11 Mart 2017 22:44

Miraz Bebek'e

Ayşegül Tözeren: Yeni doğan her bebek umudun kendisidir. Bu da, umuda mektuptur…

Paylaş

Ayşegül TÖZEREN

Miraz,

Geçtiğimiz sene, 14 Temmuz’da doğmuşsun. Doğduktan hemen bir gün sonra annen baban seni evlerine getirmişler. Taze anne, taze baba galiba küçücük bir bebekle ne yapacaklarını da tam bilememiş, televizyonun karşısına yatırıvermişler seni.

Dünyaya daha yeni açtığın sevimli gözlerin ilkin bir katliama, en kanlı darbe girişimlerinden birine tanık olmuş. Sokaklarda insanların vurulduğunu, meclisin jetlerle bombalandığını görmüşsün. O zamanlar darbe girişiminin arkasındaki örgüte hizmet etmekten tutuklanacak yargıçların senin kaderini de belirlediğini nereden bileceksin.

Günler günleri kovalamış, sen beş aylık, altı aylık derken, yedi aylık oluvermişsin. Bir gün annenlerle çarşıda gezerken… Bunu nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Annen gözaltına alınmış, sonra da siz annenle, babanı haftada bir camın ardından görebileceğin, iki ayda bir annenin dışındaki yakınlarına dokunabileceğin betondan bir binaya götürülmüşsünüz. İleride bunun kararını kim vermiş diye soracaksın…

Senin annenle orada olmana karar veren heyetin ikisi, doğumunun ardından gördüğün ve unutmanı dilediğim o görüntülere neden olan örgüte hizmet etmekten tutuklu, bir diğerine ağırlaştırılmış müebbet isteniyor, bir başkası firari. Bu adil olmayan dünyada annen seni, adil bir çocuk olarak yetiştiriyordur, eminim. Eminim, sen büyüyünce, sana haksızlık yapanlar için de adil yargılanma talep edeceksin. Unutma, kötüler hep iyiliğini ister. Verme. Hiçbir zaman.

Annen masumiyetine inanan herkes gibi adil yargılanma talep ediyor. Sadece adil yargılanma… İkiniz için verdiği bu hukuk mücadelesini büyüyünce daha iyi anlayacaksın. Büyümek demişken, artık duyduğun seslere, sevdiğin şarkılara kendi dilince cevap veriyormuşsun. Tombul bacaklarını sallayarak…

Camın ardından baban, akrabalarınız görüşe, sizi görmeye geliyormuş. Görüşte gözlerini sabitleyip, baktığın telefon… İlgini çekiyormuş, o telefondan, yakınlarının sesinden ayrılmak istemiyormuşsun. Yirmi dakika senin için hep azmış… İnci inci gözyaşlarını dökme, olur mu Mirazcığım? Vicdanlı insanların kalbine hep inan.

“Uçurtmayı vurmasınlar” diye bir sinema filmi vardır. Daha izlememişsindir. Annesiyle birlikte o dört duvarın ardında yaşayan bir çocuğun hikâyesidir. Herkes için sonsuz olan gökyüzü sonludur onun için… Sen uçurtma da görmemişsindir ya… O filmde uçurtma yapıp, uçurmaya çalışırlar. “Bir gün uçacak mı?” diye sorar çocuk hep… Eminim, senin bu soruyu sormana gerek kalmayacak. Bu ülkenin vicdanlı insanları, hangi görüşten gelirse gelsin, el ele vererek, umudun uçurtmasını elbirliğiyle senin için kalın duvarların üzerinden aşıracak.

Ben inanıyorum. Sen hiç toprağa dokunmadın belki. Bu topraklara… İstanbul’un bugün erguvani bir renge boyanmaya başladığını da göremiyorsun. Erguvan rengini de bilmiyorsun, bir gün gökyüzüne uzanan bahar dallarını görecek, dokunacaksın, senin için hava kadar, su kadar gerekli olan güneşe annen seni doyasıya çıkaracak. Volta kadar emeklemek zorunda kalmayacağın günler gelecek, parklarda kalkıp önce adımlayacak, sonra yürüyeceksin. Bahar dallarına özgürce uzanacaksın.

Umut sensin, Miraz Bebek.

ÖNCEKİ HABER

Meclis raporundaki Koçgiri İsyanı

SONRAKİ HABER

Ekoloji mücadelesi neden HAYIR diyor, demeli?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...