04 Aralık 2016 06:33

Franco’nun ölüm mangaları

Ercüment Akdeniz, Franco'nun ölüm mangalarının katlettiği Federico Garcia Lorca’yı yazdı.

Paylaş

Ercüment AKDENİZ

Güneş batar, sayısız uyumlu renk çağlayanları, Sierra’dan şehre, tepelere iner... Ve müzikli renkler ses dalgacıklarına karışır... Her şey; melodi, asırlık elem hıçkırıklarla inler...”(1)

Federico Garcia Lorca’ya ait bu dizeler, İspanyol şairin doğup büyüdüğü ve tutkuyla bağlandığı Granada’yı anlatır. Ne ilginçtir ki; şehrin yüksek kayalıklarıyla Viznar düzlüğündeki o yerde, gün gelir Lorca vurulur! 

‘ÖLÜM YÜRÜYÜŞÜ’NDE... 

“Colonia” yani koloni, eski bir okuldan devşirme askeri karakoldu. Orada, Franco’ya bağlılık yemini etmiş askerler ve falanjistler(2) işkence seanslarına birlikte katılıyordu. Yıllar sonra İngiliz gazeteci Ian Gibson’a konuşan tanıklar, Colonia’da ucu küçük bıçaklarla çevrili gürzler, kerpeten benzeri kıskaçlar gördüklerini söylediler. Elbette Gibson’a konuşanlar işkence seanslarına katlanamayıp kendini bir şekilde dışarı atanlardı. Böğürtü ve çığlıklara gülerek küfür sallayanlar ise Franco’nun koruma şemsiyesi altında çoktan sırra kadem basmışlardı.      

“Lorca’nın Öldürülüşü”(3) isimli kitabında Ian Gibson, ünlü şairin öldürülmeden önce Colonia’ya getirildiğini yazar. Lorca infaz edilmeden önce, birkaç gün burada alıkonmuştu. Ve sonra binlerce masum insanın can verdiği “paseo”ya yani ölüm yürüyüşüne çıkarılmıştı. Bu saatten sonra final belliydi artık; zira tıpkı diğer kurbanlar gibi Lorca da bir şafak vakti kurşuna dizilecekti.

Lorca’nın kemikleri, Gibson’un çabaları ve yapılan kazılara rağmen -günümüze gelene kadar- bulunamadı. Fakat Viznar’da yaşanan o infazın peşine düşülmese ve Lorca gibi ünlü birisi bu arayışa vesile olmasaydı eğer; orada kurşuna dizilen 200 masum ve isimsiz insanın yattığı toplu mezar belki de hiç bulunamayacaktı. Mezarcıların ve Viznar tanıklarının anlattıkları korkunçtu: İşin kolayına kaçan kazıcılar/taşıyıcılar kendilerine balçık bir alan seçmişler; enselerinden vurulmuş halde birbirine bağlanmış cesetleri topluca oradaki çukura gömmüşlerdi.  

İngiliz yazar Gibson’un, Lorca’nın ölümü üzerinden başlattığı titiz araştırma onu aynı zamanda Granada ve çevresinde gerçekleştirilen diğer toplu infazlara da götürmüştü. Bilanço en iyimser verilere göre şöyle çıkmıştı:

- Granada ve civarı: 4500
- Guadix, Loja ve Baza’da: 1500
- Sahil şehirleri Motril, Saobrena ve diğer kentlerde: 1000
- Eyalete bağlı diğer şehir ve köylerde ise: 2000

Bilançonun özeti, eyalet toplamında en az 9 bin kişinin kurşuna dizildiğini söylüyordu. Franco’nun resmi ya da illegal infaz mangaları Madrid, Burgos ve Barselona’da 1943’e kadar sistematik olarak kan döktüler. Barselona, Kordoba, Sevilla ve Malaga gibi rejime direnen kentlerdeki ölüm oranları ise Granada’yı 10’a katlıyordu. Araştırmacılar, İspanya genelinde katledilen kurbanlar için 600 bin ila 1 milyon arasında muhtelif rakamlar veriyordu.

BİR ÇİNGENE BALADI

“...Milliyetçiler yıldırma hareketini başlattıklarında Granada’ya da girdiler ve kızılların yaptıkları maymunluklar karşısında; çocukların ahlakını bozanları, tanınmış cinsi sapıkları toplayıp kurşuna dizerken ölçüyü kaçırdılar.”

Faşist katliamları yumuşatarak propaganda etmek isteyen sağcı Anglosakson basın bu tip haberleri sıklıkla veriyordu. Onlara göre “tanınmış cinsi sapıklar”dan biri de hiç kuşku yok ki Federico Garcia Lorca’ydı! Çünkü şiirin, tiyatronun, piyanonun ve baladın ustası Federico bir eşcinseldi. Ve tıpkı bütün komünistler gibi eşcinseller de kurşuna dizilmeliydi. Sadece “ölçü kaçırılmazsa” yeterdi ve sağcı basına göre bütün mesele bundan ibaretti! Lorca’nın faşist mangalar tarafından katledilişini gizlemek için çeşitli rivayetler ortaya atanlar, buna bir “eşcinsel kışkançlık hikayesi” de eklediler. Fakat bu yalan fazla tutmadı. 

