31 Temmuz 2016 05:02

Ne rüyamızdan vazgeçebildik ne dünyadan

15 Temmuz günü Entu’nun 'Dostiko' isimli albümü de yayınlandı. Cömert Uygar Erdem, 'Bir ağaca 46 dakikalık saygı albümü'nü yazdı.

Paylaş

Cömert Uygar ERDEM

15 Temmuz’a dair hepimizin anlatacak bir şeyleri var. Ben hakkımı, aynı gün yayınlanan bir albümden bahsederek kullanmak istiyorum. Bir daha göstermesin Tanrı, demokrasimizi bizlere bağışlasın.

Entu’nun “Dostiko” isimli albümü 15 Temmuz’da yayınlandı. Bu tesadüfe ne diyorsunuz dedim; “Hiç sorma, sen on yıl bekle albümü yayınladığın günolanlara bak” dedi Harun Topaloğlu. Albümün ismi olan “Dostiko”, kendi aralarında kullandıkları, “dost” kelimesinden türetilmiş bir hitap sözcüğü. Bu hitap, geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden, “Çağlama” isimli enstrümanını geride bırakan, Hariçten Gazelciler grubu üyesi Ömür Kılıçarslan’ın anılarını yaşatıyor. Ömrü imkan verse, çağlaması ile albümde yer alacaktı. Çağlama, albümdeki enstrümanlar arasındaki yerini ona yaraşır haliyle almış durumda. Çağlama, gitar ile bağlamanın müzikal imkanlarını ortaklaştırmaya çalışan bir enstrüman. Ahmet Aslan’nın “latar”ı gibi.

BİR AĞACA 46 DAKİKALIK SAYGI ALBÜMÜ

Hemşince’de “karşı” anlamına gelen Entu’nun kimlerden oluştuğunu albüm kapağından çıkarabilmek güç. “Birlikte yaptık bu albümü, kimseyi unutmak istemiyoruz” dipnotu ile seslenen grup, albüm kapağında, grup üyelerini ayrıca belirtmek ya da tanıtmak yoluna başvurmamış, albüme emek veren diğer müzisyenler ile kendi isimlerini bir arada sunarak, dipnotu ile bağdaşan bir mesaj da vermiş gözüküyor.  

“Bu albüm bir ağaca 46 dakikalık saygı albümüdür” denilerek, albümün maksadı izah edilmek istenmiş. Ağaca saygı mesajını; efsanevi bir askeri cezalandırma modeli olarak dikta ettiğimiz, gözümüzü korkuttuğumuz “ağaca selam verdirme” eylemine karşı anti-militarist bir söylemi güçlendirme mesajı olarak algılayabilir miyiz? Aynı düşünceyle, güç sahiplerinin alttakileri doğayla ilişkilendirme modellerine karşı bir söylem üretmek de mümkün olur mu?

Şakası bir yana; ağaca saygı hali; ağaçların, iktidarın elinden çektiği onca zulmü dile getiriyor. Diğer yandan; mücadelemizin odağına gelen ağacın, mücadelemiz içinde yer aldığı konumları tekrar gözden geçirmek gerekliliğini önümüze koyuyor.  
“Mesele üç beş ağaç meselesi değildir söylemi” üzerinden, “Sslında evet ben ağaçları çok seviyorum” sözünü haykıramayan, sadece bir ağaç sevdiği için bu kadar mesele yaratan bir insanın duygularını bastırmasına yol açan; ağacın türünden, ekonomik değerinden, bölgesine kadar birçok ayrımı  gözetmeksizin tüm ağaçları aynı anda sevebilme yeteneğini gösteremeyen süreçler gördük. Gezi’yi, Cerattepe’yi, Yırca’yı, Lice’yi, Dersim’i; kesilen, yanan yada yakılan ağaçlarıyla birlikte sevdik ya da sevmek istedik. Muradımızı versin Tanrı.

Tüm bu kafamı karıştırma etkinliği ile aynı anda dinlediğim bu albümün kapağında; bir dağın başından ormanlara tulum çalan ayının; öperek şefkatimizi bağışladığımız bir varlık olmaktan çıkıp, bizlerle ve bizden biri olduğunu görünce, albüme pardon şarkılara eşlik etmeye başlıyorum.

AŞK İLE

Entu 2006’da kurulan bir grup. O tarihte Entu Dağeker (Karşı çocuklar) olan grup ismi yıllar içerisinde Entu oluyor. İsim değişikliğinin yanı sıra; Entu, tarihinde birkaç kez dağılma süreci ile karşı karşıya kalmış bir grup. Albümü çıkaran Entu mensuplarının, bir araya gelme hikayesi biraz ilgi çekici. Grup kurucularından Harun Topaloğlu, Kazım Koyuncu’nun sahnesinden ekseriyetle horonları ile tanıdığımız bir müzisyen. Bir konser öncesinde, grup üyelerinin birlikte müzik yapma fikrini değiştirmeleri üzerine yalnız kalan Harun Topaloğlu, grubun müzikal alt yapısında önemli paya sahip, gitarist Raşit Pekmezci ile buluşarak birlikte müzik yapma teklifinde bulunur. Grupta bir elektro gitariste ihtiyaç olduğunu dile getiren Harun, Raşit’in bu teklifi kabul etmesi üzerine, bir de bas gitariste ihtiyaç olduğunu söyler. Raşit kuzeni Ahmet Pekmezci’yi gruba davet edebileceklerini söyleyerek bu sorunu çözer. Harun tekrar söz alır ve davulcu ihtiyacı olduğunu söyler. Yeni ekip, o konseri gerçekleştirir. Sonrası, Entu’nun yeni dönemdeki müziğine giden süreç.
Albüm, Karadeniz müziğine reggae yorumu katmakta. Müzikal alt yapısı ile güçlü bir albüm ortaya çıkarılmış. Ancak, kuruluşunun 10. yılında albüm çıkaran grup bir kimlik çatışması ile karşı karşıya kalmış durumda. 10 yıllık süreçte sahne deneyimi ile oluşturduğu kimlik ile albümde oluşan kimlik arasında bir boşluk oluşmakta. Yanlış anlaşılmasın, albümdeki sound ile sahnedeki sound arasındaki farklılıkları kastetmiyorum. Bu konuda pek eksiklik yok. Kendisini sahne performansı ile var eden bir grubun albümü dinleyen kişide bu görsellik öğesinin eksikliği nedeniyle yarattığı duygudan bahsediyorum. Bu durumun bir mağduru olarak; sahnede, müzikle orantılı giden dans halini albümde görememe hali üzerine; bu boşluk nasıl dolar diye sordum. “Albümü alan insanlar, daha öncesinde bizi hiç dinlememişlerse; albüm sonrasında gelecekleri bir konserimizle birlikte albümü anlayabilirler” yanıtını aldım.

Dans etmeyi unutmuş bir toplum olduğumuzdan yakınan grup, ağırlıklı ritmik şarkılardan oluşan albümün genel savunmasını da bu eksen üzerine oturtuyor. “Haba” isimli şarkı bir adım önde duruyor. “Haba”, halayın başında mendil sallıyor ya da horon da komut veriyor. Bu şarkı, başka formlarda, hallerde, duygularda dinlemeye çok müsait. Bir Hemşinli gelinin attığı çiçeği yakalamak için sıraya girebilirsiniz. Şarkının devamında yer alan bir Ömür Kılıçarslan bestesi “Kimsesizler kimsesi” isimli şarkı ile albüm yoluna devam ediyor. Akıp bir HES’in dibinde göl olan Entu deresini anlatan Reggae Atma, Raşa, MohevisKalo, Çeşme,Koliba ve Xızır’a talepler ileten Tokat türküsü isimli şarkılar yol arkadaşları. Gelin ve Karlı Dağlar isimli şarkılar biraz ağır kalmış. Orti ise bir Hemşinli kadının ağıdı.

NE RÜYAMIZDAN VAZGEÇEBİLDİK NE DÜNYADAN

“Dünya’da bir yerdeydik” biz öyle bir rüya verdi ki Kazım Koyuncu, ne rüyamızdan vazgeçebildik ne dünyadan denilmiş. Kazım yaşasaydı, o orkestradan ayrılıp Entu’yu kurma, reggae  müzik yapmaya başlama süreci nasıl işlerdi diye sordum Harun’a. “Entu olur muydu? Bilmiyorum. Çünkü orada çok mutluydum  ve yetmiş yaşına kadar sahnenin burasında yaşamak istiyorum demiştim Kazım’a. Böyle bir anlaşmamız vardı. Kazım geçmişim olmasaydı ve O böyle bir müzik yaptığımızı görseydi; hiç iyisine kötüsüne bakmadan böyle deneysel şeyler yapmamızı daha çok desteklerdi” cevabını aldım.  
İşte benim 15 Temmuz’um bu.
Aşk ile...

ÖNCEKİ HABER

Emzirme eylemleri üzerine

SONRAKİ HABER

‘Başkalarının eskisini giyenin duvarı...’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa