02 Eylül 2017 15:20

“Bi parça neşemizi bulmayalım mı be abi”

Türkiye’de uyuşturucu kullanıma dair yayınlanan çeşitli istatistikler, bağımlıların oranın 17 kat ile 200 kat arasında artmış olabileceğini gösteriyor

Paylaş

Kayhan GEYİK
İstanbul

Türkiye’de uyuşturucu kullanımı oranlarının dikkat çekici bir düzeye ulaşması, kullanımının özellikle gençler içinde neden ve nasıl bu kadar yaygınlaştığı sorusunu akla getiriyor. Biz de bu soruya bir cevap bulmayı umarak Bornova’nın Doğanlar mahallesinde yaşayan bağımlı gençlerle sohbet etmeye başlıyoruz. Buluşmamız oldukça kolay oluyor, ısrar bile etmiyoruz. Görüşme boyunca oldukça rahat davranıyorlar. Oturduğumuz mahalle kahvesinde çaylar gelir gelmez, konuya girmek için gülerek “neyin kafasını yaşıyorsunuz” diye soruyoruz, önceden tanışmış olmanın verdiği cesaretle. Bize bu buluşmayı ayarlayan Uzun (20, öyle tanınıyor), “gördüklerimizi görmen lazım” diyerek başlıyor lafa. Uyuşturucu içmediğinde kendini kaybetmediğini ama içtiğinde kendini iyi hissettiğini, bir süre yaşamdan uzaklaştığını söylüyor. Herkesin içtiğinde başka bir “tribe” girmesini anlamamın mümkün olmadığını bu yüzden “bu kafaya gelmek, gördüklerimizi görmek için” uyuşturucu kullanmam gerektiğini söylüyorlar. Uyuşturucuya ilişkin bu kadar rahat konuşmalarından, normalleştirmelerinden yola çıkarak vardığım yer, onların da başlamamızda etkili oluyor dedikleri yerle aynı, sosyal çevre.
HER 100 KİŞİDEN 3’Ü BAĞIMLI
Türkiye Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (TÜBİM)’in istatistik yayınlamadığı 4 yıl boyunca Türkiye’de uyuşturucu kullanıma dair yayınlanan çeşitli istatistikler, bağımlıların oranın 17 kat ile 200 kat arasında artmış olabileceğini gösteriyor. Nasıl bu kadar hızlı yaygınlaştığına kendi hayatlarından örnek veriyorlar. Nihat (21) söz alıyor; bir kere deneyen herkesin, yeniden ortamını bulduğunda içtiğini, esas sorunun içecek parayı bulamadığında başladığını ve o zaman ne kadar kişiyi bağımlı yaparsan o kadar uyuşturucuya ulaşabildiğini söylüyor. Görüşmeden sonra incelediğimiz *Yüksek Lisans ve Doktora tezleri de aynı olguyu “Kar Topu Etkisi” olarak açıklıyorlar. Türkiye’de sentetik uyuşturucunun 2000’li yıllarda artış gösterdiğine dair istatistiklerin olduğunu, sağlığa fazlaca yatırım yapma iddasında olan, hastaneler önünde kuyrukları bitirmekle övünen bir iktidarın, bu kadar sağlıksız bir toplumsal tabloyu nasıl yarattığını soruyoruz. Volkan (20) ona takıldığımızı da bilerek (koyu bir R.T.E hayranı olarak) “abi adam neye yetişsin, herşeyle o uğraşıyor” diyerek ekliyor: “Normalde hepimiz esrar tercih ederiz ama esrar pahalı geliyor, aynı kafaya gelmek için çektiğimiz bonzai, esrarın 30’da 1’i. Bonzai’de sıkıntı içine fazlaca yabancı madde katıyorlar. Komaya girme ve ölüm oranı yüksek çünkü her aldığın Bonzai’nin doz kullanımı ayrı”. Bonzai veya Metamfetamin içeren sentetikler içtiğinde, yeniden esrara dönmek zor, çünkü aynı kafaya gelmek zorlaşıyor. Sentetiklerde de aslında öyle sürekli dozu arttırman gerekiyor, sarhoş olmak için sürekli daha fazla içmeye ihtiyaç duymak gibi bu”
“UYUŞTURUCU İÇMESEM, İYİ ÇOCUĞUM”
Uzun’a nasıl başladığını ve neden bırakmadığını soruyoruz. “Aslında başlamasam iyiydi” diyor. “Uyuşturucu içmesem aslında ben çok iyi bir çocuğum” diye de ekliyor, epeyce gülüyoruz. Çok kullandıkları bir deyimle abi şu sigara ile çayın neşesini alalım sonra devam edelim diyorlar. Uzun, “Ben ilk sevgilimden ayrıldığımda başladım diyor. Sonra çevrem çok etkili oldu, trübün çevresiyle takıldım hep, onlarda bağımlı çoktu.” Sordukça anlıyoruz ki, zaman geçirebileceği, kendini ifade edebileceği başka bir alanı yok Uzun’un. Sadece yoksulluğa bağlanamayacak bir yoksunluk olarak tanımlanabilir durumu. “Sosyal Sermaye” den yoksunluk olarak da okunabilir bu. (Arman, 1993) Sosyal Sermaye, toplumun bireyin sağlıklı gelişimi için sunduğu toplam birikim olarak anlaşılabilir. Sosyal etkinlikler, güvenceli bir iş olanağı, sosyal adalet duygusu, sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçlardan başlayarak erişebilirlik gibi bir çok şeyle, değerler aşınması gibi kapitalist toplumun her şeyi piyasa malzemesi haline getirdiği tüketime endeksli popüler kültürü de sosyal sermayeye dahil edebiliriz. Yaklaşık 20 yıldır iktidar olan partinin en kötü sınav verdiği alanlardan biri de bu alandır. Çünkü uyuşturucu kullanımı suç-ceza ikileminden çıkarılıp, maddi ön koşullarının yok edilmesi gereken bir alan olarak, sosyal politikalarla ve yoksulluğun bireyin yaşam kalitesine, tercih edebilirliğine etkisine bakarak anlaşılabilir.
“KRİSTAL, MERCEDES, FERRARİ; NE LAZIM ABİME”
Defa kez polise yakalanmış ve denetimli serbestlikten yararlanan 4 arkadaşımızın buna rağmen uyuşturucu kullandığını göz önünde bulundurduğumuzda, toplumun içinde bulunduğu sıkışmış ruh hali, gelecek endişesi, tüm toplumsal kurumların içinde bulunduğu sarsıntı ve bunları da içeren değer yitimine bağlı olarak hangisinin daha doğru olduğunun giderek kestirelemez olduğu, gerçeğin doğrudan iktidar kurumları tarafından belirsizleştirildiği, “sosyal şizofreni”nin (SETAV, 2013)* sonuçlarının polisiye önlemlerle aşılamayacağını anlıyoruz. Nihat, uyuşturucu kullandığı için okuldan atıldığını, okuldan atıldıktan sonra bağımlı olduğunu söylüyor. Bu MEB’in, Sağlık Bakanlığı ve Emniyet’in çözümden ne kadar uzak olduklarını, durumu sadece idare ettiklerini ve dahası gençleri toplumdan tecrit ederek, uyuşturucuya ittiklerini gösteren başka bir örnek.
Konu yeniden sokağa döndüğünde “eşya” diyerek çeşitli isimler verdiği uyuşturucu türlerinden hangilerini kullandıklarını soruyoruz. Uzun, oldukça neşeli “ne lazım abime” diyor. “Eğer enerjik olmak istiyorsan şeker içiyorsun, uyuşmak, hissizleşmek istiyorsan, bonzai, esrar, kokain, parana yada çevrene göre değişir. Şekerin çok türü var. Kristal, Mercedes, Ferrari diye satıldığını duyabilirsin. Sahte çıkanda çok oluyor, hepsi sentetik.”Biz uyuşturucudan kurtulmak istiyor musunuz ve bunun bir yolu var mı diye soruyoruz. Üçü de farklı şekillerde aynı şeyi söylüyor. Yaşamları değişmeden uyuşturucu ile olan bağları değişmeyecek gibi duruyor. Yeniden görüşmek üzere vedalaşırken, görüceksin abi bırakacağız bir gün diyorlar.