Öte yandan Garcia Lorca tevkif edilişinin hemen öncesinde falanjistlere katılan eski bir dostunun evine saklanmıştı. Buradan hareketle onu “kızılların” öldürdüğüne dair yalan propagandalar da yürütülmedi değil. Bütün bu ucuz hikayeler bir yana; Lorca gerçekten de bir halk ozanıydı ve İspanya’nın çilesini anlatırken etrafında sadece sosyalist ve demokratlar değil ama aynı zamanda milliyetçi sağcılar da toplanmıştı. Bu Lorca sempatizanı isimlerden bir bölümü sonradan falanjist harekete katılan eski CEDA(4) taraftarlarıydı. Onun şiire döktüğü baladlardan kendine milliyetçi hazlar çıkaran sağcıların sayısı hiç de az değildi. Ne ki yapılan araştırmalar, Lorca’nın saklandığı evde bulunup alınışı ve hakkında infaz kararının verilmesinde -en yakın çevresiyle birlikte- en üst mercilerin etkili olduğunu gösteriyordu. Zira Gibson’un aşağıda verdiği Lorca şiiri, Franco ile birlikte bütün falanjist fanatikleri çileden çıkaracak cinstendi:

Sivil Muhafız Baladı:
Karadır atları, kapkara
Nalları da kapkara demir.
Pelerinlerinde parıldar
mürekkep ve mum lekeleri.
Ağlamak nerede onlar nerede
hepsinin de kurşundan beyni.
Yoldanağrı çıkageldiler
gönülleri cilalı deri.
O çılgınlar, o gececiler
boğarlar geçtikleri yeri
zamk karası bir sessizliğe 
ve bir dehşete kum incesi...

Şiir, 1844 yılında İspanyol asimilasyonunu reddeden çingeneleri ve buna kanlı bir taarruzla yanıt veren krallığın “Sivil Muhafızlar”ını anlatıyordu. Şiirin İspanyol sağında yarattığı rahatsızlık mahkeme koridorlarına taşınıyor ve hakkında hakaret davası açılan Lorca, kendisini dava eden kişi için “kellemden daha azına razı olmuyor” diyordu.

Lorca; acıları, hüznü ve isyanıyla bir çingene baladıydı ve falanjist kafalara göre onun da sonu çingeneler gibi olmalıydı! Lorca cinayetinin yalın ve gerçek özeti işte buydu. 

İSPANYA’NIN KANI

16 Şubat 1936’da gerçekleşen seçimlerden zaferle çıkan Cumhuriyetçiler, iktidarlarının çok değil sadece 5 ay sonra ve üstelik faşist bir kalkışmayla ezileceğini ne kadar öngörebilirlerdi?  Bugünden geriye doğru bir tarih sorgulaması yapmak gerçekten zor. Fakat 18 Temmuz’da Franco’nun başlattığı “Yıldırma Hareketi”nin son günlere doğru bağıra bağıra geldiğini de teslim etmek gerek. 

Gibson’ın araştırmaları bize; sermaye ve gericilikle malül faşist tehlikeyi hisseden işçi ve emekçilerin, özellikle Granada’da barikatlar kurmaya yöneldiklerini gösteriyor. Yine aynı araştırmalardan anlıyoruz ki; paniğe kapılan (ya da kimi zaman gelişmeleri ciddiye almayan) Cumhuriyetçi yönetim çoğu yerde bu tip yönelimlerin önüne geçiyor.

İç savaş patlak verdiğinde “No Pasaran!”(5) diyerek siperlere koşan kitlelerin anısı elbette unutulur gibi değil. İç savaş öncesinden başlayarak art arda gelen hatalar silsilesinin bedeli de öyle! Üstelik bu bedeli sadece dönemin devrimci kuşağı değil, travmatik bir hafıza sarsıntısı yaşayacak olan sonraki kuşaklar da çok ağır ödeyecekti.  

“İspanya’nın kanı” yüzyıla damgasını vuran en acı baladlardan biri olmuştu. Ezilmiş, yenilmiş; büyük bir boğazlaşmadan çoğunlukla sinerek geri çekilmiş devrimcilerin, aydınların, kır ve kent yoksullarının -yıllar sonra bile- Gibson’un sorularını geçiştirerek yanıtlamaları başka nasıl izah edilebilir ki? 

Muhafazakarlıkla post-modern falanjizmin, milliyetçilikle faşizmin, “sol”culukla nasyonal sosyalizmin arasındaki mesafenin her gün biraz daha kapandığı günümüz dünyasında İspanya İç Savaşı tarihsel derslerle dolu; hem ezen hem de ezilenler için...   

1 “İzlenimler ve Manzaralar” kitabından (1918) 
2 İspanya’da büyük toprak ve sermaye sahiplerinin desteklediği ve Franco’nun liderlik ettiği otoriter kralcı faşizm
3 Lorca’nın Öldürülüşü / Ian Gibson /Çeviri: Murat Belge – Cem Yayınları (1976)
4 CEDA: İspanyol Otonom Sağ Görüşlü Grupların Konfederasyonu
5 No Pasaran!: (Faşizme) Geçit Yok!

ÖNCEKİ HABER

Ben miyim günahkar, ey zalim? (Bir robotun isyanı)

SONRAKİ HABER

İhraç edilen akademisyenler mücadelede kararlı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...