20 Haziran 2016 10:58

Fincancı, Nesin, Önderoğlu nöbetlerini yazmıştı

Şebnem Korur Fincancı, Ahmet Nesin, Erol Önderoğlu Özgün Gündem'deki nöbetlerinden sonra düşüncelerini yazmıştı.

Paylaş

Şebnem Korur Fincancı, Ahmet Nesin, Erol Önderoğlu Özgün Gündem’e destek olmak için katıldıkları ‘Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği’ kampanyasında nöbetlerini tuttuktan sonra birer yazı kaleme alarak nöbetle ilgili düşüncelerini yazmıştı


ŞEBNEM KORUR FİNCANCI: GAZETECİLİK BİR GÜN, MÜCADELE ÖMÜR BOYU

30 Mayıs Özgür Gündem’deki yazısı

Özgür Gündem’in Nöbetçi Genel Yayın Yönetmeni olmak, 13 yıldır Evrensel’de hariçten gazel okuyan benim gibi meslek dışı birisi için, sevgili Eren Keskin ve önceki yazı işleri müdürlerinden Reyhan Çapan hakkında verilen son 3 yıl 9 aylık hapis cezası da üzerine eklenince onur verici niteliğini pekiştirdi hepten.

Köy boşaltmalar, zorla yerinden edilmelerle 80 başlarında mecburi hizmetimde yüz yüze gelmiştim. Bir yanda Afganistan’ın işgalinden kaçanlar, bir yandan köyleri yakılıp yıkıldığı için ağacını bahçesini ardında mahzun bırakmak zorunda kalan Kürtlerin göç yolu üzerinde çalışırken, bu toprakların dillerini bilmemenin ezikliğini hissetmiş, sonrasında kullanılmadığı için silinip giden 3-5 kelimeyle anlaşmanın yolunu bulmaya çalışmıştım ruhları ciğerlerinden daha yaralı hastalarımla. Yaşananlara doğrudan tanıklık ederken, bu tanıklıkları memleket sathına yayacak gazeteciliklerin nasıl sınırlı olduğunu şaşkınlıkla izledik o yıllarda.

Yeşilyurt köylülerine dışkı yedirilmesi de dâhil, Kürtlere uygulanan işkence ve baskıları haber yapan Cumhuriyet Gazetesi’nden Celal Başlangıç ve bu baskıları dile getiren tüm Adana ekibinin dört bir yana dağıtılması ile Doğu ile Batı arasındaki gündem farklılığının o yıllarda da nasıl sağlandığını, 90’lı yıllarda Kürt kentlerinde Özgür Gündem Gazetesi’nin onlarca muhabiri ya da dağıtımcısının öldürüldüğünü, 1994 yılında Özgür Gündem Gazetesi kapatılıp, yerine Özgür Ülke yayımlanmaya başladıktan hemen sonra gazetenin Kumkapı’daki binasına 2 Aralık 1994 günü bombalı bir saldırı düzenlendiğini, bir çalışanın yaşamını yitirdiği, yaklaşık 20 kişinin de yaralandığı bu saldırının ardından, hem bu saldırıyı protesto etmek, hem de gazeteyle dayanışmak amacıyla bazı gazetecilerin örgütlenip, birer gün gazetede çalıştığını, kiminin yazdığını, kiminin sayfaların mizanpajını yaptığını sevgili Berat Günçıkan’ın Bianet’e yazdığı yazıyla da yeniden anımsayınca, üzerinden 20 yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen bize tekrar tekrar yaşatılan bu baskı, zulüm ve kandan nasıl çıkabileceğimizi, bunca yılda neyi değiştirebildiğimizi düşündüm.

Sonra bir taraftaki havuza karşılık uçsuz bucaksız bir denizin damlalarını oluşturan #HaberNöbeti geldi aklıma. Sağlıkçıların dalga dalga yaydığı beyaz nöbetler, Barış İçin Kadın Girişimi’nin kadın nöbetleri, sürekli zenginleşen dayanışma etkinlikleri, akademisyenlerle başlayıp her mesleği katan suça ortak olmama iradesi ile hakikatin görünürlüğündeki artışı o yıllarla karşılaştıramayacağımızı fark ettim. Bu kez Suriye’de oynanan kirli oyunlar ile yerini yurdunu bırakıp kaçan Suriyelilere katıldı köylerini bırakmak zorunda kalmış, şehirlerde yeniden kurdukları evleri de yakılıp yıkılan Kürtler ya, artık hepimiz biliyoruz. Bilmenin ötesinde işlenen suçlar görülsün, bu suçlara karşı durulsun diye el birliği ile mücadele ediyoruz.

