09 Temmuz 2016 16:37

Boğaziçi'ne kış çoktan geldi bile

Boğaziçi Üniversitesi, İTÜ, ODTÜ ve yirmiye yakın üniversitedeki rektörlük seçimleri YÖK’ün kararıyla 12 Temmuz’da gerçekleşecek.

Paylaş

Ekinsu Devrim DANIŞ
Boğaziçi Üniversitesi

Boğaziçi Üniversitesi, İTÜ, ODTÜ ve yirmiye yakın üniversitedeki rektörlük seçimleri YÖK’ün kararıyla 12 Temmuz’da gerçekleşecek. Elbette, bu seçimlerde öğrencilerin, memurların, emekçilerin yani öğretim üyeleri dışındaki diğer üniversite bileşenlerinin söz sahibi olamaması büyük bir eksiklik. Kaldı ki en fazla oy alan adaylar arasından rektör olacak kişiyi Cumhurbaşkanı atıyor. Bilimsel, demokratik ve özgür bir üniversite taleplerimize ket vuran seçim sisteminin kendisini şimdilik bir kenara bırakıp Boğaziçi Üniversitesi’nin nasıl bir süreçte bu seçimlere gittiğini konuşacağız. Önce adaylarımızı tanıyalım: Biri eski Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Vedat Akgiray, diğeri ise dört yıldır üniversitemizde rektörlük görevini yürüten, Boğaziçi’nin liberal-özgürlükçü ruhuyla bütünlüklü bir uyum içinde olan Gülay Barbarosoğlu. 
Akgiray üniversite öğrencileri tarafından çoktan protesto edilmeye başlandı bile. Öğrencilerin yürüttüğü bu karşı kampanyanın adı “Winter is coming to BU”*. Okulun hiçbir biriminde görev almamış, en son akademik çalışmasını 10 yıl önce yapmış, ismi yolsuzluk iddialarına karışmış, SPK başkanlığından atılmış, Erdoğan’la yaptığı telefon görüşmesiyle aday olmaya karar verdiği söylentisiyle harika bir rektör adayı olarak tanımlıyor öğrenciler Akgiray’ı! Boğaziçi’nde rektörlük seçimleriyle ilgili bir gelenek var, eğer bir aday üniversitedeki seçimde ilk sırada yer alamazsa adaylıktan çekiliyor, böylece seçilmeyen adaylar atanamıyor. Boğaziçi’nin liberal demokratik yapısını koruyan geleneklerden biri bu. Ama Akgiray’a seçilemezse ne yapacağı sorulduğunda kaçamak cevaplar verdi. Bunun üzerine Boğaziçi mezunları, rektör seçiminin tam anlamıyla bir “seçim” olmasını istediklerini belirten bir bildiri yayımladılar. Aynı şekilde öğrenciler de bir bildiri yayımladı. Bildirilerin yanı sıra, “Voldemort’a karşı Harry Potter”lı, Ned Stark’ın ünlü sözü “Winter is coming.”li videolar internette paylaşılmaya başlandı.


BOĞAZİÇİ’NDE NELER OLUYOR?


Boğaziçi’nin çoğunlukçu, liberal yapısının dönüştürülmek istenmesi aşikar; fakat Boğaziçi’nin mevcut durumu da ülkenin ekonomi politik durumuna paralel olarak zaten iç açıcı değil. 7 Haziran sonrası burjuva gerici iktidarın tek başına yönet-eme-mek için önündeki bütün pürüzleri süpürmeye çalıştığı, muhalif basına; ilerici, demokrat, sosyalist kesimi, gençliği baskı altına almak istediği açık. Eh, bu furya Boğaziçi Üniversitesi’ni de vurdu. Hocalarımız tutuklandı, sonra devlet bu hocaları “karanlık aydın” ilan edince, ne idüğü belirsiz bir mektup atılıverdi hocalarımızın kapısının altından. Tehditlere maruz kaldı hocalarımız akademik sorumluluğun gerekliliklerini yerine getirdikleri için. Arkadaşlarımızın bir kısmı halen akıl dışı iddialarla cezaevinde. Öğrenciler tedirgin. Rektör ikinci kez yapılan ihbar sonucu şüpheli araç üzerinde yapılan incelemeden sonra “bomba düzeneği bulunmadığını” açıklarken emniyet aksini iddia edip okula bir korku atmosferi sarıyor. Öğrenciler can güvenliklerinin olmadığı bir kampüste bilim üretemeyeceklerini tartışıyorlar. Sonrası ise Güney Kampüs kapısının önünde bir X- Ray cihazı. Bütün bir üniversiteleri sindirme politikasının bir ayağı olarak, öğrencilerin sözde güvenliğini sağlamak için özgürlükleri kısıtlayıcı, baskıcı önlemler alınıyor. Dahası var. Sayıştay okulun bütçesinin taşeron işçilerin servis ücretlerine ve işçilerin yemek ücretlerine ayrılmasını usule aykırı buluyor ve işçilerin yemekhane ücretleri üç katına çıkarılıyor, servisleri ücretli hale getiriliyor. Yaşam koşulları zorlaştırılıyor. Sanırım kış çoktan gelmiş Boğaziçi’ne, Boğaziçi her ne kadar kapı pencere kapatıp izole olmaya çalışsa da... Sonrası ne peki? Pek tabii sevgili rektör adayımız Akgiray.

VEDAT AKGİRAY: “BOĞAZİÇİ’NİN ÖZELLEŞTİRİLMESİ ŞART.”

Boğaziçi Üniversitesi Kulüpler Arası Kurul içerisinde yer alan kulüpler her iki adayla da bir röportaj yaptı. Bakalım “AKgiray” neler demiş. Akgiray lafı hiç dolandırmadan röportajında patır patır dökülmüş. Sanayi ve bilim işbirliğinin hayata geçirilmesini savunarak bu konuda pratik adımlar atılması gerektiğini söylüyor: “Yani devletin desteğinden öte bir kaynak üretme imkânı, mecburiyeti de var. Çünkü devlet gücü belli; bir sürü üniversite var hepsini Boğaziçi’ne veremez. Verse fena olmaz tabii de böyle bir şansımız yok.”Akgiray daha önce de bahsettiği gibi özelleştirmenin sinyallerini veriyor diyebiliriz. Bütün devlet okullarının standartlaşmaya mahkûm olduğunu, sanayinin ve sermayenin bilimle harmanlanmadığı bir okulda eğitim kalitesinin düşük olacağını söylüyor. Üniversitenin temel iki işlevinin (bilimsel araştırma ve eğitim) köklü bir biçimde özelleştirme yoluyla değiştirilmeye çalışıldığını öngörmemiz gerek. Ve devam ediyor: “İşte gelsin Aselsan, Turkcell firması; bankalar gelsin, başka bir tekstil firması gelsin. Desin ki ‘bizim şöyle bir AR-GE problemimiz var.’, anlatsın bize, dinleyelim. Çözecek olan var mı bunları? Var. Ondan tez konusu çıkar mesela. O şirketin de hem problemi çözülecek, bilimsel katkı yapmış olacağız. Tez yazılacak. Hem de karşılığında para verecek üniversiteye. Böyle çok para gelir.” Akgiray’ın bilimsel üretime ve öğrenciye bakış açısının merkez noktasının sermaye birikimi olduğu açıktır. Yapılmak istenen, üniversitelerin hem sanayiye uygun emek gücünü üretmek açısından hem de bizzat ona uygun ürünler, yenilikler, araştırmalar üretmek açısından sermaye birikimine daha fazla eklemlenmesidir. Bunun önündeki ilk engel ise okulun devlet okulu olmasıdır. Devlet üniversitelerindeki emek süreci, bir bütün olarak bilim üretimindeki emek sürecinin eski biçimi gibi bir engel olarak görülüyor.
 

TÜSİAD ortak bir raporunda şöyle söylüyordu: “Doçent ve profesörlerin kadro garantisi bulunması, teşviklerin olmaması ile birleşince çoğu durumda rehavete neden olmaktadır.” Tam da Akgirayın bahsettiği nokta. Üniversite- sanayi işbirlikleri ile bu rehavet yıkılacak ve performans kıstasları, girdi çıktı değerlendirmeleri, uluslararası standartlar ile proje bazında araştırma gibi yöntemlerle güvencesiz çalışma desteklenecektir. 


CLINTON VE TRUMP


Aynı röportaj dizisinde şu anki rektör Gülay Barbarosoğlu, bir rektör adayından hiç beklemediğimiz bir üslupla hiç beklediğimiz sözler söyleyen Vedat Akgiray’ın karşısında Boğaziçi’nin liberal demokratik ortamına ne kadar uyduğunu anlatan şeyler söylüyor. Gülay Barbarosoğlu çok güzel iyi polisi oynuyor. Üniversitenin üniversite öğrencisi olmayanlara da açık olmasının karşısındaki en büyük engellerden biri olan kimlik kontrolüyle ilgili “Geçen sene Eylül ayından itibaren, güvenlik önlemlerini artırmak zorunda kaldığım için 4 yıllık rektörlük görevimde ilk defa o gün ağladım. Ağladım. Çünkü Boğaziçi olarak acaba özgürlük alanımızı kaybediyor muyuz diye.” diyor. LGBTİ+’ların yanında olduğunu söylüyor, Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu ile ilgili konuşuyor. Üniversitedeki seçimde bir oy farkı ile bile seçilemezse YÖK’e gitmeyeceğini söylüyor. Yani “liberal Boğaziçi”ne uygun bir rektör olduğunu alttan alta anlatıyor.
Boğaziçi’nin Facebook’taki öğrenci grubunda Barbarosoğlu vs. Akgiray ile Hillary Clinton vs. Donald Trump benzetmeleri çoktan başladı, durumu da iyi anlatıyor gibi görünüyor bu benzetme. Aynı grupta yapılan bir ankette yaklaşık 850’ye 100 gibi bir oranla Gülay Barbarosoğlu önde.


PEKİ NE YAPALIM?


Söylediklerimizi yavaştan toparlarken biraz da iğneyi kendimize batıralım. Ülkemizde üniversitelerin yıllardır demokratik olmadığı, seçilmeyen rektörlerin atandığı, polislerin kampüslerin içinde açıktan konuşlandığı, bir afiş asmanın bile yasak olduğu, öğrencilerin kampüslerden toplanıp gözaltına alındığı bir gerçek. Bunun yanında Boğaziçi öğrencisi de kendi hassasiyeti dahilinde bu durumlardan haberdar ama bu duruma karşı ne yaptık, diğer üniversitedeki bu baskılara karşı nasıl sesimizi çıkarttık bugün bunu da tartışmamız gerekiyor. Bu baskılara karşı kitlesel ve etkili bir ses çıkarmadığımız sürece nasıl geçen sene İstanbul Üniversitesi’nde seçilen rektörle atanan rektör aynı kişi olmadıysa aynı durum bugün bize Boğaziçi’nde de dönüyor. Kendimize sormamız gereken başka bir soru Boğaziçi’nden bir arkadaşımız ya da hocamız tutuklandığında çıkardığımız sesi, ortaya koyduğumuz örgütlenmeyi aynı nedenlerle tutuklanan başka öğrenciler veya hocalar için neden yap(a)mıyoruz? Burada sormamız gereken başka bir soru da kampüste karşılaştığımız bu tür sorunlara bile yeterli sesi çıkarabiliyor muyuz, bu tepkileri kitleselleştirebiliyor muyuz? Çünkü bu sorulara eleştirel bir noktadan yanıtlar vermediğimiz sürece belki biraz gecikmeli oluyor ama bu baskılar aynı şekilde bize de dönüyor. Bu soruları bir kenara koyarak Boğaziçi öğrencisinin Boğaziçi’nin bugünkü demokratik ortamı olarak gördüğümüz kazanımlarını da ortaya koymak gerekiyor. Yani belki de bugünkü soru, sahiplendiğimiz sorunlarda birlikte hareket ederek gayet etkili bir ses çıkarabiliyorken bu sahiplendiğimiz sorunların gerçekten de “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.”dan mı geldiği.

* “Boğaziçi’ne kış geliyor.”
**Röportajlar için: https://bounrektorluk.wordpress.com/
 


VEDAT AKGİRAY’DAN İNCİLER

“LGBTİ çok destekleyeceğim ya da seveceğim bir kulüp değil ama yapsınlar tabii yani. Hiçbir itirazım yok. Ama ben üye olmam. (Gülerek) Üye olana da “olun” demem. Ama bunu da söyleyebiliyorum ben size değil mi?”
“Çevre enstitüsü programı yok Boğaziçi’nde. Para kazanmak istiyorsanız çevreye ve insana zarar vermeyeceksiniz artık. Kurallar böyle. “
“Birisi ‘Bak Boğaziçi’nde yine şöyle yaptılar, vay vatan hainleri vay bilmem ne” dediği anda biz bir algıyı eksik yönettik demektir. Ona dikkat etmek lazım. Yani yap ama medeni şekilde, ortalığı yakıp yıkmadan…”
“Turkcell gelsin ‘Bir 4.5G antenin tasarımını yapacak kimse var mı burada?’ desin. Var mı? Var. Siz yapıyorsunuz, yapalım. At önüme birkaç milyon yapalım bu işi. Bir de iki tane öğrenci tez yazacak. Böyle bir işbirliği, imkan üretilir. Ama birisinin yapması lazım.”

ÖNCEKİ HABER

İstanbul Üniversitesi'nde bir fırtına kuşu: Murtaza Kaya

SONRAKİ HABER

Bu kaçıncı Napoleon?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...