17 Ocak 2017 00:02

'Dink Cinayeti başından beri milli mutabakat cinayetiydi'

Hrant’ın arkadaşı Bülent Aydın'la dava sürecini konuştuk.

Paylaş

Cansu Pişkin
İstanbul

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesinin üzerinden 10 yıl geçti.

Dink’in öldürülmesine ilişkin görülen dava 9 yıldır sürmesine rağmen cinayet üzerindeki
perde henüz aralanmış değil. Öte yandan cinayette sorumluluğu olan kamu görevlilerinin yargılandığı duruşmaların da sonuna geliniyor. Hrant’ın Arkadaşları inisiyatifinden Bülent Aydın ile dava sürecini konuştuk. 

Davanın açıldığı ilk günden beri adalet nöbetlerinde yer alan, kamu görevlilerinin yargılandığı duruşmaları başından beri takip eden Aydın, Dink cinayetinin devlet içinde örgütlenmiş herhangi bir grubun üzerine yıkılarak kapatılacak bir dava olmadığını ve Dink’e yönelik tertibi engellemek için devletin hiçbir kademesinin harekete geçmediğini söyledi.
 

Dink davasında, kamu görevlilerinin yargılandığı aşamaya nasıl gelindi?

9 yıl önce başlayan ilk duruşmalardan beri bu cinayette ihmali ve katkısı olan kamu görevlilerinin de yargılanmalarını istedik. Duruşma öncesi yaptığımız adalet nöbetlerinde bu kişilerin isimlerini saydık. Hepsi değil ama çoğu, yıllar sonra bu dava içerisinde yargılanıyor. 20 Nisan 2007’de sadece tetikçilerin yargılandığı bir dava başladı. Adaletle adeta alay edilmişti. Biz buna, “Müsamereye son verin” ve “Öldür diyenler yargılansın” diye tepki gösterdik. Çünkü bu dava sadece birkaç tetikçinin yargılanıp ceza almasıyla kapatılacak bir dava değildi. 5 yıl süren yargılama 17 Ocak 2012’de skandal bir kararla sona erdi. Kararı veren mahkeme, “Cinayetin arkasında örgütlü bir yapı yok” dedi ve yalnızca tetikçilere ceza verdi. Hatta tahliyeler oldu. Daha sonra bu karar bozuldu. 14 Eylül 2010’da AİHM, Dink’in can güvenliğini sağlayamadığı ve adil bir yargılama yapılmadığı için Türkiye’yi mahkum etti. 

16 Eylül 2013’te 14. Ağır Ceza Mahkemesinde Hrant Dink cinayetinin tetikçileri yeniden yargılanmaya başladı. Dink cinayetinden sorumlu kamu görevlileri hakkındaki iddianame çeşitli engelleri aşarak 2015 sonunda mahkemeye ulaştı ve davanın yeni bir aşaması başlamış oldu. Böylece 19 Nisan 2016’da kamu görevlilerinin de yargılanmasına başlandı. Duruşmalar 4 gün süren celseler halinde yapıldı. Yıl boyunca 9 celse tamamlandı. Dink davası, kamu görevlilerinin yargılanmasıyla birlikte daha gerçek bir dava haline geldi. Dava kapsamında dönemin İstanbul ve Trabzon emniyet müdürleri, istihbarat başkanları, istihbarat görevlileri, istihbarat daire başkanları ve mülkiye müfettişleri sanık olarak yargılanıyor. Sanıklar cinayetten neredeyse bir yıl önce Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisine sahip olmalarına rağmen engellemedikleri, koruma önlemi aldırmadıkları, bazı bilgileri gizledikleri, cinayetten sonra suçu örtmek için bazı evrakların kaybedildiği, bazısının değiştirildiği suçlamalarıyla yargılanıyorlar.

