde güçlü bir meydan okuma içeriyor. Araplar ve Müslümanlar en başında İsrail’in kurulması olmak üzere çok daha büyük risklerle karşı karşıya olmalarına rağmen, Kürt sorunu “gerekli ulusal haklar ya da  insan hakları” ile ele alınmamıştır.

Geçen hafta Türkiye gazetelerindeki haberlerde Türkiye ve İran’ın; Türkiye, Irak ve İran arasında bulunan Kandil dağında PKK üslerine ortak operasyon üzerinde anlaştıkları haberleri yer aldı. İki ülkenin genelkurmay başkanları harekat için uygun zamanı bekliyor.

Kürt isyanının üzerinden yaklaşık yüz yıl geçmesinden sonra, Türkiye iki yönlü bir ikilemle yüzleşmeye devam ediyor. Biri Türkiye’de diğeri Suriye’de. Kuzey Irak’ta yaşanan durum ise daha geniş bir bölgesel ve uluslararası bağlamda ele alınabilir.

Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) “terör”ü PKK’ye sempati duyanları kapsayacak şekilde tanımladı. Bu temelde Ankara, HDP liderlerinin çoğunluğunu tutukladı. Bunların çoğunluğu parlamentoda milletvekiliydi. Kürt bölgesinde Diyarbakır ve Mardin’de olduğu gibi belediye başkanlarının çoğunluğu tutuklandı. Hükümetin atadığı seçilmemiş kişiler Türkiye’nin seçmenlerinin üçte birinden fazlasının seçtiği belediyeleri yönetiyor. Ama duruşmaları yakında bitmeyecek gibi duruyor. Alınacak kararlar da siyasi hesaplara bağlı.

Suudi yanlısı yetkililer krallığın, Hizbullah’ın, Suudi Arabistan’ın Yemen’de savaştığı Husi isyancılara yaptığı desteği sona erdirmesinin yanı sıra Suriye ve Irak’tan çekilmesinden başka bir şey kabul etmeyeceğini belirtiyorlar. Bu talepler, krallığın İran’ın bölgedeki kanatlarını kırmak için saldırgan bir yaklaşım sergilediğini gösteriyor.

Ancak İran’ın Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’de nüfuz sahibi olmak için tasarlanan vekillere yıllarca yatırım yapmaktan vazgeçerek ABD ve Suudi baskısına boyun eğmesi pek muhtemel değil. Bu tek bir sonuca işaret eder. Suriye, Irak ve Yemen gibi Lübnan da, Suudi Arabistan ve İran için bir başka savaş alanına dönüşecek.

ÖNCEKİ HABER

Kluh işçileri: Ekmeğimiz için mücadele ettik, pişman değiliz

SONRAKİ HABER

Evinizin şıklığının ardında sömürü ve işçilerin canı var

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...