18 Temmuz 2017 01:15

ABD solu neden Venezuela’yı anlayamıyor?

ABD solu, enerjisini Maduro’nun 'otoriterliğini' eleştirmeye harcarken Venezuela’da yaşanan sınıf mücadelesini görmezden geliyor.

Paylaş

Venezuela’nın faşist ideolojili oligarşisi, demokratik olarak seçilen Nicolas Maduro hükümetini devirmek için ABD ile iş birliği yaparken, ABD solunun sadece Maduro hükümetinin hatalarına odaklanmasını eleştiren Shamus Cook, Counter Punch sitesi için oligarşinin iktidarı ele geçirmek için başlattığı şiddet kampanyasını ve başarılı olmaları halinde Venezuela yoksullarını bekleyen senaryoyu yazdı:

Rejim değişikliğini amaçlayan sağ kanat tarafından oluşturulan şiddeti kınamak yerine, ABD’li solcuların çoğu ya bu konuda sessiz kalıyor ya da Maduro hükümetini şiddet kullanarak devirmeye çalışan oligarşiyi destekleyen analizler yapıyor. ABD solu enerjisini Maduro’nun “otoriterliği” ve “Chavismo/Chavezcilik”in  başarısızlıkları üzerine ders verme konusunda harcamaya öncelik veriyor.

Bu yaklaşım, solculara Venezuela’daki yoksulların kaderlerine soğukkanlı bir mesafelilikle yaklaşarak ellerini temiz tutmalarına olanak sağlıyor. Aksi takdirde Venezuela devriminin karmakarışık ama gerçek sınıf mücadelesine dahil olup, ellerini kirletmek zorunda kalırlardı.

ABD SOLU SUÇA ORTAK OLUYOR

“İki tarafa da lanet olsun” analizi, ABD hükümetinin Venezuela’nın oligarşi ile iş birliği içindeki rolünü göz ardı ediyor. Emperyalizmin yıllardır Venezuela’ya karşı işlediği suçlarda ya sol sessiz kalmış ya da saldırı anında mağdurun olumsuz yönlerine odaklanılıp failin eylemlerini önemsizleştirilerek bu suça ortak olmuştur.

Eski bir sömürge olan ülkeyle ilgili hiçbir analizde, emperyalizme karşı kendi kaderini tayin mücadelesi önemsiz bir konu gibi görülmez. Çünkü emperyalizm faktörü ve sonrasında da ABD başkanlarının süregelen müdahalesi Eva Gollinger ve diğerlerinin kitaplarında açıkladığı gibi, Venezuela denkleminde daima egemen bir değişken olmuştur.

Venezuela tarafından başlatılan emperyalizm karşıtı hareket, ilk defa yeni bir merkezi yaratıp, birçok Latin Amerika ülkesini ABD hegemonyasından çıkmaya itecek kadar güçlü oldu. Fakat, bu tarihsel başarı, yurt dışında ezilen ulusların yanı sıra ABD’deki ezilen insanların kendi kaderini tayin hakkına karşı kayıtsız kalan ABD solunun çoğu tarafından önemsiz olarak görülmüştür.

CHAVEZ POSTERLERİ HÂL YOKSUL MAHALLELERDE ASILI

Chavez hakkında binlerce geçerli eleştiri yapılabilir, ancak onun sınıf çizgisinde taraf seçtiği ve kritik noktalarda cesur bir şekilde harekete geçtiği unutulmamalıdır. Chavez’in posterleri, Venezuela’nın en yoksul mahallelerinde hâlâ asılı; çünkü onun ölümünü çılgınca kutlayan oligarşiye meydan okumak için savaşıp büyük muharebeleri kazanırken, yoksulların şampiyonu olduğunu kanıtladı.

Ve Maduro hükümetini eleştirmek gerekiyorsa da; mevcut durum, şu anda yaşanan ölüm kalım mücadelesini yok sayan tutarsız ve “partizan olmayan” analizleri değil, ABD destekli muhalefete karşı cesur ve açık bir tavır almayı gerektiriyor.

Evet, giderek artan sayıda Venezuelalı, Maduro tarafından inanılmaz hayal kırıklığına uğradı. Ve evet, Maduro’nun politikaları mevcut krizi daha da kötüleştirdi; ancak etkin bir karşı devrimci saldırı devam ederken politik öncelik Maduro’ya değil, oligarşiye karşı odaklanmalıdır. Venezuela’da ‘Chavismo’ya bağlı ve Maduro hükümetini şiddet yanlısı rejime karşı savunan devrimci bir kitlesel hareket mevcut ancak ABD solu analizlerinde bu gruplardan bahsetmemeyi tercih ediyor. ABD solu, Maduro’nun devrilmesi halinde oligarşinin oluşacak bu güç boşluğundan faydalanarak iktidarı ele geçireceğinden tamamen habersiz. Bu tarz analizleri Jakob’un “Venezuela hakkında dürüst olmak” başlıklı son makalesinde bulabiliriz. Jakob’un makalesi, Maduro hükümetinin sorunlarına odaklanırken, oligarşinin iktidara geri dönmesiyle serbest kalacak terör gerçekliğini ise görmezden geliyor.