JANDARMA AYAĞI, CİNAYET ÜZERİNDEKİ PERDEYİ BİRAZ DAHA ARALAYACAK

Davanın önemli bir ayağı da Jandarma. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Dink cinayetiyle ilgili gözaltına alınan, tutuklanan Jandarma görevlileri oldu. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Trabzon ve İstanbul jandarmasından bazı istihbarat görevlilerinin cinayette çok önemli rollerinin olduğuna dair birtakım bulgular ve görüntüler ortaya çıktı. Aslında yıllar sonra ortaya çıkarıldı demek daha doğru olur. Bu bulgular cinayetten hemen sonra da söz konusuydu. Bu gelişmeler, Paralel Devlet Yapılanması denen Cemaat örgütlenmesiyle ilgili davalar başladıktan sonra, 15 Temmuz darbe girişiminin ertesinde yaşandı. Jandarmalarla ilgili soruşturma henüz davaya yansımadı. Jandarma ayağının da bu davayla birleştirilmesi Dink cinayeti üzerindeki karanlık perdenin biraz daha aralanmasını sağlayacaktır. Bugün devlet mekanizmaları içinde özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ortaya dökülen derin bir çatlak var. Bu kapışmanın içerisinde Dink davasını da kullanmak ve bütün sorumluluğu “FETÖ” diye anılan kesime yıkma gayreti var. Davadaki bazı sanıklar bu kapsamda açılan başka davalardan da yargılanıyor. Oysa biz baştan beri bunun bir “milli mutabakat cinayeti” olduğunu söyledik. Adı geçen sanıklar ve yine bu davada adı geçen ama henüz yargılanmayanlar, cinayete giden süreci engellemek için parmağını bile kıpırdatmadı. Dolayısıyla şu veya bu grubun üzerine yıkılacak bir dava değil. Sona gelinen noktada bu cinayetin sorumluluğunu “FETÖ” denilen kesime yıkma olanağı belirene kadar iktidar bu cinayet şebekesini aydınlatmak için fazla bir şey yapmadı. 

DİNK’İ KORUMAK İÇİN KİMSE PARMAĞINI KIPIRDATMADI

Siz hemen her duruşmayı takip edenler arasındasınız. Sanıkların ifadelerinden neler çarptı gözünüze?

Duruşmalar boyunca çarpıcı ifadeler dinledik. Daha önce dava dosyasına yansıyan ifadeler yanında ilk defa duruşmalarda dile getirilenler de oldu. Hrant Dink’in Trabzon’da örgütlenen bir çete tarafından kesin olarak öldürüleceğine dair istihbarat bilgisinin neredeyse 1 yıl önceden İstanbul Emniyetine ve İstihbarat Daire Başkanlığına rapor edildiği anlaşıldı. Hem Jandarma hem de emniyet istihbaratı tarafından baştan beri takip edilen tetikçilerin hazırlıklarının çeşitli devlet kademelerinin bilgisi dahilinde olduğu duruşmalarda yapılan savunmalarda anlaşıldı. Buna rağmen Dink’i korumak için başta İstanbul Emniyeti olmak üzere kimsenin parmağını kıpırdatmadığı bir cinayetle yüz yüzeyiz. Üstelik Dink, 2004’ten beri ciddi tehdit ve linç girişimiyle yüz yüzeydi. Trabzon’daki çete daha önce çeşitli suçlara karışmış ve hatta aralarından birinin suçu örtülerek istihbarat elemanı yapılmıştı.

Cinayet öncesi dönemin Trabzon Emniyet Müdürü iken sonradan İstihbarat Daire Başkanı olan Ramazan Akyürek, savunmasında, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın cinayeti haber veren evrakı yok etmesini kendisinden istediğini söyledi. “Yoksa hepimiz yanarız” demiş. Bu ifade üzerine duruşma salonunda sert bir tartışma yaşandı. Sonraki duruşmada bu konu tekrar gündeme geldi. Ramazan Akyürek, Ankara’ya döndüğünde Cerrah ile yaptığı tartışmayı içişleri bakanı, müsteşar ve emniyet genel müdürüne ve dönemin başbakanına aktardığını anlattı. Bu şunun için önemli; aslında sadece bu davada yargılanan kişiler arasında değil hemen hemen devletin tüm kademelerinde de cinayetle ilgili gelişmeler biliniyor ve bilinmesine rağmen bir şey yapılmamış. Yine geçtiğimiz duruşmada savunma yapan mülkiye müfettişlerinden Şükrü Yıldız, Dink cinayetini araştırdığı İstanbul Emniyetinde bir kısım evrakların değiştirildiğini ve evrak üretildiğini gördüğünü söyledi. Yıldız, bu durum üzerine bir rapor hazırlayarak İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile İstanbul İstihbarat Dairesi Başkanı Ahmet İlhan Güler’in görevden alınmaları gerektiğini yazdığını da söyledi.

ALDIĞI TEHDİTLERE RAĞMEN İSTANBUL DİNK’İ KORUMADI

Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah savunmasında, Dink’in öldürüleceğine dair Trabzon’dan gönderilen istihbarat raporunu görmediğini ifade etti. Ancak şöyle bir durum var, Dink cinayet öncesindeki süreçten itibaren zaten tehdit ediliyor. Irkçı gruplar Agos’un önüne kadar gelerek tehditler savuruyor. Hrant Dink’in 301. maddeden yargılanması sürecinde Şişli’deki mahkeme salonunda ona ve yakınlarına yönelik saldırıya varan girişimler var. Bütün bunlar İstanbul’da oluyor. Basına da yansıyor. Dink’in kendisi de nasıl bir tertip ve tehditle yüz yüze olduğunu defalarca yazdı. Cerrah’ın bu gelişmelerden haberdar olmaması mümkün değil. Bütün bunlara rağmen cinayeti engellemek için hiçbir şey yapılmaması kamu görevlilerinin yargılandığı davanın ana konusu.

Trabzon kaynaklı hazırlanan tertip bir yana, esas cinayetin işlendiği İstanbul’da dönemin emniyet sorumluları, MİT bölge görevlileri, Vali, Bakanlık ve devletin neredeyse bütün mekanizmaları bütün bu süreçten bilgi sahibiyken Dink’i korumak için tedbir almamış. Üstelik kesin olarak öldürüleceği bilgisine de sahipler. Hatta bir duruşmada mahkeme başkanı Cerrah’a “en azından Dink’i bir toplantıya çağırıp durumun ciddiyetini kendisine söyleseydiniz belki kendini korumaya çalışırdı” dedi. Tabii sanıkların bütün bu ihmallere ilişkin savunmaları var. Uzun uzun istihbarat prosedürlerini, emniyet yönetmeliklerini, koruma prensiplerini dinledik. Olan biten her şey mevzuata uygun kılınmış. Her biri “Ben şu kadar yıldır devlet hizmetindeyim” diye söze başlıyor. Ama hiçbiri cinayeti engellemek için hareket etmemiş. Bir yandan da Trabzon’dakiler İstanbul’u, İstanbul’dakiler Trabzon’u ve Ankara’yı, Ankara’dakiler İstanbul’u suçladılar. O yüzden Hrant’ın Arkadaşları olarak adalet nöbetlerinde “Hepiniz oradaydınız” dedik.

Duruşmadaki ifadelerde cinayetin jandarma boyutuna değinen sanıklar oldu mu?

Evet oldu. Dink avukatları buna sık sık vurgu yapıp soru yöneltiyor zaten. 19 Aralık’ta yapılan son celsede dönemin Mülkiye Müfettişleri Şükrü Yıldız ve Mehmet Ali Özkılınç savunma yaptı. Şu anda FETÖ soruşturması kapsamında tutuklu olan bu müfettişlerden Mehmet Ali Özkılınç, Devlet Denetleme Kurumu üyesi ve doğrudan dönemin cumhurbaşkanı tarafından bu göreve atanmış kişilerden biri. Şükrü Yıldız ise çok tecrübeli bir mülkiye başmüfettişi. Yıldız ve Özkılınç, Dink cinayetinden hemen sonra hem Trabzon’da hem de İstanbul’da idari incelemede bulunmuş iki isim. Bilindiği gibi yardımcı istihbarat elemanı Erhan Tuncel, Dink’in kesin olarak öldürüleceği bilgisini vermiş, ardından bu istihbarat İstanbul Emniyet Müdürlüğüne ve İstihbarat Daire Başkanlığına rapor edilmişti. Yıldız ve Özkılınç rapor edilen bu yazınının gereğinin yapılıp yapılmadığının peşine düşüyor. İki müfettişin savunmaları sırasında jandarma mevzusu özellikle gündeme geldi. Savunmaları sırasında ikisi de, Trabzon jandarmasında inceleme yapmak istediklerini fakat bırakın sağlıklı bir incelemeyi, jandarma binasına bile giremediklerini söylediler. Jandarmaya girebilmek için iki jandarma müfettişi bunlarla birlikte görevlendiriliyor ve ancak ondan sonra jandarmalara sorular sorabiliyorlar. Fakat yine her aşamada engelleniyorlar. Kimse bilgi vermiyor. Hatta Dink cinayetini gerçekleştiren tetikçilerin örgütlendiği Pelitli Mahallesi’nde, “Birtakım kişiler size soru sorarsa onlarla görüşmeyin” anonsları basına da yansımıştı. Hal böyleyken jandarmalarla görüşmelerinde hiçbir olumlu sonuç alamıyorlar. Jandarma Komutanı Ali Öz’ün görevden alınmasını istiyorlar. Bu da yapılmıyor tabii. Daha sonra o jandarma görevlilerinin bir kısmının birbirine düşmesi neticesinde bazı şeyler ortaya çıkıyor.

HEYETİN DEĞİŞMESİ DAVANIN GİDİŞATINI OLUMSUZ ETKİLER

Sanık savunmalarında sona yaklaşılırken heyet başkanı ve bir üyenin görev yerinin değiştirilmesi davanın gelişimini etkiler mi?

Son yılların en önemli davası bu. Çok geniş kapsamlı ve hâlâ da genişlemesi mümkün olan bir dava. Binlerce sayfadan oluşan dosyanın, çok sanıklı ve sanıklar arasında ilişkilerin olduğu böyle bir davaya heyetin tam anlamıyla hakim olması da kolay değil. Fakat dava sürecinde savcının, heyetin sıkça değiştiğini gördük. Neredeyse her celse kürsüde başka bir hakim görüyoruz. Bir önceki duruşmada da davanın hakimlerinden biri duruşma arasında “paralel yapı operasyonu” ile ilgili gözaltına alınmıştı. Sonunda heyet başkanı da değişti. Bu değişikliklerin davayı olumsuz olarak etkilemesinden endişeliyiz.

Peki bundan sonra ne olacak?

Mevcut sanıklar açısından artık sona geliyoruz. Fakat tutuklanan jandarmalarla ilgili dosyanın da bu davaya ekleneceğini düşünüyoruz. Heyet başkanı da daha önce böyle bir beklentilerinin olduğunu ve o nedenle duruşmaları sıklaştırdıklarını söylemişti. Dink’i anacağımız hafta, 16-17-18-20 Ocak günlerinde yapılacak celsede kendini en sona bırakmayı tercih eden Ali Fuat Yılmazer’in savunma ve sorgusu yapılacak. O bu davanın en önemli sanıklarından biri. Daha sonra tanıkların dinlenmesine geçilecek. 9 yıldır bu dava sürüyor ve hâlâ bu davanın neresindeyiz onu söylemek zor. Jandarma davası bu davayla birleştirilirse, baştan beri haykırdığımız talebimiz kısmen gerçekleşecek. Ancak günün ortamı, sonuç almaya yönelik sağlıklı bir yargı sürecine dair umut beslemeyi zorlaştırıyor. Hrant’ın Arkadaşları olarak biz bu davayı sonuna kadar takip etmeye devam edeceğiz. Dink’i öldüren tetikçilerden, cinayeti planlayanlara, katillerle iş birliği yapan, cinayeti önleyebilecekken parmağını bile kıpırdatmayan kamu görevlilerine ve bütün bu süreçte sorumlulukları olan bürokratlara, siyasetçilere kadar bütün sorumlular yargı önüne çıkmadan bu dava bitmeyecek.19 Ocak Perşembe günü saat 14.30’da Osmanbey’de Agos gazetesinin önünde, vurulduğu yerde Hrant Dink’i anacağız. On yıl oldu Hrant yok. Onu çok özlüyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Savaştan zarar gören Gazze evine güzellik taşıdı

SONRAKİ HABER

Bahreyn, idamlar ve olası sonuçları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...