Adolf aslında iyi adamdı!
Hem geçmiş savaşın yıkıntıları, hem de her şeyin yeniden kazanılacağı vaadiyle süslenmiş savaş onun için kitleleri yanında tutmanın aracıydı.

Aydın ÇUBUKÇU
İsa’yı idama gönderen Romalı Vali Pontus Pilatus’un karısı Procula, aslında mübarek adamın öldürülmesini istemiyormuş; gördüğü rüya ile içine doğan merhamet ona azap vermeye başlayınca kocasına yalvarmış… Rivayet o ki, Pilatus da İsa’yı yargılayan mahkemeden çekilmiş. Cezayı verenler arasında bulunmak istememiş… Yine rivayet odur ki, kutsal adam çarmıhta can verirken o elini yıkamış… Bütün bu tanıksız-kanıtsız rivayete dayanarak asırlar sonra, Ortodoks kilisesi Procula’yı azize ilan etmiş. Kimi Hristiyan Romanlar, yani her topraktan kovula kovula bir hal olmuş Çingeneler de işi iyice abartıp Pilatus’u da aziz kabul etmişler; sırf elini yıkadı diye!
Hıristiyanlık tarihi bildiriyor ki, İsa’nın öldürülmesinin asıl nedeni halkı isyana teşvik etmektir. Roma’nın Yanudiye eyalet valisi, Yahudi rahiplerin işbirliğiyle isyanı bastırmış ve önderini de öldürmüştür. O çağlarda gelenek olduğu üzere, isyanın liderini halkın gözü önünde “ibret-i alem” için acı çektirerek katletmiştir. Tıpkı Spartakus gibi, bizim Börklüce Mustafa gibi, Pir Sultan gibi, Hallacı Mansur gibi… Olay baştan sona siyasidir ve buradan başlayarak uzunca bir süre Hıristiyanlık yoksullar, ezilenler, köleler için bir direniş dini olmuştur. Bütün o katliamlar, sürgünler, işkenceler süresi boyunca, hiçbir Hıristiyan’ın aklına Pontus Pilatus’u ya da karısını kutsamak gelmemiştir. Hıristiyanlık resmen devlet dini olana, kiliseler egemen sınıf partisi haline gelene kadar…
Peki, burada problem bunların tarihsel gerçekler olup olmadığı değildir. Asıl acıklı soru şudur: bir dinin izleyicileri kendi peygamberlerini öldüren muktediri neden efsanenin kutsal parçalarından biri haline getirir?
ZALİMİN BAŞINA HÂLE KOYMAK
Şimdi bu hikâyeyi şundan anlattık:
Siyasi tarihte, bir musibet iktidarın mirasını devralıp onu bir biçimde sürdüren her yeni iktidar, aradan münasip bir zaman geçince, üstüne oturdukları zulüm dönemini şurasından burasından aklamaya girişir. Zalim ve kan içici lider, “aslında iyi adamdı fakat çevresi fena idi” kalıbına sokulup temizlenmeye çalışılır. Belki milyonlarca insanın canını almış olması, iktidarını demir ve ateşle ayakta tutmuş, kendisinden başka herkesi susturmuş, ocakları söndürmüş, evleri yıkmış olması unutturulur. Mesela, ekonomide çok başarılıydı denir. Hitler için hep söylendiği gibi, bütün ülkeyi duble yollarla donattı denir. İşçiler köleleştirildi derseniz, ama sanayicileri uçurdu denir. İnsanları kesip biçerek deney yaptılar desek, ama bilimde etik olmaz, tıp ilerledi cevabını alırsınız. Sayıp dökeceğiniz sınırsız zulmü, ama herkes Volkswagen sahibi oldu diye sırıtarak karşılarlar. Diktatördü demeyin, çünkü “seçimle işbaşına geldi birader” cevabı hazırdır. İşsizlik, yoksulluk ve enflasyon, demokratik kurumların, komünistlerin ve beceriksiz siyaset adamlarının suçuydu. Devlete sızmış ajanların marifetiydi; onlar temizlendikçe işler yoluna girerdi nasılsa.
İnsan onuruna, doğaya, ahlaka, vicdana aykırı her iş, ekonomideki bir iyileşmeyle karşılanır. Evet diktatör ahlaksızdır, vicdansızdır, yalancıdır, insanlık düşmanıdır ama işler yürüyor! Bütün muhalifler ve başka Yahudiler olmak üzere bütün azınlıklar yok edilirken, Papa hazretleri şikâyetleri ve yakınmaları, “ama komünistleri de öldürüyor, Stalin’in de hesabını görecek yakında” diyerek kulak arkasına atmıştı. Pontus Pilatus’a bile mazeret uyduran zihniyet Hitler’e neden bulamasın?
İKTİDARA GİDEN YOL: PROVOKASYON, GERGİNLİK, SAVAŞ
Adolf, Almanya’yı önce Avrupa’nın sonra da bütün dünyanın efendisi yapacağını söylüyordu ve halk buna bayılıyordu. 1930 seçimlerinde büyük başarı sağladı ama tek başına iktidar olamadı. Bir koalisyon hükümetiyle iktidar olmak da hayallerine uymuyordu. Tam o sırada, seçimlerin yenilenmesinin öncesinde Alman parlamento binası Reichstag yandı. Bir ruh hastası eski komünist suçu üstlendi! Ardından başlayan büyük muhalif avıyla birlikte girilen seçimlerden Hitler tek başına iktidar olarak çıktı. Propaganda sağanağı altında şaşırmış halk, “güvenlik ve istikrar” vaat eden NAZİ partisine oy verdi!
Hitler’in bir diğer “büyüleyici” aracı savaştı! Hem geçmiş savaşın yıkıntıları, hem de kaybedilmiş her şeyin yeniden kazanılacağı vaadiyle süslenmiş savaş onun için kitleleri yanında tutmanın aracıydı. Korku ve gerginlik, istikrar ve güven ihtiyacı doğuruyor ve onun kitle tabanını kemikleştiriyordu.
Her türlü musibetin başlıca sorumlusu olarak Yahudileri göstermek de bu oyunun bir parçasıydı. Onlar olmasa, “tek bir Yahudi kalmayıncaya kadar” hepsi temizlense, Almanya’nın bütün sorunları bitecekti!
DEJAVU?
Déjàvu, şimdi olup biteni daha önce yaşamış gibi hissetmek anlamına gelen bir deyim. Psikolojik bir sorun olarak tanımlanıyor tıpta. Çoğunlukla aşırı yorulmuş olmaktan dolayı, deniyor, beyin bir görüntü, ses, vb. herhangi bir girdiyi, giriş anı sırasında algılayamaz ve bu olayı daha önce yaşadığı hissine kapılabilirmiş.Milletçe aşırı yorgun olduğumuzdan belki de, bizim şimdi yaşadıklarımız Almanya’nın 70 yıl öncelerde yaşadıkları gibi görünüyor olabilir. Yorgunluktan yani… Başka bir nedeni yok!
Herkes ekonomideki, dış politikadaki, demokratikleşmedeki başarılardan söz ederken, nedense bize başka şeyler Déjàvu oluyor! Zaten hep söyleniyor, yazılıyor; Adolf da fena adam değildi! Yaşadıklarımız hep bizim psikolojik bozukluğumuzdan!
PONTUS PİLATUS MESELESİ
Zalimi aklamanın kutsalı yaşatmak için başvurulmuş bir yol olduğunu söyleyebiliriz. Kutsalın egemenlerin dilinde aynı zamanda devlet ve iktidar anlamına geldiğini biliyoruz. Özellikle ezilenler üzerindeki iktidarın tarih boyunca kesintisiz sürdüğünü kafalara çakmak için, şanlı geçmişin hiçbir parçası feda edilemez. Pilatus’un aziz, karısının azize kabul edilmesinin sebebi budur. Evet, İsa’yı öldürmüştür ama… İşte her şey bu “ama” sonrasında söylenenlerde gizlidir. Bu cümle, “hele sor ki niye öldürmüştür” diye de devam edebilir. İkna edici gerekçeler sıralanabilir… Ne var ki, kutsal kilise buna fazla ihtiyaç duymamıştır. Kadının rüya görmüş olması ve herifin elini yıkamış olması kâfidir.
Sindirilmiş halk kitleleri, yönetici sınıfta biraz merhamet, azıcık insaf, yaptıklarından duyabileceği küçücük bir pişmanlığa razıdır. Kendi yaşadığı acıların elbette kabul edilebilir bir gerekçesi olduğuna inanmak ister. Yoksa ne kendisi buna katlanabilir ne de kötülükle yönetildiğini kabul edebilir! Her şeyin er geç düzeleceğine, şimdi zulmün nedenleri ortadan kalktığında, zalimin bir baba şefkatiyle kendisini kucaklayacağına inanmak işine gelir. Biraz sabır, biraz umut, biraz görmezden gelme ile hiç olmazsa kendisinin bu beladan uzak kalabileceğini düşünür.
Bakma sen o gaz odalarına, milyonlarca insanın kan deryalarında boğulmasına, aslında Adolf fena adam değildi ama şartlar kötüydü!
Evrensel'i Takip Et