Muhalifine tahammülsüz olmanın şahikasında bir siyasi iktidarın söz konusu Kürtler olunca tahammülsüzlüğü yekten saldırı ve katletme boyutuna taşıdığı günlerde bu dayanışmanın içinde yer alabilmek nasıl değerli benim için, anlatamam! Bu dayanışmayı büyüten dostlara ve bizleri aralarına alan Özgür Gündem emekçilerine teşekkür borçluyum, ama borcumuz teşekkürle ödenmez, dayanışma büyütülmeden, mücadele hep birlikte zenginleştirilmeden bu baskı, zulüm ve kan durmaz.

AHMET NESİN: BAŞKANLIK SİSTEMİNDE PARTİLER KAPATILMALI...

7 Haziran Özgür Gündem’deki yazısı 

Yaşamımda ilk kez bir gazetenin genel yayın müdürü oldum. Gazeteciliğe 78 yılında başladığıma göre oldukça beklemişim bu keyifli görev için. Ama ne yazık ki bu keyifli görev sadece 1 gün sürecek. Yaptığımız iş esasında, basına ve Özgür Gündem’e yapılan baskıları protesto etmek ve Özgür Basın’ı sahiplenmek. Öyle bir noktaya geldik ki esasında bunca yıllık mesleğimden utanır duruma geldim, sadece ben değil, benim kuşağımdan bisürü insan aynı durumda. Yeni gazetecileri okudukça ya da dinledikçe “Biz yıllarca ne yapmışız!” diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz

Önceki gün Nagehan Alçı’nın bir yazısını okudum mesela, bu konuda eşim ve kimi arkadaşlarım mazoşist olduğumu söylese de okumak zorunda kalıyorum. Nagehan Alçı başkan mı, başbakan mı, cumhurbaşkanı mı, bitürlü anlayamadığımız Erdoğan’la dış gezisini anlatırken mutfağını merak etmiş ve incelemiş. Sonuç olarak şöyle demiş kasteci Alçı: “Öğrendiğim kadarıyla Tayyip Bey sabahları iyi bir kahvaltı ediyor. Mutlaka çorba içiyor, yanında peynirli, zeytinli Türk kahvaltısı yapıyor.” Anladınız değil mi, işin içine peynir ve zeytin girince o kahvaltı anında Türkleşiyor. Yaşamımım bir bölümünde İngiltere, İsviçre, İskoçya ve Fransa’da yaşadım. Bu insanlarla en çok sabah kahvaltılarında anlaşabiliyordum, kahvaltı sırasında hiç dil zorluğum olmuyordu. Nagehan Alçı’yı okuyunca çözdüm olayı, meğer onlar da Türk kahvaltısı yapıyormuş, beni rahatlatan oymuş meğer. Kasteci Alçı beni aydınlattı.

İşte aynı Alçı yıllarca Erdoğan’ın her dediğini onayladı. Nasıl olduğunu bilmediği, yazılı bir belge olmayan başkanlık sistemini savundu. Başkanlık sisteminde tek bildiğimiz Türk usulü olması. Yaşasın kasteci Alçı, onun önceki günkü yazısıyla Türk usulü başkanlığı da öğrenmiş oldum. Türk usulü başkanlık zeytin ve peynirli olacak.

Esasında burada bir çelişki var, Türk başkanlık sistemi zeytinli olursa işin içine ister istemez barış da giriyor. O yüzden bu Türk kahvaltı sistemiyle Türk başkanlık sistemi bir daha düşünülmeli ve tartışılmalı. Televizyonlara çıkan her şeyden anlar aydınlarımız bunu en az 2 yıl daha tartışmalı, “Yeni Türk başkanlık sisteminde ilk 4 madde arasına zeytin konsun mu, konmasın mı?” Programlara karşılıklı 3’er kişi çağrılsın, onları zeytinciler ve peynirciler diye ayırsınlar.

