06 Ağustos 2016 11:52

Aklımızla, algılarımızla oynuyorlar

15 Temmuzdan itibaren her gün korna, siren seslerine, silah sesleri ve tabii minarelerden okunan sala sesleri eşlik ediyor...

Paylaş

Hülya ÖZSARIKAMIŞ
“Akıl Oyunları” diye bir film hatırlıyorum, konusu çok aklımda kalmasa da, ismi hafızama yer etmiş. Yaşadığımız günlerin gerçek olmamasını dilediğim zamanlar bunlar. ‘Toplam bir cinnet halinde miyiz, aklımızla mı oynuyorlar?’ diye düşünmeden edemiyorum. 15 Temmuzdan itibaren her gün korna, siren seslerine, silah sesleri ve tabii minarelerden okunan sala sesleri eşlik ediyor. Gerçek mi yoksa değil mi! Bunun ayırdına elbette varıyorum. Ama hep bir tarafım gerçek olmasın diye ısrar ediyor. Haftalardır yazılar yazıldı, tartışmalar yürütülüyor. Hangi televizyon kanalını açsak aynı şeyler; “Darbe püskürtüldü”, “demokrasimize sahip çıktık” propagandaları... (Elbette hiçbir darbe onaylanamaz askeri ya da sivil darbe fark etmez) Demokrasinin olmadığı bir “demokrasi” anlayışı.

BİR KADIN CİNAYETİ GİRİŞİMİ 
21 Haziran akşamı… Annemle balkonda oturuyoruz. Dalmışız ikimiz de, birimizde kitap birimizde gazete. Silah sesiyle ve annemin seslenişiyle irkildim, birden; “Sırtıma bir şey geldi canım çok acıdı” demesiyle annemle içeri girmemiz bir oldu… Anlam veremiyorum olanlara. ‘Ne oldu?’ sorusu zihnimde. Aynı soru balkon dışından, sokaktan geliyor. “Ne oldu?” 
Annemin yara almadığına kanaat getirince, elimde telefon, sokağa iniyorum. Ekip otoları, olay yeri inceleme ve yerde 6 tane boş kovan. Kurşunun biri üzerimizden geçip balkona saplanmış. Netleşiyor olanlar, bir arabadan 6 el ateş edilmiş. Şikâyetçiyiz elbette! Tutanaklar tutuluyor, ifadeler veriliyor. Bunlarla uğraşırken sokak gittikçe kalabalıklaşıyor. Toplananlar kendi aralarında konuşuyorlar: 
“İkinci katta bir kadın kocasından ayrılmış. Çocuğunu göstermiyormuş…”
“İyi de gitsin onun katına ateş etsin! Bizden ne istiyor!”
“Kadını öldürse yaa! Böyle de olmaz ki!” yorumları havada uçuşuyor. 
Kanımın yerçekimine karşı gelip beynime çıktığını hissediyorum. Öfkeyle, “Doğru, tek çözüm kadını öldürmek çünkü!” diye bağırdığımı hatırlıyorum. ‘Kadınların niye bu kadar kolay öldürüldüğü sorusu, toplumdaki kabul görmeye bakarak daha da netleşiyor’ diye düşünüyorum.
Ben kabul etmek istemiyorum, ne kadın cinayetlerini ne de bölgede ölen kadınları, çocukları... Günler hala ölüm haberleriyle geçiyor...

BİR DARBE GİRİŞİMİ
Bu olaydan kısa bir süre sonra 15 Temmuz günü, Denizli’de asker olan oğlumun yanındayım. “Tatbikat var, iznimi iptal edebilirler” dediğinde ciddiye almadım. Olağan bir tatbikattı işte… İzinli çıkardığım oğlum yanımdaydı 15 Temmuz akşamı, ama diğer çocuklar tatbikata diye darbe yapmak üzere hiçbir şeyden haberleri olmadan yola çıkarıldılar. Ve sabaha kadar da “darbeci” diye ifadeleri alındı.
Her on dakikada bir sala ve aleni cihat çağrısı. Kürsülerden Mehter marşlarıyla ölüm çıktı, kan fışkırdı konuşanların ağzından. Ve belediye işçileri iş makinaları, kamyonlarla nöbete durdular... Belki de neyi beklediklerini ve kimin çıkarına beklediklerini bilmeden...
Bu tablo bütün Türkiye’de olduğu gibi Denizli’de de, en azından ben orada olduğum sürece, devam etti.
17 Temmuzda oğlum birliğine geri dönecekti, zaman var diyerek oturduk bir çay ocağına. Tugayın önünde belediye çalışanları hala beklemedeler. Ve tetikteler...
Çaydan bir yudum almıştım ki işçiler hareketlendiler, araçlarına doğru yönlendiklerinde, çay servisi yapan gençten bir kadın, “Çabuk gidiverin, yoksa şimdi çocuklaa çıkcek, dövceklee sizi” diye takılıyor.
Ben öylece boş bakıyorum, aynı kadın dönüp “Nasıl lafı gülerekten gediğine koyuverdim ama” deyip bana yanaşıyor. Yanında annesi Ayşe teyze. “Onlaa bizim çocuklaa, n’etti bunlaa böyle, koca koca donlu heriflee çocukları kuş gibi kesivedilee. PKK’lıymış diyola bunları. Asker kıyafetleri gimişlee, emme yakalanmışlar hemen.” Ayşe teyze nefes almadan arada bir de destek bekleyerek konuşmasını sürdürüyor.
“Kime yaradı bu iş teyze?” diyorum araya girme fırsatı bularak. “Ne PKK’sı? Kim dedi bunları?” diyorum. 
Ayşe teyze etrafına bakarak “Kime yarıcek. Tabi ki belli kime yaradığı, adını diverem mi ama söylemim, biliyoz yaa... Yatalak hasta var, üç kuruş yardım ediyola, kesiverirler sonram.” Sustu Ayşe teyze bunları söyleyip. Gözlerini uzaklara daldırıp, “Yazık oldu çocuklaa, koca koca donlu heriflee kestiler şuncaacıkları” deyip gözyaşlarını sildi bir taraftan da.
İki olayın bir biriyle ne alakası var diyebilirsiniz. Ama... Bizleri birbirimize ötekileştirilen, linci olağanlaştıran, kendi iktidarları için her yolu mubah sayan, ölen insanları, bizim çocuklarımız olan askerleri kendi çıkarları uğruna hiç düşünmeden ölüme yollayan, kadın cinayetlerini cezasız bırakan, komşuları muhbirleştiren, öldürenleri kahraman ilan edip tek adam benim diyen zihniyetle, balkona kurşun sıkan ve insanları öldüren zihniyet aynı... Akıl oyunlarıyla, aklımızı ve algımızı değiştirmeye çalışanlar da aynı...

ÖNCEKİ HABER

Bizim için de demokrasi işleyecek mi?

SONRAKİ HABER

Melikşah Üniversitesi'nin 100 personeli için yakalama kararı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...