5 Haziran 2012 09:49
Mukadder Bayramoğlu

Doğdukları, büyüdükleri yerlerden her sene kopup bir yere gitmenin acısını yaşarlar. Ne çare. Yoksulluk ateşten gömlek çünkü; doyurulması gereken boğazlar var. “Allah deldiği boğazı aç bırakmaz” laflarıyla olmuyor bu. Çalışmak lazım, öyle ya da böyle. Bahar geldi tüm güzellikleriyle ama Antep’in arka sokaklarında, yanı başımızda, sessiz ama hüzünlü hazırlıklar var. Göçe hazırlanma zamanıdır bahar onlar için. Ekmek parası için düşülecek yollara, ulaşamadan trafik kazalarında ölecekler belki. Önceleri Çukurova yanıtını alırdınız “nereye?​” sorusuna. Şimdilerde öyle değil, şehir şehir gezmekteler üç kuruş için. Konargöçer oldular yedi iklimde.
Göçe hazırlık süreci emek ister, ustalık ister. Yapılan hazırlıklar, gidilecek yerlere göre değişir. Gittikleri yerlerde tarla başında yapılmış tek gözlü dam verilecekse hazırlık ona göre... Yok, eğer çadır kurulacaksa çadırlar elden geçirilir. Kadınlar çuvaldızla çadırı dikerken inceliklerini sıralarlar size hazırlığın. Sandıklara kırılmayacak kap kacak yerleştirilir özenlice. Yere sermek için naylon hasırlar tercih edilir, yıkanması kolay olsun diye. Yatakların kılıflarının koyu renkli olmasına dikkat edilir. Çünkü kazanlarda su ısıtılıp elde yıkanacaklar. Zamanları yok beyazlarla uğraşmaya.
Doyasıya oturamadıkları evlerini birilerine emanet ederken, tembih üzerine tembih ederler eşe dosta. Damda saksılardaki çiçeklerin sulanması, evin havalandırılması… Çok iş var çok, hazırlık yapan kadın için. Güveler yemesin diye yatakları evler naftalinlenecek, farelere karşı faklar yerleştirilecek. Bu konup göçmede de her zaman olduğu gibi yine kadının sırtında olacak bütün yük. Bu çalışmaların karşılığı nedir dendiğinde, “gözümüz görür, elimiz görmez.” derler. “Ne kadar kazanırız, kazancımız nereye gider bilmeyiz” cevabına başka birinin “karın tokluğuna” cevabı kahkahalara karışır. Kahkahaları gözleri kadar hüzünlü.
Nerden bilecekler en fazla sömürülenin mevsimlik işçi kadınlar olduğunu. Gitme zamanı yaklaşınca büyükler ziyaret edilip helallıklar istenir. Borçlar rica minnet ertelenir. Okullar ziyaret edilip izinler istenir. Burada da kız çocukları payına düşeni alır. Yakın akrabalar varsa erkek çocuklar okul bitene kadar onlara emanet edilir. Kızlar anasının dizinin dibinde olmalıdır diye beraber götürülür.
Ya genç kızlar? Yok mudur onların hayali? Anasına yardım ederken ağlamaklı gözlerle “her yıl aynı. Gel hazırlık, git hazırlık. Ömrüm göçe hazırlanmakla mı geçecek? Doğru dürüst arkadaşım yok. Altı ay buradaysak, altı ay dışarılarda” sözleriyle devam ederken anadan yer azarı. Susup kalır, anası “sabır” der çünkü. Bu coğrafyada kadına sabır öğütlenmiştir. Ama yine de genç kızlardan konuşanlar olur. Kızgındırlar çünkü, televizyondaki görüntülere. “Bizim neyimizi çekerler, çingene gibi konargöçerliğimizi mi?​” çingeneleri aşağıladığının farkına varmayarak. Ayrılık vakti geldiğinde şehrin uyuduğu vakitlerde usulca uyandırılan çocuklarla beraber, sessizce akıp giderler yanı başımızdaki sokaklardan. Ve duyan olmaz, o kadınların çaresiz sesiz çığlıklarını…  

Evrensel'i Takip Et