14 Ağustos 2016 06:02

Göçebe ‘olmayan’ bir halk: Romanlar

Kaynakların çoğu, Romanların göçebe hayatı sürdürdüklerini söylüyor ancak 'Çeribaşı Rüstem Aga' kitabı aksini anlatıyor.

Paylaş

Fırat TURGUT

Aslen Kuzey Hindistan kökenli olup günümüzde ağırlıklı olarak Avrupa’da yaşayan göçebe bir halk...”
Bu ifade, çağın en kolay bilgi edinme yöntemi olan internette “Roman” ya da “Çingene” kelimeleri aratıldığında, en çok kullanılan bir bilgi edinme sitesindeki Romanlar hakkında ilk cümle. Evet, kaynakların çoğu Romanların göçebe hayatı sürdürdüklerini ifade ediyor ancak elimizdeki kitap bunun tam aksini anlatıyor.

İZLEYENİN DEĞİL YAŞAYANIN ESERİ

Çeribaşı Rüstem Aga... 168 sayfalık kitap geçen sene Evrensel Basım Yayım tarafından basıldı. Yazar Cemil Akmaca’nın kaleminden çıkan kitap bir göç hikayesini anlatıyor. Kitabı önemli kılan noktalardan biri ilkokul mezunu bir Roman’dan çıkması. Yani bir halkın kıyısında köşesinde duran veya bir topluluk üzerine araştırma yapan bir bireyden değil, tamamen o halkın-topluluğun içinden birinin yazması. Öte yandan kullanılan sade dil, kitabı daha da akıcı kılıyor.

TANIŞMA NEDENİ ÇARESİZLİK

Hikaye Erzurum’da başlıyor. Romanlarla hiçbir ilgisi olmayan, hatta büyükleri tarafından “korkukulacak bir topluluk” olarak öğretilen Mehmet, bir halkla ‘çaresizlikten’ tanışıyor. Önce Manoş çıkıyor karşısına... Sonra ise Manoş’un ‘beyi’ Rüstem Aga... Topluluğun lideri, iki metre boyunda bir metre enindeki Çeribaşı Rüstem Aga... Erzurum’da çadırlarda yaşayan bu topluluğun neşelerine şahit oluyoruz ilk başta. Ateşlerin yakılmasına, çalgıların çalınmasına, Rüstem Aga’nın keyiften bir litre ispirtoyu kafasına dikişine...
Sonra ise zabıtaya, askere, devlete ve baskıya... Elimizdeki kitap tam da bu noktada Romanların göçebe hayat sürdürdüklerine itiraz ediyor. Zira kitap, devlet baskısı olmadığı takdirde yaz kış, bir ömür boyu bulundukları yerlerde yaşamak isteyen, göç etmeye hevessiz bir halkı anlatıyor. Ve bir halkın baskıyla göç ettirilmesini...

İLK DURAK AMASYA

Çeribaşı Rüstem Aga, topluluğuna göç etmek zorunda kalalacaklarını açıklarken Mehmet’in de aklına, kısa bir süre önce bir ayağı kesilen arkadaşı Cafer geliyor. Bu göç dalgasına, bu halkın yabancı (sonra Çeribaşı’nın evlat edindiği) Mehmet’le Cafer de dahil oluyor. Topluluğun bir kısmı, ilk durakları olan Amasya’ya vardıklarında, göçebe hayattan bıktıklarını, artık yorulduklarını söyleyip Amasya’da kalırken, çoğunluğu ise liderlerini takip ederek İstanbul’da alıyor soluğu...
İstanbul’da ise Romanların her koşulda nasıl ayakta durduklarına, durmak zorunda olduklarına tanıklık ediyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Nikaragua notları

SONRAKİ HABER

Spitz’in meşhur pozu: Kazanmak her şey midir?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa