18 Aralık 2016 00:17

Zaten hep seferber Murtaza

Nuray Sancar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seferberlik çağrısını Evrensel Pazar’a yazdı.

Paylaş

Nuray SANCAR

Goben ve Breslau isimli Alman zırhlılarına Türkçe isimler takıp güya kamufle ederek Karadeniz’e açılmalarına izin veren Osmanlı aklı, bu zırhlılar Ruslar tarafından topa tutulduğunda Birinci Dünya Savaşı’na kamuflaşsız dahil olmuştu. İlan edilen seferberlik 1914’ten önce o cepheden bu cepheye koşarak zaten yorulmuş Anadolu çocuklarının, bir dört yıl daha ateş hattına gönderilmesi anlamına geliyordu. Almanlar yüzünden savaşa giren sonra da “Almanlar yenildiği için yenilmiş sayılarak” Misakı Milli’ye çekilen halk, Osmanlı’dan arta kalan toprakları kurtarmak için son bir hamleyle Kurtuluş Savaşı’nı da kazandıktan sonra onlarca yıl seferberlik lafını duymadı bir daha.

Duymadıysa da Türkiye’de inkılaplar, devlet eliyle düzenlenen kampanyalar, Çalıkuşlarını ve imamları Anadolu’ya göndermek için başlatılan aydınlanma atılımları da aslında bir tür seferberlik sayılabilirdi. Yeni devletin makbul vatandaş yaratma projeleri yoğun bir kitle ajitasyonu ile sürüyordu.

DEVLET GELENEĞİNİN DEVAMI

Bugün yine bir Kurtuluş Savaşı döneminde yaşandığı ön kabulüyle muhtarların önünde ilan edilen seferberlik böyle bir devlet geleneğinin devamı sayılır. Bu ilanın Beşiktaş katliamının ertesinde, Halep’teki savaş yüzünden düveli muazzamanın birbirine girdiği günlerde ve Başkanlık sisteminin kağıt üzerinde son şeklini alacağı Anayasa taslağının tartışıldığı sıralarda olması, zaten kaygı içindeki kamuoyunun sinirlerini iyice gerdi.

Konsolosluklar muhtemel bir saldırının istihbaratını günlerce önce yurttaşlarıyla paylaşarak uğranılmaması gereken yerleri bir kez daha işaret etmişken, 10 Ekim dava dosyasında avukatlar istihbarat açıklarını yakalamışken, 15 Temmuz darbe girişimi çok önceden sağır sultanlar tarafından bile duyulmuşken vb. bütün bu badirelere pek hazırlıksız ya da “olsun da görelim” diye yakalanan devletin karnesi bugünlerde kırıklarla dolu. Hal böyleyken muhtarlara istihbarat örgütünün kadrolu elemanı olarak muamele edilmesi; terör örgütleriyle mücadelede görev biçilmesi; üstüne üstlük “hangi evde kim var, takip edin!” emri verilmesi elbette hayra alamet değil. İstihbarat bilgilerinin kaale alınmadığı koşullar bilgi yerine gıybetin, hukuk yerine dedikodunun, komşunun komşuya, muhtarın sakine kininin tek güvenlik kriteri haline geldiği; intikamın hukukun yerine geçtiği ortamı yaratır.

Bu durum yeni midir? Hayır. Böyle bir seferberlik alemi Türkiye’de çoktan aklıselimle yer değiştirdi. Yüzde elli, evde zor tutulduğu günleri bir hayli geride bıraktı!  

Ama mesele yüzde ellinin, en azından en militarist heveslilerinin bir işaretle sokaklarda gösteri yapar hale gelmesinde değil. Bir bakan televizyonda “hamile kadınlar sokaklarda dolaşmasın” dedikten sonra Manisa’da parkta dolaşan bir hamileyi döven; nöbetten dönen hemşireyi otobüste tekmeleyen; kendinde onun bunun kıyafetine, duruşuna karışma hakkını gören; yandaş televizyonlarda bilirkişi niyetine küçük yaşta kız çocuklarıyla evlenmeye fetva çıkaran sonra da bu fetvanın Meclis’e istismar yasası kılığında gelmesine önayak olan adamlar devlet imkanıyla yurttaş mobilizasyonunun teşvik edildiği ortamın ürünleridir. Onlara sokakta olmasa evde, parkta olmasa okulda, işyerinde hemen her yerde rastlamak mümkün. Kürsülerden, alanlardan, televizyonlardan veya gazete köşelerinden yapılan ajitasyonla şekillenmiş böyle bir kesim zaten seferberlik halinde. Oradan öğretilenleri uyguluyor sonra da cezadan kurtulmak için mahkemede “bayrağı yırttı, Cumhurbaşkanımıza hakaret etti onun için öldürdüm” diyebiliyorlar.