Ben esasında ciddi bir yazardım da sanırım genel yayın müdürü olunca havaya girdim ve böyle saçmalamaya başladım. Oysa benim başkanlık sisteminde ciddi bir önerim var. Başkanlık sistemine geçtiğimizde partilerin kapatılması gerekiyor. Çünkü bu sistemde, daha doğrusu Türk başkanlık sisteminde partinin hiçbir önemi kalmıyor. Cumhurbaşkanı genelde ne yapar, seçimlerden sonra hükümetin istifasını ister, en çok oy alan partinin başkanını yanına çağırır ve yeni hükümet kurmasını ister. İyi de başkanlık sisteminde buna gerek yok ki, çünkü hükümet meclis dışından olacağı için seçim sonrası istifa edecek hükümet ve doğal olarak yeni kurulacak hükümet olmayacak ki!..


Böyle olunca şu ya da bu parti neden birinci parti olmaya çalışsın ya da bir seçim bildirgesi hazırlayıp bunu halka anlatsın ki? Halka anlattığın ve en çok oyu aldığında hükümet olamayacaksan bunca çabaya ne gerek var ki? O yüzden ben diyorum ki başkanlık sisteminde parti kapatılsın, boş yere oy vermek için zaman ve para harcamayalım. Nagehan Alçı’nın dediğine uyalım, sabahları zeytin ve peynir yiyelim, Türk olduğumuzu anlayıp “Padişahım çok yaşa...” diye bağıralım. Umarım bu yazımı Deniz Baykal okur, bu sistem tam ona göre çünkü, başbakan olmamak için seçime gitme sistemi...

Neyse yazımı bitirmek zorundayım, saat geç olmuş ve genel yayın müdürlüğüm bitmiş, hoşçakalın, umarım daha sık görüşürüz müdürsüz halimle...

EROL ÖNDEROĞLU: GAZETECİLİĞİN GELECEĞİ İÇİN DAYANIŞMA!

17 Mayıs’ta Özgür Gündem’deki yazısı

Siyasetin ve Meclis’in işlevsizleştirilmesi, dokunulmazlıkların kaldırılması, habercilik ve ifade özgürlüğüne yönelik yaygın blokaj, toplumun genelinde bir arada yaşama şanslarını, belki bir daha ele geçirilemeyecek tarzda, tüketme tehlikesine yol açıyor.

BİANET Medya Gözlem Raporu, Türkiye toplumundaki derin politik ve sosyal yarılmanın bir tek medya üzerindeki yıkıcı yansımaları konusunda yeterli veri sağlıyor.

Nisan ayı itibariyle 28 medya temsilcisi, politik veya gazetecilik dosyalarından hapisteydi. Yine yılın ilk üç ayında 15 gazeteci ve 2 medya grubu saldırıya uğramış, 49 haberci gözaltına alınmıştı. Sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “hakaret” suçlamasıyla yaptığı şikayetler kapsamında 53’ü gazeteci 86 kişi hakkında ceza soruşturması /davası çerçevesinde veya tazminat istemiyle işlem yapıldı.

Gazeteciler hakkında, Ceza Kanunu (TCK) ve şu sıralar Avrupa Birliği’nin “reforma git” baskısıyla gerginlik konusu olan Terörle Mücadele Kanunu (TMK) uyarınca 5 kez müebbet ve 2 bin 229 yıl 6 ay hapis cezası istemiyle yargılanıyor.

151. SIRAYA GERİLEDİK; ÖZGÜR SAYILMAYIZ

Toplum olarak barış ortamından uzaklaşıp istikrarsızlık tüneline girişimiz dış dünyanın bize dönük algısına da yansıyor: 2005 yılında Türkiye, medya organları ve habercilere yönelik gerçekleşen ihlallerin çeşitliliği ve çokluğu nedeniyle uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) kuruluşunun Dünya Basın Özgürlüğü Sıralaması’nda 149. sıradaki “kaotik” yerini bile koruyamadı. ABD merkezli Freedom House (Özgürlük Evi) göstergelerinde, “Kısmen Özgür” ülkelerden daha iyi bir yer kendimize bulamadık.

HABERCİYE FİZİKİ MÜDAHALE ARTTI

Bunun bir nedeni de karnemizin geçen yılın aynı dönemine göre yüzüne bakılmaz hale gelmesi olabilir mi acaba? Saldırıya uğrayan gazetecilerin 10’dan 17’ye, gözaltıların 7’den 49’a; mahpus habercilerin 23’ten 28’e; yayın yasaklarının 2’den 5’e; işsizlerin 8’den 185’e çıktığı bir ortamda beklenti güçleşiyor.

Rapor, geçen yılın aynı dönemine göre saldırıya uğrayan gazetecilerin 10’dan 17’ye, gözaltıların 7’den 49’a; mahpus habercilerin 23’ten 28’e; yayın yasaklarının 2’den 5’e; işsizlerin 8’den 185’e çıktığını ortaya kokuyor.

GAZETECİ: ‘DÜŞMAN UNSUR’, ‘CASUS’...

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın günlük söylemlerinden, hükümetçe medyaya yönelik hukuki, sözlü ve fiziki saldırılarının hiç birinin kabul edilmemesine, muhabirin güvenlik kuvvetleri nezdinde “düşman unsur” muamelesi görmesine, akreditasyon ayrımcılığıyla habercilerin gündem takibinden dışlanması vb onlarca gösterge, maalesef belirli eleştirel toplumsal kesimlerinin tasfiyesine işaret ediyor.

Sadece bölgesel bir savaş değil, ülke sınırları içerisinde çeşitliliğiyle yaygın bir müdahalenin varlığı kimsenin gözünden kaçmıyor. Kısa bir dönem içerisinde, Gülen Cemaati’ne yakın medya grupları batırıldı, Cumhuriyet gazetesi yetkilileri Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandı, İMC TV kamuya ait TÜRKSAT Uydusu’nun dışına itildi; operasyon bölgelelerinde onlarca Özgür Gündem ve DİHA çalışanları gözaltına alındı; birçoğu cezaevine gönderildi.

‘BELGEYİ KİMDEN ALDINIZ?’

Hakkari Valiliği’nin şubatta Yüksekova Polis Evi’nde gerçekleştirdiği ve bölge için operasyon yürütme kararı aldığı “Gizli” toplantının haberini yapan DİHA muhabiri Şermin Soydan, “Belgeyi kimden aldınız? Ailenizde PKK’li var mı?” şeklinde sıkı bir sorgudan geçirildikten sonra tutuklandı.

“Devlet sırları ve casusluk” suçlamasına Mehmet Baransu, Can Dündar ve Erdem Gül’den sonra şimdi de Soydan muhattap olmuş oldu.

DİYALOG YOK, KORUMA DA!

Ancak ister günlük siyaset isterse bölgesel çatışma üzerinden olsun toplumsal kutuplaşmanın da gazeteciliğin özünü bozan bir yönünün olduğu gözardı edilmemeli. Üstelik, baskılar kadar uzun süreli çatışma ortamından gazetecilik yapmanın, yarattığı yorgunluğun ötesinde, bizzat muhabir, foto-muhabir veya kameraman üzerinde psikolojik yük getirdiğini dikkate almak çoğumuz için pek lüks gelir.

Ne yazık ki, mesleğimiz bu şartlara göre koruma mekanizması geliştirmede oldukça yetersiz kaldı. “İstediğimiz gazeteciliği haklar ve etik standartlar ışığında gerçekleştirebiliyor muyuz? Neyi doğru neyi yanlış yaptık?” sorularına verilecek yanıtı düşünemiyoruz bile. Bırakın bütünselliğimiz, Temmuz 2015’ten bu yana medyaya, 90’lı yıllara benzer bir “militarist” konumlanma dayatıldı. Gazeteciliğin geleceğiyle ilgili endişe duymamak bu nedenle elde değil.

Dileyelim ki, Özgür Gündem’e ziyaretimiz, tüm Türkiye medyası bakımından nitelikli, sorgulayan, nesnel gazetecilik arayışı kadar, baskılara karşı dayanışma ve diyalogun geliştirilmesinde bir kıvılcım oluştursun.
(HABER MERKEZİ)

ÖNCEKİ HABER

Amanoslar'da ilk kez 'Vaşak' görüntülendi

SONRAKİ HABER

İzmir Barosu: Mültecilerin haklara ulaşımı engelleniyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa