17 Temmuz 2017 01:24

Darbe girişimi sonrası Türkiye dış politikası ve Katar

Katar-Suudi Arabistan çatışması, Suriye'de gelişmeler ve Türkiye'nin bölgeye etkisi. İşte Arap Coğrafyasında geçen hafta...

Paylaş

Başkent Ankara’dan başlayarak 25 gün süren Adalet Yürüyüşü ve akabinde İstanbul’da Maltepe meydanında düzenlenen Adalet Mitingi, geçen hafta Arap basınında geniş yer aldı. Haberlerde Erdoğan’ın tüm engellemelerine ve tehditlerine rağmen mitingin kitlesel olduğuna dikkat çekildi, ‘Erdoğan politikalarının’ kınandığının altı çizildi ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun miting alanında sarf ettiği ‘Kimse bu yürüyüşün bir son olduğunu düşünmesin. 9 Temmuz yeni bir aşamadır ve yeni bir doğuştur’ sözlerine yer verildi.

SIFIR SORUNDAN SORUN ÜRETME SİYASETİNE

Yine aynı şekilde Türkiye ile ilgili geçen hafta Arap basınını meşgul eden diğer bir gündem de 15 Temmuz darbe gişiminin yıl dönümü oldu. Değişik Arap gazetelerinde Türkiye’nin darbe sonrası geldiği aşama ele alındı. Bu değerlendirmeler, Türkiye dış politikasının “sıfır sorun” siyasetinden “sorun üretme” siyasetine dönüştüğü noktasında birleşiyor. Gözlemciler Türkiye’nin son dönemde bölgede ve dünyada daha fazla dışlandığına dikkat çekiyor

DIŞLANMIŞ BİR ÜLKE HALİNE GELDİ

15 Temmuz darbe girişimi sonrası Türkiye’yi değerlendiren Middle East haber sitesi, “Türkiye’nin, kendi komşusu ve diğer ülkeler ile sürekli artan anlaşmazlıklar içinde olması dönemin karakteristik özelliğidir” diye yazdı. Yazıda, “15 Temmuz darbesinin sonuçları, Ankara’nın uluslararası izolasyonunu artırdı” yorumu yapıldı. Birleşik Arap Emirliklerinden yayın yapan el Ayn gazetesi de “Erdoğan, Türkiye’yi dışlanmış bir ülke haline getirdi” başlıklı yazıda “Türkiye dış politikası, komşularla ‘sıfır sorun’ siyasetinden dünya ile sorun ve kriz yaratma siyasetine dönüştü” değerlendirmesi yapıldı.

‘TÜRKİYE İHVAN’A OYNADI’

Londra’dan yayın yapan al Arab gazetesi de, Türkiye dış politikasının “Sıfır sorun siyasetinden herkesle sorun üretme siyasetine” dönüştüğü tespitini yaparak Türkiye’nin  “Suriye’de olduğu gibi Müslüman Kardeşler (İhvan) üzerine oynamasının” İhvan karşıtı Arapların fazlasıyla öfkelenmesine neden olduğuna dikkat çekti. Middle East Haber sitesi de “Türkiye, Arap Baharı ayaklanmalarının Türk etkisinde kalacak olan Sünni Müslüman hükümetleri iktidara getireceği konusunda büyük bir beklenti içine girdi. Ancak, Müslüman Kardeşlerin Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin devrilmesi ve Suriye’nin Beşar Esad’ının görevden alınması konusunda yaşanan başarısızlık beklentileri altüst etti” diye yazdı.

SUUDİ ARABİSTAN’IN TEK SEÇENEĞİ SAVAŞ

Katar-Suudi Arabistan çatışması yine öncelikli gündem maddelerinden birisi olmaya devam etti. Arap dünyasını yakından takip eden isimlerden Ruze Cendeli’nin Evrensel için kaleme aldığı makalede “Suudi Arabistan’da ekonomik ve siyasi krizin devam etmesi Arap yarımadasında tümden iktidarlarını yok edebilir” değerlendirmesi yaparak bu nedenle Suudi Arabistan’ın yeni yönetimiyle bölgede en büyük savaşları destekleme projesini yürüttüğüne dikkat çekiyor. Haberde, imzalanan nükleer anlaşma nedeniyle İran’a yönelik ekonomik yaptırımlar kaldırıldığı süreçte pazarlara yönelik İran petrolü bombardımanının yaşandığının altı çizilerek “Suudi Arabistan’ın tek bir seçeneği kaldı; Ortadoğu’da savaşı sürdürmek ve onları mümkün olduğunca ateşlemek” yorumu yapıldı.

ERDOĞAN TÜRKİYE’Yİ DIŞLANMIŞ BİR ÜLKE HALİNE GETİRDİ

al Ayn

Türkiye dış politikası, Türkiye’yi Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından ilan edilen “sıfır sorun” siyasetinden dünya ile sorun ve kriz yaratma siyasetine dönüştürdü.

Türkiye’nin dışlanmış bir ülke halene gelmesinin aşamaları:

1-2013 yılında Türkiye dış politikası “sıfır sorun” şiarını yükseltti

2-Mısır’ın içişlerine müdahale nedeniyle Kahire-Ankara ilişkileri bozuldu

3-Erdoğan’ın mülteci sorununu kullanması nedeni ile Avrupa ile ilişkiler kötüleşti

4-Suriye ve Kürtler sorunu nedeni ile Washington ile anlaşmazlıklar arttı

5-Berlin tarafından değişken olarak tanımlanan Erdoğan siyasetiyle Türkiye, Almanya müttefikini kaybetti

6-Ortadoğu’da terörist gruplara verdiği destek sonucu müttefiklerini kaybetti


KATAR-SUUDİ ARABİSTAN ÇATIŞMASI… İLAN EDİLENİN ÖTESİ

Ruze Cendeli

1600 yıl önce 40 yıl süren savaş sadece aşiretler arasında bir savaş değildi. Aşiretler, zamanında ekonomik hayatın bel kemiği olan su kaynakları için develerle savaşmıştı.

Durum bugün de aynı şekilde gerçekleşiyor. Suudi Arabistan’ın ekonomisinin yüzde 98’i petrole dayanıyor. Suudi Arabistan 2008’de dünyayı saran ekonomik krizden bu yana ekonomik krizin yükünü taşıyor. Suudi Arabistan bu yıl kendini, kaydedilen en düşük petrol fiyatıyla karşı karşıya buldu. Petrol fiyatlarında bu yılın ocak ayında 30 dolar düşüş yaşandı.

İRAN PETROLÜ PAZARDA

İmzalanan nükleer anlaşmayla İran’a yönelik ekonomik yaptırımların kaldırıldığı süreçte pazarlara yönelik petrol arzında bombardıman oldu. İran’ın, 2020’de petrol ihracatında zirve yapması bekleniyor. Petrol potansiyelini yeniden düzenlendiği koşullarda İran, TOTAL şirketi ile yeni bir anlaşma imzaladı. Resmi açıklamalara göre günlük petrol üretim kapasitesi bir milyar metreküp veya 400 bin varile ulaşacak.

PETROL İÇİN İSLAMİ GRUPLAR DESTEKLENDİ

Suudi Arabistan, fiyatların yükselmesi için Libya, Suriye ve Irak petrol kuyularını kapatmayı başardığında, ambargonun kalkması nedeniyle İran petrolü devreye girdi. Sonrasında hızlı bir şekilde Libya ve Nijerya petrolü pazarlara aktı. Suudi Arabistan, Nijerya’da Boko Haram’ı ve Libya’daki İslami grupları petrolün çıkarılmasını engellemek için destekledi. Ama bu ülkeler kısmen de olsa üretim kapasitelerini yenilediler. Suudi Arabistan’ın bütçesinde ağır bir bozulma mevcut. Yapılan analizlere göre var olan durum devam ederse 2020 yılında iflasını açıklayacak. Ülkeyi kurtarmak için kemer sıkma politikaları uygulamak zorunda. Kral, memurların ödeneklerini iptal eden, yabancı binlerce işçiyi işten çıkartan ve projeleri daraltan 2030 projesini açıkladı. Ülke yoksullaşma sarmalı içine girdi. İktidardaki kriz, projenin uygulanmasını engelledi. Darbeden sonra Kral Muhammed Bin Selman insanları yatıştırmak için daha önce kesilmiş olan ödenekleri iade etti.

TEK SEÇENEĞİ SAVAŞ

Suudi Arabistan’ın tek bir seçeneği kaldı; Ortadoğu’da savaşı sürdürmek ve mümkün olduğunca ateşlemek. Arabistan, İran şeytanı ile yetinmedi. Bölgede Yemen’de şiddetli bir savaş başlattı. Suudi basını yakın zamana kadar IŞİD’i devrimciler olarak nitelendiriyordu. Suudi Arabistan kendi programı çerçevesinde İran karşıtı olduklarını açıklayan Suriye’deki  cihatçı grupları destekledi. İslam Ordusu (Ceyş’ül İslam) Lideri Muhammed Alluş, Suriye rejimini işaret ederek Suriye devrimin İran karşıtı olduğunu açıkladı. Alluş ve Suudi Arabistan’la ilişkili bütün gruplar Astana’ya (Rusya, Türkiye, İran öncülüğündeki Suriye görüşmeleri kastediliyor) katılmaktan imtina etti. Savaşı durdurmak Suriye petrolünün yeniden pazara dönmesine neden olacaktı.

İHVAN’LA İTTİFAKLAR

Arabistan’ın, Doha’daki ortağına karşı savaş açmak dışında bir seçeneği kalmadı. Suudi Arabistan’ın Katar’dan talep ettiklerinin uygulanmasının mantığı yok. Suudi Arabistan terör konusunu ise özellikle iki devlette üst düzeyde destekledi. Cemal Abdul Nasır’ın döneminde Suudi Arabistan Mısır İhvanı’nı destekledi.  Yemen İhvanı’nın Genel Merkezi de Riyad’da bulunmakta. Lakin Suudi Arabistan’a Katar’a karşı bölgede en büyük destek Mısır’dan geldi. İsrail’i yatıştırmak için Hamas sıkıştırıldı. ABD’nin Suudi Arabistan’ı desteklemesinin maliyeti ise 400 milyar dolar oldu. Ortaya konan tek mantıklı talep, Suudi Arabistan’ın petrolün fiyatının bozulmasını engellemek için fiyat belirlemesine engel olan Körfez’in ekonomik siyasetine hakim olması.

ARABİSTAN’DAN VE KATAR’DAN YENİ HAMLELER

Suudi Arabistan’ın Katar’a karşı hamleleri, terör dosyalarının açılması, terörist grupların desteklenmesi, Doha’daki yönetimin meşruluğunun sorgulanmasıyla ve bölgenin istikrarının sarsılmasıyla sınırlı kalmayacak. Suudi Arabistan ekonomik adımlarda attı. Suudi Arabistan’ın Aramko şirketi eski Sovyet devletlerinde doğal gaz yatırımları ve gelişmiş Rus teknolojisini ithal için Rusya pazarına girdi. Böylece doğal gazı ihraç edebilecek ve Katar doğal gazıyla rekabet edebilecek.

Lakin Katar’ın elindeki kağıtlar oyunu oynamasına izin veriyor. Kendisine yönelik ekonomik yaptırımlara, dünyanın en büyük rezervi olan güney yataklarında yeni projeler açıklayarak cevap verdi.

Bu projelerle yüzde 10 daha fazla gaz pazarlara akabilecek. Katar gaz şirketi de Shell ile beş yıllığına yılda 1.1 milyon ton doğal gaz için anlaşma imzaladı.

Suudi Arabistan’da ekonomik ve siyasi krizin devam etmesi, Arap yarımadasında iktidarını tümden yok edebilir. Bu nedenle Arabistan yeni yönetimiyle bölgede en büyük savaşları destekleme projesini yürütüyor. İsrail’le veya iç savaş çıkaracak herhangi bir grupla ilişkilerini normalleştirmekten vaz geçmeyecektir.


DARBE SONRASI TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASINDAKİ HATA

Middle East

Analistler, Suudi Arabistan ve müttefikleri ile Katar arasındaki krizin Türkiye’nin diplomatik cephede karşılaştığı çoğu sorunu artırdığını söylüyor. Uzmanlara göre, başarısız 15 Temmuz darbesinin sonuçları Ankara’nın uluslararası izolasyonunu artırdı. Hükümetin aşırı hırslı dış politikasındaki eksiklikleri ortaya koydu.

NATO üyesi ve AB üyesi adayı Türkiye; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devirmeyi hedefleyen ve Ankara’nın ABD merkezli vaiz Fethullah Gülen’i sorumlu tuttuğu bir yıl önce yapılan darbe girişimi sonrasında bir dayanışma patlaması bekliyordu. Ancak Avrupa Birliği, on binlerce kişinin tutuklandığı darbe sonrası tasfiyeye karşı endişe ile tepki gösterdi. Brüksel’le olan bağlar zayıfladı ve Türkiye’nin uzun süredir devam eden AB’ye üyelik teklifi geri çekildi.

Donald Trump’ın ABD başkanlığı da, Barak Obama döneminde bozulan Washington Ankara ilişkilerinin şimdiye kadar düzeleceği konusunda umut vermedi.

Bu arada Körfez’deki diplomatik kriz, Türkiye’nin Suudi Arabistan’ı rahatsız etmeden Katar ile sıkı bir stratejik ittifakı koruma çabalarını tehlikeye sokmaktadır.

Carnegie Europe’da konuk öğretim görevlisi olan Marc Pierini, “Temmuz 2016’daki başarısız darbeden bu yana Türkiye diplomatik yollardan izole edildi, çünkü hem NATO ortakları gafil avlandı, hem de daha sonraki temizleme beklenebilir bir şeyin ötesine geçti” dedi.

SÜREKLİ ARTAN ANLAŞMAZLIKLAR

Ankara’nın tutarsız konumu, Erdoğan’ın neredeyse her krizde vazgeçilmez arabulucu olarak göründüğü ve hem Avrupa Birliği hem de ABD tarafından arandığı on yıl önce yaşadıklarından çok başka.

Türkiye, Arap Baharı ayaklanmalarının, Türk etkisinde kalacak olan Sünni Müslüman hükümetleri iktidara getireceği konusunda büyük bir beklenti içine girdi. Ancak, Müslüman Kardeşlerin Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin devrilmesi ve Suriye’de Beşar Esad’ın görevden alınması konusunda yaşanan başarısızlık beklentileri altüst etti. Brookings Enstitüsü’nden Kemal Kirişçi “Bugün resim çok farklı”” dedi. Kirişçi, “Türkiye’nin, kendi komşusu ve diğer ülkeler ile sürekli artan anlaşmazlıklar içinde olması dönemin karakteristik özelliğidir” diye belirtti.

BEKLENTİLER YERİNE GELMEDİ

Ankara, komünizm sonrası devletlerin çok daha az yaygara ile bloğa katılmasını imrenerek izledi. Türkiye, kahredici bir şekilde yavaş ilerleyen bir süreçle son yarım yüzyıldır Avrupa Birliği’ne katılmaya çalışıyor. Erdoğan, yetkilerini genişleten 16 Nisan referandumu sürecinde kin köpüren saldırıları ile bazen Brüksel’i, bir ortaktan ziyade stratejik bir düşman gibi görüyordu. Bu referandumda elde edilen zafer Erdoğan’a, eleştirmenlerin endişelenmesine yol açan, tek kişi iktidarı yaratacak ve Ankara’yı karşı durulmaz bir şekilde Avrupa değerlerinden uzaklaştıracak bir güç verdi.

Trump’ın Müslüman karşıtı retoriği kuşatan ihtilaflara rağmen Türk yetkililer, ilişkilerde yeni bir sayfa öngörüsü ile zengin işadamını bir lider olarak ağırlama konusunda pek istekliydi. Ancak, Türkiye’nin can sıkıcı meselesi olan darbe ile herhangi bir bağlantıyı reddeden Gülen’in iadesini güvence altına alma arzusu veya Suriye’de Ankara’nın terörist olarak gördüğü bir Kürt grup için ABD’nin sağladığı destek konusunda hiçbir ilerleme kaydedilmedi. Erdoğan’ın Washington’a bu konuları çözüme kavuşturmak için yaptığı çok fazla ses getiren bir ziyareti, 12 üyesi hakkında tutuklama tezkeresi çıkarılmasına yol açan korumalarıyla ilgili bir gürültülü kavganın gölgesinde kaldı. ABD Marshall Fonu Ankara Direktörü Özgür Ünlü Hisarcıklı, “Ankara, Trump’ın başkanlığı konusunda çok iyimser olmasına rağmen, Türkiye’nin yeni ABD yönetiminden beklentilerinin hiçbiri, kısmen bile yerine getirilmedi” dedi.

CİDDİ TEST

Bu bağlamda Suudi liderliğindeki, Katar’ın teröre destek verdiği iddiası ile tecrit edilmesi hareketi Türkiye’nin en son ihtiyaç duyduğu şeydi. Ankara yanlısı Mursi’nin devrilmesi için Riyad’ın desteğini takiben ilişkilerde bir düşüş yaşadıktan sonra Türkiye, Suudi Arabistan ile bir dereceye kadar tamir edilmiş ilişkilere sahipti. Fakat şimdi Körfez’de özellikle de muazzam güçlü Prens Muhammed bin Selman’ın Suudi veliaht prensi olmasının sürpriz yükselişinden sonra yeni bir çevre ile uğraşıyor.

Katar son yıllarda, Ankara’nın Emirlikte bir askeri üs kurması ve Erdoğan’ın Emir Tamim bin Hamad ile güçlü bir bağ oluşturması sonucu muhtemelen Türkiye’nin bir numaralı müttefiki olarak ortaya çıktı. Türkiye, Afrika’daki diplomatik varlığını büyük ölçüde genişleterek giderek Rusya ile yakın bir ilişkiye doğru dönüş yapıyor ve çok kutuplu bir dış politika izliyor. Ancak Moskova, Türkiye’nin dış politikasının yaslanabileceği çürük bir payanda olabilir. Avrupalı diplomatik bir kaynak “Türk dış politikası ciddi bir testten geçiyor” dedi: “Durum Rusya ile daha iyi gidiyor ancak bu güven üzerine kurulan bir ilişki değil.”

ÖNCEKİ HABER

'İşçi kesimini hep değersiz gördüler'

SONRAKİ HABER

Umut veren yolculuk

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...