23 Ekim 2016 05:03

Süleyman Efendinin arkasından konuşmak gibi olmasın...

İsmail Afacan, Garip akımının simge şiirlerinden Kitabe-i Seng-i Mezar’ı inceledi.

Paylaş

İsmail AFACAN

Çok uzak yollardan yürüyüp gelmişti Türk Şiiri. Yorgundu. Yer yer dinlenmesine rağmen yorgunluğunu atamamıştı üzerinden... Üstelik hava almadığından ayaklarında nasırlar çıkmaya başlamıştı. Orhan Veli’nin, Kitabe-i Seng-i Mezar şiiri Türk Şiirinin ayaklarında çıkan bir nasır haline gelmişti. Geleneksel anlayışın ağırlığını sırtında taşıyarak yürümeye çalışan Türk şiirine bu nasır ağrı ve acı veriyordu. Ya nasır sökülüp atılacaktı, ya da çağdaş yöntemlerle tedavi edilecekti. Orhan Veli, Türk Şiirinin ayaklarını havalandırdı önce. Ve çağdaş yöntemlerle bir tedavi uyguladı. Sonra yeni bir ayakkabı giydirdi. Çok geçmeden tedavi sonuç verdi. Tedavinin adı: Garip’ti, doktoru ise ondan daha garip: Süleyman Efendi...     

***

Süleyman Efendi’nin arkasından konuşmak gibi olmasın ama mezar taşına yazılan şiirin ilk iki dizesinde şu ifadeler yer alıyordu: “Hiçbir şeyden çekmedi dünyada/ Nasırdan çektiği kadar”. Dünyadan göçüp gitmiş bir insanın arkasından nasıl olur da söylenen ilk şey ‘nasırları’ olabilirdi. Hız kesmeden dizeleri mezar taşına kazımaya devam etti şair: “Hatta çirkin yaratıldığından bile/ O kadar müteessir değildi;/ Kundurası vurmadığı zamanlarda/ Anmazdı ama Allahın adını,/ Günahkar da sayılmazdı.” Herkesin gördüğü ama görmezden geldiği Süleyman Efendi ölmüştü ama  şair “Yazık oldu Süleyman Efendi’ye” diye hayıflanmakla kalmadı. Bir heykeltıraş edasıyla Süleyman Efendi’nin sıradan yaşamını mezar taşına kazımaya devam etti. 

***

Kitabe-i Seng-i Mezar şiirinin ismi dikkat çekicidir. Türkçesi: Mezar Taşı Yazısı... Orhan Veli, Mezar Taşı metaforuyla neyi vurgulamak istemiş olabilir. Eee o zaman biraz Osmanlı mezarlarına bakmakta yarar var. Osmanlı devlet adamlarının statüleri yaşadıkları dönemle sınırlı kalmıyordu. Ölümünden sonra mezarlarında da statüleri devam ediyordu. Mezar taşlarına baktığınızda kiminin sağlığında daha statülü olduğu anlaşılıyordu. Çünkü tarih, büyük adamlarındı! Tek derdi yaşamak ve devlet sahiplerini büyütmek olan halka ise kara kuru bir taş kalıyordu başına dikilmek için. Çünkü onların hikayesi yoktu. Aslında vardı ama anlatmaya gerek yoktu. Orhan Veli işte bu gösterişsiz yaşamları, gösterişli bir biçimle Süleyman Efendi’nin mezar taşına kazıyarak anlattı. Aslında kendilerini hayatın öznesi olarak görmeyen milyonların şiirdeki ifadesiydi Süleyman Efendi. 

***

Süleyman Efendi, Süleyman Efendi diyoruz da... Neden Süleyman Efendi... Biraz geçmişe gitmekte yarar var. Şöyle Osmanlı Devletinin en şaşaalı zamanlarına. Doğunun ve batının hükümdarı ‘Muhteşem’ Süleyman dönemine... Devlet şairi Baki; padişahının ölümüne duyduğu üzüntüyü yazdığı mersiyesiyle anlatmıştı. Büyük adamların arkasından yazılan ağıtlardır mersiye... En meşhuru ise Kanuni Mersiyesidir. Orhan Veli ise muhteşem Süleymanların değil sıradan Süleymanların mersiyesini yazdı Kitabe-i Seng-i Mezar’da... Kanunileri var eden ama Kanunilerin umursamadığı Süleymanları anlattı... Bunu yaparken çağlar arası bir köprü kurdu... Bu sayede egemenlerin Süleymanlarıyla halkın Süleymanlarını birbirinden ayırdı.     

***

Orhan Veli”nin, Kitabe-i Seng-i Mezar’da Süleyman Efendiyi tasvir ettiği bazı dizelerde küçük burjuva boheminin eleştirisi yapılmıştır. Tabiri caizse bir taşla iki kuş vurmuştur. Şu dizeye odaklanmakta yarar var: “Hatta çirkin yaratıldığından bile/ O kadar müteessir değildi”. Orhan Veli burada çirkin olduğunu düşünen ve bu nedenle evinden dışarı çıkmayan Ahmet Haşim’e gönderme yapmıştır. Süleyman Efendi’nin ise güzel görünmek ya da çirkin olmak gibi bir derdi yoktur. Ayağındaki nasırın acısı ve yaşadığı geçim sıkıntısı Süleyman Efendinin hayatındaki en büyük sorunlarıdır. Orhan Veli’ye göre güzellik tartışması üst sınıfların derdidir. 

“Mesele falan değildi öyle,/ To be or not to be kendisi için” yine bu dizelerde orta sınıf aydınların varoluş sorununa gönderme yapmıştır. “Olmak ya da olmamak bütün mesele bu” sözüne atıfta bulunmuştur Orhan Veli...  Süleyman Efendi’nin olmak ya da olmamak gibi bir derdi yoktur.  Bu dert olsa olsa orta sınıf aydınlarda olabilirdi.  Süleyman Efendinin varoluşu sorunundan daha önemli gündelik dertleri vardır.  

***

Orhan Veli, Süleyman Efendi karakterini oluştururken kendi inançsal yaklaşımını Süleyman Efendiye aktarmıştır: “Anmazdı ama Allah’ın adını/ Günahkar da sayılmazdı”. Süleyman Efendi, Allah inancıyla arasına mesafe koyan birisi olarak tasvir etmiştir. Orhan Veli’nin Süleyman Efendiyi böyle tasvir etmesi yarattığı karakteri çelişkili hale getirmiştir. Süleyman Efendi  varoluşunu sorgulamamasına rağmen  Allah’a olan inancı zayıftır. Bu tezat şiir karakterini tutarsızlaştırmıştır. Orhan Veli bu dizelerle belki de Süleyman Efendi’nin hayata karşı duyduğu umursamazlığı vurgulamak istemiştir. 

***

Süleyman Efendi’nin “Artık ne torbasında ekmek kırıntısı/ Ne matarasında dudaklarının izi” var. Hayatın akışı içinde unutulup gitmiştir. Ama ‘Muhteşem’ Süleymanlar yüzyıllardır yaşamaktadır. Tarihi kim yazarsa onun Süleyman’ı yaşıyor sonuçta. Öyleyse bizim Süleymanları nasıl yaşatacağız? Bunun için de biraz Toplumcu Gerçekçi şairleri okumamız gerekiyor. 

ÖNCEKİ HABER

Biz hiç susmayalım o zaman...

SONRAKİ HABER

Emperyal hayaller, yalandan antiemperyalistler!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...