09 Nisan 2017 00:25

Almanlara Nazi demek ne anlama geliyor?

Doç Dr. Ulaş Başar Gezgin yazdı: Almanlara değil ama Batı Almanya devletine Nazi diyebilmemiz için en az iki haklı gerekçemiz var.

Paylaş

Doç.Dr. Ulaş Başar GEZGİN

Bugün Almanları Nazilikle suçlamak ne anlama geliyor, hepimiz üç aşağı beş yukarı biliyoruz. Buradan Erdoğan’ın bir mağduriyet edebiyatı yaratacağının farkına varan Merkel, “bu oyuna alet olmam” diyerek hiç üstüne alınmıyor. Aslında, Almanların Nazilikle suçlanması, bir kişinin dünyaya eksikli bakışına yüklenemez. Türk-İslam sentezcisi resmi tarih, ilkokuldan başlayarak kimliğimizi oluştururken, bize Türklerin ve Müslümanların iyi oldukları, diğerlerininse kötü olduklarını aşıladı. Mademki Müslümanlık en doğru dindi, neden bütün dünya Müslüman olmuyordu? Çünkü onlar yanlış yola sapmıştı. Mademki Türkler bu kadar büyük bir milletti, niye Türklerin büyüklüğünü tanımıyorlardı? Çünkü kötü niyetlilerdi. Dünyaya bedel olan Türk’ün Türk’ten başka dostu olamazdı. 

NAZİLİK: HAKARET Mİ ÖVGÜ MÜ?

1940’larda Nazi olmak, Türkiye’deki Türkçüler arasında bir hakaret değil övgü ifadesi olarak görülüyordu. Onlar 1. Paylaşım Savaşı’ndan 2.’sine, Almanya’nın desteklediği bir Turan düşü içinde Almanya’yı bu kadar yenilgiye karşın (hatırlayalım: “Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayılmıştık”), yine de müttefik olarak görüyorlardı. Türkçülük, Almanya’nın çıkarına uygundu, çünkü böylece önce Rusya’nın ve sonra Sovyetlerin etki alanını kısıtlayıp topraklarını parçalamak için bir fırsat doğmuş olacaktı. Türkiye’de İslami kesimin önemli bir bölümünde de, Nazilik hâlâ bir hakaret olarak algılanmıyor; tersine, Yahudi soykırımını inkar, kimi İslamcıları Nazi hayranlığına kadar götürebiliyor. 

Aslında, bu inkar tartışmasına bir şerh koymalı: Naziler, bilindiği gibi, yalnızca Yahudilere değil Romanlara, komünistlere ve eşcinsellere de soykırım uyguladılar. Nazi soykırımlarının yalnızca Yahudilere yönelikmiş gibi gösterilmesi, Siyonizm’e yaradı. Bu kadar zulüm görmüş bir halka vadedilmiş toprakları vermek gerekirdi. Romanlara bir karış toprak veren ise olmadı. Tarihte birçok katliam ve soykırım oldu; ancak hiçbiri Yahudi soykırımı kadar ses getirmedi. Konu uzar gider. Asıl konumuza bağlayalım: Bugün Almanlara Nazi demek, kimi ırkçı Almanlar için bir övgü, Nazilere direnen Almanlar için bir hakaret olacaktır. Nazileri tüm Almanlar desteklemediler. 8 Nisan, Otto ve Elise Hampel çiftinin Berlin’de infaz edildiği günün yıl dönümü (1943). İşçi sınıfından gelen çift, Hitler’i, hazırladıkları isimsiz kartpostallarla protesto ediyorlardı. Bunları kamusal alanlara gizlice dağıtan çiftin yakalanması 2 yılı bulacaktı. Onlar, Nazilere direnen Almanların yalnızca ikisiydi. Bu bağlamda Hitler’in iktidara yükselişiyle ilgili kısa bir kronoloji verelim.

HİTLER’İN ÖNLENEMEZ YÜKSELİŞİ

1919’da daha sonra Nazi Partisi adını alacak Alman İşçi Partisi kurulur. 1924’te Hitler başarısız bir darbe girişiminde bulunur, 5 yıl hapis cezasına çarptırılır, ancak bir yıl dolmadan salıverilir. Bu sırada ‘Kavgam’ adlı ünlü kitabını yazar. Avusturya vatandaşı olan Hitler 25 Şubat 1932’de Alman vatandaşlığına kabul edilir; böylece başkanlık seçimlerine katılması için yasal engel kalkmış olur. 2 Şubat 1933’te Hitler Almanya parlamentosunu fesheder. 3 Şubat’ta Doğu Avrupa’daki yayılmacı hedeflerini kamuoyuna duyurur. 20 Şubat 1933’te seçim kampanyasını finanse etmeleri için Alman sanayicileriyle görüşür. 27 Şubat 1933’te Reichstag Yangını olur. Alman parlamento binası yakılır, suç muhaliflere atılır. Yangın gerekçe gösterilerek kanun hükmünde kararname çıkarılır. Bu yangında suçlu diye hapse atılanlar arasında iki tanıdık isim görürüz: TKP’li Şefik Hüsnü ve Bulgaristan direnişinin önderi Dimitrof. Yangın bahane gösterilerek başlatılan kararnameyle yönetim sonucunda, Alman Komünist Partisi’nin çok sayıda milletvekili ve yöneticisi tutuklanır. Bu baskı koşullarında yapılan seçimde Hitler, 5 Mart 1933’te oyların yüzde 44’ünü alır, Nazi çoğunluklu parlamento ona aynı yıl 23 Mart’ta ülkeyi kararnameyle yönetme yetkisi verir. Böylece yasama ve yargı tümüyle devre dışı kalacaktır. Yeni kabinede ‘Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı’ olarak Göbbels’i görürüz.  Hitler gibi bir faşiste elbette günah keçisi yapılacak bir toplumsal grup gerekliydi. Bu grup, Yahudiler olur. Führer, aynı yıl 28 Mart’ta Yahudilere yönelik boykot çağrısında bulunur. Bu çağrı, emir gibidir. Yıllar yılları kovalar. 29 Mart 1936’da komşu bir bölgeyi işgal için halk oylaması yapar, yüzde 99 sonuç alır. 1938’de ise, Almanya, Avusturya’yı işgal edecektir. Gerisi çorap söküğü gibi gelir.   

18 Şubat 1943’te Beyaz Gül Hareketi üyeleri yakalanacaktır. Bu hareket, Nazilere karşı en kayda değer direnişlerden birini sergilemişti. Bildiri dağıtımı, yazılama, kuşlama ve pullama gibi eylemler yapan hareket, duvarlara ‘katil Hitler’, ‘özgürlük’ gibi yazılar yazıyorlardı. Bunun dışında Hitler, hem ordu içinden hem de halk kesimlerinden olmak üzere defalarca suikast atlatmıştı. Alman halkı tümüyle itaat etmiş değildi.  

‘DEVLETTE SÜREKLİLİK ESASTIR’

Görüldüğü gibi, Nazilere direnen birçok Alman vardı. Ancak, Almanlara değil ama Batı Almanya devletine –ki bugünkü Almanya büyük oranda Batı’nın bir devamıdır- Nazi diyebilmemiz için en az iki haklı gerekçemiz var: Birincisi, Batı Almanya, Nazi dönemi devlet marşını korudu, yalnızca sözlerini değiştirdi. Sözleri değiştirirken, aynı şiirin başka bir kıtasına yer verdi. Batı Almanya, gerçekten Nazi döneminden pişmanlık duyuyor olsaydı, “her şeyin üstünde Almanya” diyen ırkçı şiirin başka bir kıtasını kullanmak yerine, gerçekten demokratik bir marş yapardı –ki bunun dünyada birçok örneği bulunmaktadır (bkz. Gezgin, 2007). İkincisi ve belki de daha önemlisi, Batı Almanya, Nazi dönemi Alman komutanlarının bir bölümünü savaştan sonra orduda görevlendirdi; bunlar daha sonra NATO görevlerinde de yer aldılar. Bunların ilk akla gelen örneği Otto Kretschmer’dir. Bütün bunlar, “devlette süreklilik esastır” sözüyle özetlenebilir. Doğu Almanya, Nazi geçmişiyle tümüyle hesaplaşmış bir devletti; Doğu Almanya’yı yenip yutan Batı Almanya ise öyle değil. 

Elbette, öncelikle, başkalarını Nazilikle suçlayana “dön aynaya bir bak” dememiz gerekiyor; fakat yine de tarihte neler olup bittiğini bilmeliyiz.   

Kaynakça

Gezgin, U. B. (der. ve çev.) (2007). Devletler ve marşları.

ÖNCEKİ HABER

Doğaya yerleştirilen sanat: Enstalasyon

SONRAKİ HABER

Paul Robeson: Bir ‘Rönesans insanı’ndan fazlası

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...