05 Haziran 2012 09:42

“Kürtaj cinayettir” demek cinayettir!

Bundan 3762 yıl önce, Irak sınırında, Fırat Nehri’nin kıyısında, Babil denilen şehirde Kral Hammurabi buyuruyordu, “Kürtaj cinayettir” diye. Aradan geçen binlerce yıl boyunca ne Hammurabi’nin sesi kısıldı ne de kadınların istemedikleri hamilelikten kurtulma çabaları bitti. Yoksulluk, tecavüz, çocuk gelinlik, kıtlık, s

“Kürtaj cinayettir” demek cinayettir!
Paylaş
Fulya Alikoç


Gözden ırak, yasadan ırak
O zamandan bu zamana kürtaj meselesinin ana tartışma ekseni, “fetus”un bir canlı ya da insan olup olmadığıydı. Antik Yunan’da bazı filozoflara göre fetus doğana kadar insan sayılmıyordu, bazılarına göre ise, örneğin Aristotales’e göre, embriyo hareket edip hissedebildiği andan itibaren insan olarak kabul ediliyordu. Kürtajın kati suretle yasak olduğu Roma İmparatorluğu’nda ise efendilerinin “piç”lerine hamile kalan binlerce köle kadın ölüm korkusuyla bebeklerini düşürmek için zehirler içip ölümü başka şekilde kucaklıyordu. Gözden ırak, yasadan ırak… Ortaçağ skolastik düşüncesi kürtajı “kasten cinayet” olarak tanımlarken derebeylerinin, rahiplerin “hamile bıraktığı” yoksul köylü kadınlar kiliselerin arka bahçelerinde canları pahasına bedenlerini bu “günahlardan” arındırmaya çalışıyorlardı. 15. yüzyıl Cadı Avlama El Kitabı’nda yoksul kadınların çaresizlikle başvurdukları kürtaj yapan ebe kadınlar cadılıkla suçlanıyordu. Hindistan’da ise bir kadının kendisinden üç kast yukarıda olan bir erkeğin tohumlarını koruma yükümlülüğü karşısında bu “görev”den kurtulma girişimleri acımasızca cezalandırılıyordu. İslam dünyasında da “ekilip, biçilip, sürülen” kadın rahmi “Allah vergisi” olanı korumakla, erkeğin soyunun devamlılığını sağlamakla yükümlüydü. Birçok ayet ve hadis bu şekilde yorumlandı ve tarih boyunca doğum kontrolü uygulayan ve hamileliğine son veren kadınlar ölüm cezasına varan cezalarla kamuya açık bir ibretlikle cezalandırıldılar.

Ücretsiz sağlık hizmeti
Tüm bu “caydırıcı” yaptırımlara karşın kadınlar yoksulluk ve ataerkil baskının cenderesinde istenmeyen gebeliği durdurmanın yollarını hep buldular, yüzbinlercesi bunu canıyla ödedi. Dünya tarihinde kadınları bu cendereden kurtaran ve kürtajı ücretsiz bir sağlık hizmeti olarak devletin yasal güvencesine alan ilk devlet Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği oldu. 1917 Ekim Devrim’inden hemen iki gün sonra boşanma hakkına kavuşmuş olan kadınlar, tüm ülkede bir doğum kontrol yöntemi olarak kürtaj hakkını tartışmaya açtılar. Feodal ve burjuva aile bilincinin hala ayakta olduğu ve hala dini öğelerin olanca etkinliğini sürdürdüğü bir ortamda “sürekli olarak hamile kalıp çocuk doğuran kadınların toplumsal ve ekonomik olarak erkeklerle eşit olamayacağını ve hatta her hamile kalındığında çocuğu dünyaya getirerek istedikleri gibi bir aileyi asla inşa edemeyeceklerini” savundular. Üç yıl süren tartışmalar sonucunda, 1920’de, kadın ve erkek arasındaki gerçek eşitliğin sağlandığı toplumsal koşullar ve burjuva ideolojisinin kadın üzerine dayattığı köleliğin sona erdirildiği Sosyalist aile (“Sovyet Ailesi”) oluşturulana kadar kürtaj hakkı yasalaştırıldı. Böylelikle illegal yöntemlerle hamilelikten kurtulmayı deneyen birçok kadın ataerkil evlilik boyunduruğu olmaksızın kendi kararları doğrultusunda ve herhangi bir ücret ödemeksizin hamileliklerini sonlandırma hakkını kazandılar. Nitekim, bu kürtaj hakkı geçici olarak kabul görmüştü ve “kürtaja gerek duyulmayan toplumsal koşullar oluşana dek” yasal olarak kalacaktı. 1936’da hem bu toplumsal koşulların oluştuğu düşünülerek hem de nüfus artışındaki düşüş kaygısıyla kürtaj belirli koşullar dışında yasaklandı. Bu duruma rağmen kadınların yeniden illegal kürtaj yöntemlerine başvurması ve bunun kadın ölümlerine sebep olması kürtajın 1955 yılında yeniden yasallaşmasını zorunlu kıldı.

Kürtajın ve kürtaj hakkının buna en yakın tarihte yasallaşması Japonya’da gerçekleşti. 1948’de sadece kadının sağlığı tehlike altındaysa 22 haftaya kadar izin verilen kürtaj hakkı, 1949’da yasal bir otoritenin onayına tabi olarak, 1952’de ise yasal otoriteye tabi olmaksızın sadece kadının ve kürtajı uygulayacak olan cerrahın arasındaki özel bir karar olmasına kadar genişletildi.
Dünyanın geri kalanı ise bu süreci çok daha geç yaşadı. 1960’lı yıllarda, hem Hitler faşizmine karşı gelişen insan hakları ve özgürleşme hem de savaş karşıtı hareketlerin dünya çapında yaygınlaşması ve bunlara paralel olaraktan kadın hakları örgütlerinin ve feminist hareketin politik olarak hızlı gelişimi kürtaj hakkı mücadelesini sokaklara taşıyıp görünür kıldı. Kürtajın sembolü haline gelen askılıkları alıp politik ve yasal organların kapısına dayanan kadınların mücadelesi İngiltere’de 1967’de, ABD’de ise 1973’te sonuç verdi.
Ne Japonya’da, ne Rusya’da, ne Çin’de, ne İngiltere ne de ABD’de… Dünyanın hiçbir yerinde kürtaj tartışması sonlanmış bir tartışma değil. Özellikle son yıllarda yaşanan uluslararası düzeydeki muhafazakarlaşma politikaları, kadınların yüz binlerce ölü vererek ve on binlercesinin mücadelesiyle edindiği bu hakları ellerinden almaya çalışılıyor. Kimi yerde gebeliklerine son veren kadınlar hala öldürülüyor, kimi yerde yasal kürtaj klinikleri taşlanıyor, kimi yerde bir başbakan 3762 yıl öncesinden gelen bir gericiliğin sesi oluyor. Ama kadınlar susmuyor: “Kürtaj cinayettir” demek cinayettir!

ÖNCEKİ HABER

MİT: Yeşil jandarma personeliydi

SONRAKİ HABER

Hayvanları Koruma Kanunu’na itiraz var

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...