 


 

"PATLIYORUM POLİS ABİ"
Şeker aldığı bir gün ayaklarını bulamadığını, çığlık çığlığa ayağım yok diye mahallede koştuğunu anlatıyorlar Uzun’un. 10 kişi falan ayağının yerinde olduğuna ikna etmeye çalışmış. Ayaklarını görünce çok sevinmiş. Uzun, yinede kimseye tavsiye etmiyor, hayatının bir düzene girmediğini, sürekli daha kötüye gittiğini söylüyor.
Bir kere de polise yakalandım, ama kafam patlıyor, yerimde duramıyorum. Polis şaşkın şaşkın bana bakıyor ne oldu diye, "Patlıyorum." dedim. Nasıl patlıyorsun dedi. Patlıyorum valla dedim. Polis hızlıca aracına bindi gitti. Bende koşarak öbür tarafa tabi. Böyle bir sürü öykü var bende.


*SETAV, Türkiye’de Gençlik Profili
*TÜİK, Sağlık Araştırması Raporu, 2011
*(YAMAN, Ö.M, Türkiye’de Gençlik ve Madde Bağımlılığı Literatürü)

 

ÖNCEKİ HABER

Bertolt Brecht ve epik tiyatro

SONRAKİ HABER

Aslolan dünyayı değiştirmek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...