ABD SOLU NEDEN YANLIŞ YERDEN BAKIYOR?

Öncelikle, tabandaki sınıf mücadelesinin kırılma hatlarına odaklanmak yerine siyasi yüzeydeki zikzakların dikkatlerinin dağıtmasına izin verdi. Sadece liderleri gören ABD solu, kitlelerin bu liderlerle nasıl ilişki kurduğu konusunda körleşti.

Maduro’nun birçok hatasından bağımsız olarak, Venezeula’da ayaklanan zenginlerdir ve eğer başarılı olursa korkunç bir kadere mahkum olacak olanlar ise işçiler ve yoksullar olacak. Bu temel gerçeği görmezden gelen Venezuela analizleri ise ya oligarşinin gazetelerine ya da çöp kutusuna aittir. Karmaşık sınıf çıkarları ya da karşı devrimi devrim gibi göstererek yapılan siyaset, gündüzün gece gibi gösterilmesi kadar yanıltıcıdır.

IMF’nin kemer sıkma politikalarına isyan eden emekçi yoksul halkın 1989’da Karakas ayaklanmasına katılmasıyla patlak veren Venezuela devriminden beri asıl mesele aynen devam ediyor. Venezuela oligarşisi 1989 ayaklanmasına nasıl cevap verdi? Binlerce değilse bile yüzlerce insanı öldürerek. İktidara dönüşleri benzeri durumları ortaya çıkaracaktır.

Venezuela’da devriminin ateşi çoğu devrimden daha uzun süre yanmış, enerjisi ise çeşitli kanallara dönüştürülmüştür; ayaklanmalardan, sokak gösterilerine, arazi ve fabrika işgallerinden, yeni siyasi parti ve radikal sendikalara kadar Hugo Chavez’in projelerine çeşitli derecelerde destek verdi ve hatta bu girişimlerin birçoğuna öncülük ederek kitleleri doğrudan siyasete katılmaya teşvik etti.

Chavez’in seçim zaferi, -kapitalizm altındaki ulusların yaşamında çok nadir görüşebilecek olan- oligarşinin, devletin ve birçok devlet aracının kontrolünü kaybettiği anlamına geliyordu ki hâlâ da geliyor. Yönetici sınıf devletin kontrolünü kaybetti, ancak oligarşi, medya ve ekonomi de dahil olmak üzere kilit sektörlerin kontrolünü elinde tutmaya devam etti. İşte bu çelişki ABD solundaki kafa karışıklığının temel nedenidir.

DEVLETİN KONTROLÜ KİMİN ELİNDE?

Peki, devletin kontrolü oligarşinin elinde değilse kimin elinde? Bu soruya “işçi sınıfının” diye cevap vermek fazlasıyla basit bir yanıt olur. Çünkü işçi sınıfının lideri olarak Maduro tutarlı hareket etmeyip, oligarşiye tavizler vererek sınıflar arası ara buluculuk yapmakla fazlasıyla meşgul oldu. 

Ayrıca, Maduro’nun aşırı bürokratik hükümeti “işçi devleti” teriminin uygulanması için ihtiyaç duyulan doğrudan demokrasiyi de sınırlıyor.

Ancak Maduro’nun iktidar tabanı Chavez’le aynı: İşçi ve yoksullar. Ve bu bağlamda, Maduro, patronla anlaşma yapmak için üyelerini görmezden gelen bir sendika başkanıyla mukayese edilebilir.

Ne kadar bürokratik olursa olsun, bir sendikanın kökü işyerlerine, gücü ise işçilerin aidatına ve toplu eylemlerine bağlıdır. Sendikaların korumasını kaldırmak, kaçınılmaz olarak ücretlerin düşürülmesi, çalışanların haklarının yok edilmesi ve “açık sözlü” işçilerin işten çıkarılmaları gibi saldırılara kapılarını açtığı için zayıf bir sendika bile hiç sendika olmamasından daha iyidir. Bu yüzden sendika üyeleri, sendika başkanlarını patronla uzlaşmış olsa bile dışardan gelen saldırılara karşı korur.

Tarih, devrimci hareketler tarafından getirilmiş ancak devrimi tamamlamak için gerekli olan adımları atamadığı için karşı devrimin baskın çıkmasına engel olamamış hükümetlerle doludur. Bu devrimci hükümetler sıklıkla yeni sömürgecilik zincirlerini kırmayı başarmış ve bir süreliğine de olsa bir dizi toplumsal reform ve işçi sınıfı hareketi için imkan vermiştir. Çöküşleri ise daima karşı devrimci bir şiddet dalgasına ve bazen de bir kan denizine neden olmuştur.

Bu, sınıf ayrımlarının daha keskin, emperyalizmin daha büyük bir rol oynadığı ve sınıf dinamiklerinin daha belirgin olduğu yerler olan Afrika, Asya ve Latin Amerika’da onlarca kez yaşandı. Yoksullar daha da yoksullaştı, daha büyük bir kayıt dışı iş gücü, daha büyük ölçüde küçük esnaf ve  taşra nüfusu ortaya çıktı.

Kapitalizme rağmen büyük reformlar yapabilmek, zengin ülkelerde bile inanılmaz derecede zordur. Fakat bu, oligarşinin ekonomi üzerindeki tekeli ve finansal piyasaları etkileyebilecek en küçük reformu bile önlemek için mermilerle müdahale eden emperyalizmle iş birliği nedeniyle eski sömürge ülkelerde iki kat daha zordur.

Şili’deki Allende örneği, Maduro’nun Venezuela’daki durumu ile mukayese edilebilir. Allende belki mükemmelden uzaktı, ancak Pinochet darbesinin Şili işçi sınıfı için bir kabus yaratmadığını iddia edebilecek biri var mı? Venezuela’da oligarşi Allende’nin kısa ömürlü hükümetine nazaran, çok daha fazla ilerleme kaydetmek zorunda kalacağı için karşı devrim muhtemelen daha yıkıcı olacaktır.

MADURO DEVRİLİRSE NE OLUR?

Evet Maduro, Chavez değil doğru, ancak petrol fiyatlarının düşüp, oligarşinin “pazar yanlısı reformlar” için baskı yapmasına rağmen hâlâ sosyal programları sürdürerek Chavez’in ilkelerine sadık kaldı. O aslında oligarşinin havlayan köpeğini kontrol altında tuttu. Eğer serbest bırakılsaydı işçi sınıfını tahrip edecekti.

Venezuela Uzmanı Jorge Martin, makalesinde, oligarşinin Maduro’yu devirmeyi başarması halinde getireceği uygulamaları şöyle sıralıyor:

1) Kamu harcamalarını büyük ölçüde kesmek.

2) Kamu sektöründe toplu işten çıkarmalar düzenlemek.

3) Devrimin temel sosyal programlarını yok etmek. (sağlık, eğitim, emeklilik, konut vb.)

4) Kamu kaynaklarını hızla özelleştirmek, özellikle PDVSA petrol şirketini. 

5) İşçi ve etnik-azınlık gruplarının haklarını kaldırmak

6) Chavez-Maduro hükümetlerinin himayesinde var olan ya da büyüyen işçi sınıfının örgütlerine saldırmak

ABD SOLU HAREKETE GEÇMEKLE YÜKÜMLÜ

Oligarşi, Chavez-Maduro ikilisinin işçi sınıfı lehine çevirdiği güç dengesini hiçbir zaman kabul etmedi. Yeni sosyal sözleşme sağlamlaştırılamadı. Sokaklarda hâlâ aktif olarak savaşılıyor.

Maduro, oligarşiye karşı taviz verdi bu doğru, ama devrimin temel prensiplerinden ödün vermedi. Eğer sağ kanatın düzenlediği darbe yarın Venezuela’da başarılı olursa, ABD solu, gerçekleşen katliamla ağlayacak ve eylemsizliğinin kan dökülmesine katkıda bulunduğunu kabul etmeyecek. Emperyalizmin kalbinde yaşayan ABD solu uzaktan eleştirilerin ötesine geçmekle ve evde doğrudan harekete geçmekle yükümlüdür.

Vietnam Savaşını protesto etmek milyonlarca Vietnamlının hayatını kurtarmaya yardımcı olurken, 1980’lerde Orta Amerika’daki “kirli savaşlara” karşı örgütlenmek de ABD destekli hükümetlerin verdiği tahribatı sınırladı.

Her iki durumda da sol, ihtiyaç duyulan şey karşısında yetersiz kaldı, fakat en azından, neyin tehlikede olduğunu anladı ve harekete geçti. Bir de şimdi savaş karşıtı hareketi yeniden başlatmak için tek parmağını bile kıpırdatmayan ve emperyalizme duyduğu sevgiyi göz ardı ederek Bernie Sanders’ı  destekleyen 2017’deki ABD’yi düşünün.

* Kısaltarak Çeviren Elif Özmen Belek

ÖNCEKİ HABER

Türkiye’yi OHAL ile yönetmeyi sevdiler

SONRAKİ HABER

Bilge Karasu’nun son söyleşisi kitap haline getirildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...