28 Ekim 2016 08:34

Cansu PİŞKİN
İstanbul

IPS İletişim Vakfı/bianet ile RSF Almanya kanadı Reporter ohne Grenzen ortak çalışmaları Medya Sahipliği Projesi sonuçlarını “Medyanın Sahipleri” toplantısında paylaştı. Geçtiğimiz gün Taksim Nippon Hotel’de yapılan toplantıda açıklanan sonuçlar, Türkiye’deki medya sahipleri ile iktidar arasındaki doğrudan ilişkiyi ortaya koyuyor. RSF Almanya kanadı  Reporter ohne Grenzen öncülüğünde başlayıp yürütülen Medya Sahipliği İzleme Projesi (MOM), dünyanın her yerinde; basın özgürlüğü ve bilgilendirme ve bilgilendirilme hakkını savunmayı amaçlıyor.

Uluslararası basın özgürlüğü gözlemcisi Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) başlattığı küresel bir çalışma olan Medya Sahipliği İzleme (MSİ); Tunus, Ukrayna, Peru, Filipinler, Kolombiya ve Kamboçya gibi ülkelerde dünya çapında yürütülen proje Almanya Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Bakanlığı (BMZ) tarafından fonlanıyor.

RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleşen forumda ise “Medya Sahipliği ve İşsizlik” tartışıldı.

MEDYA SAHİPLERİNİN ÇOĞUNUN İKTİDARDAKİ PARTİYLE SİYASİ BAĞI VAR

RSF’nin geçtiğimiz Nisan ayında açıkladığı 2016 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 151’inci sırada olan Türkiye’de 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden itibaren durumun daha da kötüye gittiği zamanlardan geçiyoruz. 2016 yılının Temmuz – Ekim ayları arasında İstanbul’da yürütülen MSİ projesinde incelenen 46 ulusal medya organının sahiplerinin çoğunun, enerji, ulaşım ve inşaat gibi çeşitli sanayii sektörlerinde de faaliyet gösterdikleri ve bu sektörlerdeki kamu ihalelerine girdikleri belirlendi. Yine inceleme sonucunda ortaya çıkan verilere göre Türkiye’de en popüler medya aracı olan televizyonlara bakıldığında, en büyük 10 TV şirketinin sahiplerinden 7’sinin iktidardaki partiyle siyasi bağı olduğu ortaya çıktı.

MOM’un üzerinde çalıştığı 40 medya kuruluşunun üçte ikisinden fazlası, inşaat, enerji, madencilik ve turizm gibi alanlarda faaliyet gösteren Doğan, Doğuş, Demirören, Ciner, Albayrak, Turkuvaz/Zirve/Kalyon, İhlas ve ES grupları gibi şirketlere ait. Doğan, Doğuş, Albayrak, Demirören, İhlas gruplarının hissedarları ise çoğunlukla aile üyelerinden oluşuyor.

RSF Almanya Direktörü Christian Mihr toplantıda yaptığı konuşmada bu durumu, medya sahiplerinin medyayı kendi çıkarları doğrultusunda “silah” gibi kullanması olarak değerlendirdi. Mihr, “Türkiye’de bağımsız ve eleştirel medya kritik bir durumda. Türk hükümeti bütün eleştirel sesleri susturuyor. Özellikle darbe girişiminden sonra medya organlarının kapatılması, gazetecilerin toplu halde tutuklanması Türk hükümetinin baskısının son aşaması oldu. Ancak meselenin bundan çok daha ciddi bir başka boyutu var, ülkedeki ana akım medyayı neredeyse tamamen kontrol altına almalarını sağlayan ekonomik baskı gücü. Türkiye medyasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aileden birilerinin düğününe katılmadığı ya da nikah şahidi olmadığı medya patronu bulmak çok zor. Medya sahipliği ne kadar akademik bir konu gibi görünse de hükümet elindeki ekonomik kozlar ile medyayı kontrol ediyor. Ancak bu durum medya gözlemcileri tarafından takip ediliyor. Türkiye’de ifade özgürlüğü mücadelesi bitmedi ve sonuçta özgürlük her zaman kazanır. Bu nedenle umudum sürüyor” dedi.

Avrupa Delegasyonu olarak bianet ve RSF raporlarını takip ettiklerini söyleyen Ireneusz Fidos ise “Medya sahipliği editöryel bağımsızlığı tehlikeye atıyor” dedi. Medya pazarının belli gruplar tarafından domine edildiğini vurgulayan Fidos  bu projenin Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünün perçinlenmesine katkıda bulunmasını beklediklerini ifade etti.

BİLGİ EDİNME TALEBİ ‘TİCARİ SIR’ DENİLEREK GERİ ÇEVRİLDİ

Toplantıda “Medya Sahipliği İzleme” web sitesini proje direktörü Olaf Steenfadt, proje sorumlusu Dilay Yalçın, araştırmacılar Elif İnce ve Burcu Karakaş, proje danışmanı Ceren Sözeri hukuk danışmanı Nihan Güneli araştırma metodlarına ilişkin bilgi verdi. 3 aylık savunuculuk projesinde araştırmalar için bilgi edinme hakkı, Ticaret Sicil Gazetesi, Ticaret odalarından yararlanıldığı ancak bilgiye ulaşmada çeşitli güçlüklerle karşılaşıldığı söylendi. Örneğin proje çerçevesinde yapılan araştırmada Türkiye Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’ndan kamu ilanlarının nasıl dağıtıldığı konusunda bilgi isteyen, MOM’un talebi “ticari sır” denilerek geri çevrilmiş. MOM’un devlet televizyonu TRT’nin hesaplarıyla ilgili talebi de yine aynı gerekçe ile geri çevrilmiş.

Araştırmacı Burcu Karakaş, medyanın arkasındaki küresel gücü göstermek için önemli bir proje olan bu araştırmanın, Türkiye gibi şeffaf olmayan ülkelerde somut verilere ulaşmakta zorladığına değindi. Araştırma kapsamında haber ajanlarına finansmanlarına dair yöneltilen soruya da yanıt gelmemiş. Gülen Hareketi ile ilişkili Cihan haber Ajansı’na hükümet 2016 Mart’ında el koymuş ve Temmuz 2016’daki darbe girişimi ardından kapatmıştı. Dicle Haber Ajansı (DİHA) özellikle bölgedeki çatışmalarla ilgili haberlerinden dolayı hükümet baskısı altında bulunuyor. DİHA muhabirlerinden 11’i “PKK terör örgütü üyeliği ve teröre destek” suçlamalarıyla hapiste. Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile dönemin Başbakanı Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ve Mart 2014’te yayınlanan gizli telefon kayıtları, şirkete baskı amacıyla Doğan Medya’ya astronomik cezalar kesilmesinde hükümetin doğrudan müdahil olduğunu gündeme getirmişti.

TÜRKİYE’DE ÇAPRAZ MEDYA SAHİPLİĞİ HAKİM

Araştırmanın sonuçlarına göre en büyük 40 medya kuruluşunun sahipleri, Doğan, Doğuş, Demirören, Ciner, Albayrak, Turkuvaz/Zirve/Kalyon, İhlas ve ES şirketleri. Enerji, inşaat, maden ve turizm alanlarında da yatırımları olan şirketlerden Doğan Medya kısmen de olsa eleştirel yayın yapabilen tek büyük medya. Doğan Medya çıkarıldığında geriye kalan basın kuruluşları 7 gazeteye (Sabah, Türkiye, Takvim, Habertürk, Milliyet, Yeni Şafak, Güneş ), dört televizyona (ATV, A Haber, SHOW TV, Star TV, NTV), dört radyoya (A Haber Radyo, Kral FM, NTV Radyo, TGRT FM) ve dört internet sitesine (sabah.com.tr, milliyet.com.tr, haberturk.com, gazetevatan.com) sahip. Türkiye’deki medya sahiplerinin en büyük 8’i çapraz-medya izleyici payının yüzde 40’ına sahip. Medya sahiplerinin yarısının en az üç medya sektöründe yatırımı bulunuyor.  En tepedeki Doğan ve Turkuvaz Medya Grupları dört sektörün dördünde de yatırıma sahip ve bütün izleyici payının sırasıyla yüzde 9,98’i ile yüzde 6,6’sını ellerinde tutuyorlar. Onları yüzde 5,71 ile Demirören Medya, yüzde 4,76 ile Ciner Medya ve yüzde 4,21 ile Doğuş Medya izliyor.

TURKUVAZ MEDYA İZLENME ORANIYLA TELEVİZYON PAZARINI ELİNDE TUTUYOR

Televizyon pazarında izleyicilerin yüzde 44’ü Doğan, Turkuvaz, Esmedya ve Estetik Medya şirketlerine ait. Bu pazardaki en büyük izleyici payına yüzde 12.04 hükümet yanlısı Turkuvaz medya sahip. Ana-akım Doğan Medya ise pazar payının yüzde 10.82’sini elinde tutuyor. Devlet denetimindeki TRT kanalları, televizyonda yüzde 11'lik bir paya sahip. TV kanallarının yönetimi konusunda yöneticilerinin doğrudan hükümetle görüştüğü varsayılan Doğuş Medya Grubu ise Türkiye’deki televizyon izleyicisinin yüzde 10.15’ine sahip.

Türkiye’de en büyük şirketin dinleyicilerin yüzde 54’ünü tuttuğu radyo pazarında da yoğunlaşma yüksek. Radyo dinleyicilerinin yüzde 21’ine Doğuş Medya Grubu, yüzde 15’ine is Power Medya sahip. Devlet dinleyicinin yüzde 11’ini elinde tutuyor. Türkiye’nin en büyük medya grubu, Doğan Medya’nın radyo dinleyicisi payı ise yüzde 10.

Türkiye’deki yazılı basındaki tirajlar, bütün basın kuruluşlarının dağıtım oranlarının güvenilir olmadığından büyük tartışma konusu. Hükümet yanlısı gazetelerin açıkladıkları kadar satmadıklarına dair birçok iddia, suçlama var. Resmi rakamlara göre, yazılı basın pazarında 4 büyük sahipliğin yüzde 59’luk payıyla yüksek bir yoğunlaşma gözleniyor. Buna göre Doğan yüzde 22, Turkuvaz yüzde 15, Esmedya yüzde 12 ve Estetik Medya yüzde 10.

RTÜK MUHALİF SESLERİ KISIYOR

Türkiye’deki en büyük iki dağıtım şirketleri Doğan grubuna ait Yaysat ve Turkuvaz’ın sahipleri olan medya gruplarının operasyonları denetlenmiyor. Raporda, radyo, televizyon ve isteğe bağlı medya hizmetlerinin denetim ve düzenlemesinden sorumlu olan Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun ceza ve yaptırım yetkisi bulunduğu da söylenerek, kurulun hükümetin talebi ile hükümeti eleştiren ya da ana akım medyaya yönelik ayrımcı yaptırımlarda bulunduğu belirtiliyor. Bu ifade ise 15 Temmuz darbe girişiminin ardından önce 16 televizyon ve 23 radyo istasyonu kapatılmasına, yine Eylül 2016’da 12 televizyon kanalı ile 11 radyonun daha RTÜK kararıyla kapatılmasına dayandırılıyor. RTÜK kanalların ve radyoların kapatılmasına gerekçesini “terör örgütü propagandası veya bu örgütlerle bağlantı” göstermişti ancak kapatılan kuruluşlar arasında Kürtçe çizgifilm kanalı Zarok TV ile Alevi kanalı TV 10 da yer almıştı.

REKLAM DAĞITIMINDA ŞEFFAFLIK YOK

Araştırma sonuçları devletten ne kadar reklam alındığı konusunda şeffaflık olmadığını gösteriyor. Raporda, devlet reklamlarının dağıtımına ilişkin kuralların çok muğlak ve esnek olduğu söylenerek adil olmamakla eleştiriliyor.

Raporda, “Küçük ölçekli ve yerel olanlar başta olmak üzere gazetelerin en önemli gelir kaynaklarından biri Basın İlan Kurumu’nun (BİK) dağıttığı kamu ilan ve reklamlar.  BİK bilgi edinme özgürlüğü kapsamında RSF’nin talep ettiği geçtiğimiz 12 ay içinde gazetelere verilen ilanlarla ilgili bilgi vermeyi, “ticari sır” oldukları gerekçesiyle reddetti. Dolayısıyla devlet reklamlarının izleyici/okur paylarıyla doğru orantılı olarak dağıtıldığını söylemek mümkün değil” denildi.

Darbe girişimi ertesinde, 5 Ekim 2016’da BİK’in tabi olduğu düzenleme değişti. Bu tartışmalı düzenlemeye göre, çalışan gazeteciler arasında terörizm suçlamasıyla yargılanan varsa, söz konusu çalışan 5 gün içinde işten kovulmadığı takdirde o haber kuruluşuna devlet reklamı verilmeyecek.

MSİ, Sınır Tanımayan Gazeteciler (Reporters Sans Frontieres – RSF) örgütünün Türkiye’deki ortağı bianet’le üç ay süren, araştırmanın sonuçlarına detaylarıyla, Türkçe ve İngilizce olarak, MOM websitesinde ulaşılabilir. (http://turkey.mom-rsf.org). (İstanbul/EVRENSEL)

Evrensel'i Takip Et