Bakınız; 15 yaş grubundaki öğrenciler iki aşamalı problem çözmekte, neden veya niye diye başlayan soruları yanıtlamakta zorlanıyorlarmış. OECD ülkeleri arasında Türkiye’nin sonlarda geldiği PISA eğitim raporunda yazıyor bu. İmam Hatiplerden Fen liselerine kadar uzayan bir skaladan soru yöneltilen gençler bu testlerde açıkça çuvallamışlar. “Kininin dininin Neslini yaratma” seferberliği başladığında, Fatih projesi bağlamında dağıtılan tabletlerle ilimde ve fende ülkemizi ileriye taşıyacak Asım’lardı bunlar. Birkaç sene içinde kayıp nesil haline geldiler. Çalışabilir genç işsiz sayısı yüzde 30’ları zorluyor. Bu proje eğitimi çökertmiştir orası ayrı ama  “Ben daha çok, okumamış cahil kesimin ferasetini güveniyorum” diyen Prof. Bülent Arı YÖK’e atanarak ödüllendiriliyorsa ilmin ve fennin iktidara sadakate bir sıfır mağlup olması yumurta-tavuk problemini çetrefilleştirmiştir. Zaten cehalet prim yaptığı için mi bu laflar söylenebilmiştir,  bu lafları söyleyenler kurumları yönettiği için mi cehalet artmıştır ölçmek zor. Ancak her halükarda  devlet partisine yaslanmanın başka hiçbir meziyet gerektirmemesi, dirsek çürütmekten daha itibarlı hale gelmesi normalleşmiştir.

PISA testi çözen gençler doğduklarından beri memleketin dört tarafının üst akılla, dış mihraklarla, lobilerle, terör örgütleriyle vb çevrili olduğunu işitiyor ve bunlara karşı mutat aralıklarla seferberlik halinde olan bir yönetim altında yaşıyorlar. Onlara “neden” diye sorulsa buna verecek bir yanıtları olmayacaktır; her gün bir şeye karşı seferberlik dışında bir hayatı tahayyül edemedikleri için de bu soruyu kendilerine zaten sormayacaklardır. Gençlere bu hayatta, milli ve yerli bir yurttaş olabilmek için üç kuruşluk asgari ücrete talim ederken bile, olmayan dolarları bozdurma kampanyasının canı gönülden militanlarına katılma rolü düşüyor.

SEFERBERLİK SADECE SAVAŞ KAVRAMI DEĞİL

Demek ki seferberlik devlet nezdinde sadece savaşla ilgili kavramlardan biri değil. Seferberlik, sayesinde yurttaşın istenildiği kıvamda şekillendirildiği bir vasat. Hiç durmadan süren ajitasyonla biçimlenen partizan, bazen evdeki/sokaktaki kadını cezalandıran aslan terbiyecisi, bazen sosyal medyada beğenmediği görüşleri püskürten bir küfürbaz, mahallenin bekçisi, okulun muhbiri ya da işyerinin trafik polisi kılığına girebiliyor. Böyle hazıroldaki yurttaşlar topluluğundan her kampanyaya muhkem, amade bir halk yaratmaya yarayan seferberlik politikalarının Orhan Kemal’in Bekçi Murtaza’sından daha vahim profiller üreteceği ise açık.

Devletin yüksek katlarından gelen “intikam” seslerinin, çok çabuk bir araya gelebilen Bekçi Murtazaları nasıl linççi bir topluluğa dönüştürdüğünü pek çok kez gördük. Onun için yurttaş yurttaş olarak kalsın, terörle mücadele filan gibi büyük işlere, intikam sloganlarıyla davet edilmesin. Bu kadar seferberlik yeter!

ÖNCEKİ HABER

Suriye savaşında en büyük hataları ABD ve Türkiye yaptı

SONRAKİ HABER

Savaşa koşan ülke

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa