02 Aralık 2016 00:37

‘Dumanlı ve Öz’ün kaçışına hükümet seyirci kaldı’

Eski CHP Milletvekili Atilla Kart, 'FETÖ' Çatı Davasını değerlendirdi. Hükümetin, Dumanlı ve Öz'ün yapacağı açıklamalardan kaygı duyduğunu ifade etti.

Paylaş

Tamer Arda ERŞİN
Ankara

‘FETÖ’ çatı davasında Eski AKP Milletvekili İlhan İşbilen’in avukatlığını yapan Eski Parlamenter Atilla Kart,  AKP hükümetinin Gülen Cemaatine üye kritik isimlerin yurt dışına gitmesine bilerek göz yumduğunu iddia ederek, “Hukuksuzluklar dolayısıyla onların hükümete yönelik olarak yapacakları açıklamalardan kaygı duydular” dedi. “Kandırıldık” demenin iktidarın sorumluluğunu ortadan kaldırmadığını belirten Kart, “Yargılamalarda binlerce insan tutuklanıyor ama siyasi ayak yok. Sen bu yapıya, kamu ihalesi vermiş, KPSS kamuya memur alırken ihlal etmişsin, ordu içerisinde terfiler yapmışsın. Hepsi siyasi iradenin onayı olmadan yapılabilecek işler mi?” diye konuştu. Yargı sürecinde de hukuksuzluklar yapıldığını ifade eden Kart, müvekkiline iddianameyi ulaştırmasının “İddianameyi hangi maksatla vermek istediği anlaşılamamıştır” denilerek engellendiğini anlattı. 

Gülen Cemaatine yönelik 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde başlayan yargı sürecinin önemli ayaklarından biri olan çatı davasının ilk duruşması geçtiğimiz hafta görüldü. Davanın tutuklu sanıkları arasında yer alan Eski AKP Milletvekili İlhan İşbilen’in avukatlığını yapan Eski CHP Milletvekili Atilla Kartla konuştuk. 

‘ELİNİ KOLUNU SALLAYARAK ÇIKTI’

Kart, “Davada çatı adı altında çatı uçuruldu, çatı perdelendi” ifadesini kullandı. Davada 73 sanığın olduğunu ancak 7 kişinin tutuklandığını anlatan Kart, “Geri kalanı nerede? Onların çok büyük bölümünün yurt dışına çıkışına hükümet seyirci kalarak gitsinler istedi. Ekrem Dumanlı, Zekeriya Öz elini kolunu sallayarak çıktı. Buna izin verdi çünkü bütün o gerçekleştirilen hukuksuzluklar, dolayısıyla onların hükümete yönelik olarak yapacakları açıklamalardan kaygı duydular. Bunun başka izahı olamaz” dedi. 

‘ADİL ÖKSÜZ NEDEN SANIK DEĞİL’

“Bakın Adil Öksüz, 15 Temmuz sonrası ortadan nasıl kayboldu? 15 Temmuz’dan evvel bu iddianamede adı geçiyor. Hatta Öksüz’ün hava kuvvetleri değil deniz kuvvetleri sorumlusu olduğu ortaya çıktı. Ama çatı davasında sanıklar ve şüpheliler arasında yok. Yani savcılık makamı Öksüz’ü 15 Temmuz öncesinde de biliyormuş. Neden sanık olarak dava açılmadı, şüpheli olarak sorgusu yapılmadı?” diyen Kart, şöyle devam etti: “Bu soruların cevabını verecek olan yargı, kolluk mekanizmaları ve siyasi iktidardır. Daha bu çatı davada kimlerin nasıl kaçırıldığını ve o çatının nasıl uçurulduğunu göreceksiniz. Kamuoyunun daha bilmediği çok şey var. Bu dava hukuki boyutuyla birlikte siyasi bir davadır.”

‘İŞBİLEN’E İDDİANEMEYİ VERMEM ENGELLENDİ’

Kart, avukatlığını yaptığı İlhan İşbilen’e iddianameyi vermesinin ‘İddianameyi hangi maksatla vermek istediği anlaşılamamıştır’ denilerek engellendiğini belirterek, “Sanık neyle suçlandığını bilmiyor. Olabilir mi böyle bir şey. 2016 Türkiyesi’nde halen adil yargılanmayı tartışıyoruz” dedi. 

Televizyonlarda dosyadaki delillerin konuşulmasının son derece vahim olduğunu vurgulayan Kart, “Yetkisi, vasfı olmayan insanlar dosyadaki delilleri konuşuyor. Oradaki insanların deliller hakkında konuşmaya ehliyeti olmadığı gibi dosyadaki delilleri bilemez de. Ama ne oluyor? Herkes kendi konjonktürel konumuna göre tetikçilik yapıyor. Toplumu ajite ederek, kutuplaştırıyor. Bu çok büyük bir yanlıştır” değerlendirmesi yaptı. 

12 EYLÜL’DEN BETER

12 Eylül ve Ergenekon davaları sürecinde de avukatlık yaptığını hatırlatan Kart, “12 Eylül’de sağcı, solcu avukat gidip derdini anlatıyordu. Adalet dört dörtlük tecelli etmiyordu ama müesses (kurulu) bir düzen vardı. Muhatap kurumlar vardı ve bu kurumlar öyle ya da böyle çalışıyordu. Silivri dönemi ise dehşet bir kumpas dönemiydi. O dönemi de yaşadım.  Kuddusi Okkır’dan başlayarak o dönemin hukuksuzluklarını da söyledim. Bugün gelinen nokta 12 Eylül ve Silivri’den de daha vahim bir nokta. Anlatsınlar hangi hukuk düzeninde soruşturma yapılmadan on binlerce insanın görevine son verilir, mal varlığına el konulur. Sadece kişiler cezalandırılmıyor, aileler infaz ediliyor. Gelecek nesillere intikal edecek mağduriyetler yaratılıyor. ”

‘ZEKERİYA ÖZ’Ü SORGULAMANIN ÖZ GÜVENİYLE KONUŞUYORUM’

Kendisinin Gülen Cemaatine karşı yıllar öncesinde mücadeleye başladığını dile getiren Kart, “FETÖ’yü savunmak ayrı bir olay, ‘ben FETÖ mensubu değilim’ diyen insanı savunmak ayrı bir olay. ‘Değilim’ diyeni savunacaksın. Adil yargılanma, savunma hakkı, masumiyet karinesi diyorsak bu ikisini niye birbirine karıştırıyoruz? ‘Değilim’ diyen insanı savunmak avukatın görev ve sorumluluğudur. Benim FETÖ’cüyü savunmam söz konusu değildir. Benim partimin içerisinde bu konular doğru dürüst konuşulamazken, 2005 ve 2006’da ben FETÖ’cüleri dile getirmiş, Zekeriya Öz’leri sorgulamış olmanın  öz güveniyle bunları konuşuyorum” diye açıkladı.  

İddianamedeki çerçevenin genel olarak doğru olduğunu belirten Kart, “Bütün mesele iddianamedeki çerçevenin sanıklara uyarlanması ve şahsileştirilmesinde. Hak ihlalleri yapılıyor. Çerçeve, Cumhurbaşkanının da ifade ettiği ibadet, ticaret, ihanet kavramına uyuyor. Kimler anayasal haklarını kullanarak ibadet ediyor. Bu hak nedir? Din ve vicdan özgürlüğü, girişim, tasarruf, sosyal yardımlarda bulunma hakkıdır.  Kimler yapıyı ticari amaç için kullanıyor, istismar ediyor. Kimler devlet içerisinde illegal bir şekilde yapılanıp, ihanet ediyor. İbadet ayağı anayasal haktır. Ticaret ayağında haksız çıkar, nüfus suistimali gibi olaylar varsa, o bireysel anlamda suçtur. Ama silahlı terör örgütü kapsamına girmez” diye konuştu. 

‘İBADET, TİCARET, İHANET BİRBİRİNE KARIŞTIRILMASIN’

Çatı davasında sanıklar hakkındaki silahlı terör örgütü suçlamasına ilişkin Kart, şunları söyledi: “Silahlı terör örgütü, örgütün kurucu/karar alıcı mekanizmalarında görev ve sorumluluk alan, örgütün suç işlediğini bildiği halde orada kalmaya devam eden kişileri kapsar. İbadet eden, ticaret yapan ve ihanet eden birbirine karıştırılmamalıdır. Bir cemaate sempati duymak suç değildir. İnsanların bağış, sosyal yardım yapması suç değildir. Anayasa’da ve evrensel hukukta düzenlenen din ve vicdan özgürlüğü kapsamı içerisinde-dir. Suç, belli inanç grupları ideolojik olarak ve illegal bir şekilde bir araya gelip, bunu devlet yönetimine taşıdıkları, liyakati dışlayıp ayrımcılık yaptıkları, görev ve yetkilerini kötüye kullandıkları zaman oluşur. Bu illegal bir örgüt yapılanmasıdır, suçtur.” 

‘NİYET OKUMASIYLA YARGILAMA YAPILAMAZ’

Kart, “Araçların; yani eğitim, sosyal yardım, mütevelli heyet faaliyeti meşru araçlarla yapılan çalışmalardır. Hukukun güvencesi altındadır. Araçlar meşru ise sen hükümet olarak, ‘Senin amacın gayrimeşru’ diye yargılama yapamazsın. Amacın gayrimeşru olduğunu gösteren eylem ve faaliyetlerin ortaya konulması gerekir. Sadece niyet okuması yapılarak mahkum edilemez. Hukuki boyutuyla, suçun maddi manevi unsurlarıyla böyledir.”  

‘SİYASİ AYAK HESAP VERMELİ’

Kart, siyasi iradenin Cemaat konusunda hesap vermesi gerektiğini vurguladı. Hükümetlerin, örgütün devlet yönetiminde yapılaşmasını sağladığını, nasıl koruduğunu tarih, yer, zaman vererek dilekçelerle yargıya sunduklarını belirten Kart, “Adalet Bakanı, ‘Bunlara çete diyemezsin, bunlar yiğit insanlar’ diyorsun. 2012 Eylülü’nde dışişleri bakanı olarak ziyaret ediyorsun. 2013 Mayısı’nda dönemin Başbakanı Erdoğan, Amerika’ya giderken gazeteci soruyor ‘Efendim Pelsilvanya’ya gidecek misiniz?’ diye. Yanıt ‘Gökten ne yağar da yer kabul etmez’ oluyor. Bunların hepsi o yapıyı himaye eden, teşvik eden davranışlardır” dedi. 

Kart, “Yargılamalarda binlerce insan tutuklanıyor ama siyasi ayak yok. Sen bu yapıya, kamu ihalesi vermiş, KPSS kamuya memur alırken ihlal etmişsin, ordu içerisinde terfiler yapmışsın. Hepsi siyasi iradenin onayı olmadan yapılabilecek işler mi? Bunların suç olduğu belli” diye konuştu. 

‘KANDIRILDIK DEMEKLE SUÇ ORTADAN KALKMAZ’

“Kandırıldık, milletimden özür diliyorum. Rabbim affetsin” demekle suçun ortadan kalkmayacağını ifade eden Kart, “İnancına göre bunu diyebilirsin ama sen devleti yönetiyorsun. Devleti yöneten ve kamu görevi yapanların adli, siyasi ve anayasal sorumluluğu vardır. ‘Ben yanılmışım’ diyerek bunu geçiştiremezsin. Bu adli, siyasi ve anayasal sorumluluğu takip edecek cumhuriyet savcıları hükümet tarafından kuşatılmış durumda. Anayasal kurumlar askıya alınmış durumda. Anayasa Mahkemesi, Meclis Başkanlığı, Yüksek Seçim Kuruluna bu duyuruları yaptık. Ama anayasal kurumlar işlevini kayıp ettiği için devreye giremiyor. TBMM bile şuanda çalışamaz halde. Yasa yapma yetkisi OHAL kararnameleri ile iktidara verilmiş durumda” dedi. 

‘BANKAYI, YURDU HÜKÜMET TEŞVİKİYLE KURDULAR’

Atilla Kart, 15 Temmuz’un darbe girişimi olduğunun altını çizerek şunları dile getirdi: “Örgütü fiilen yöneten, siyasetten himaye ve iştirak eden (ortak olan) örgütün suç işlediğini bilen ve içerisinde kalan kişiler, örgütün üyesidir, cezalandırılmalıdırlar. Bunun dışında kalarak, ibadet eden insanları buraya katamayız. Çünkü hükümet banka kurmalarını teşvik etti, okul, yurt açmalarını sağladı, gazete, televizyon kurmalarını destekledi. Sade bir vatandaş ne der? ‘Ya benim devletim bunlara sahip çıktığına göre benim buralara gitmemde bir sakınca yok’ der. Örneğin ışık evlerinde zamanında 20 gün kalmış, Bank Asya’da hesabı var, falan yurtta kalmış, falan dershanede okumuş diye kişileri yargılıyor. Bakıyorsunuz sanıklara hep bu sorular soruluyor. 20 yıl, 15 yıl evvelki olay. Buradan suç çıkmaz.”

 

ÖNCEKİ HABER

Hayvana şiddet 'kabahat' değil suçtur

SONRAKİ HABER

Rüştü Onur,  bugün aramızdan ayrılmıştı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...