08 Mayıs 2016 03:08

‘Bu akşam gün batarken gel’

'Bu akşam gün batarken gel/ Sakın geç kalma erken gel' şarkısının nasıl oluştuğunu hiç merak ettiniz mi? C. Hakkı Zariç bu şarkının öyküsünü yazdı.

Paylaş

C. Hakkı ZARİÇ

Olmadık bir zamanda şarkılar yolunu keser insanın. Birdenbire, beklenmedik bir yerde çıkar karşınıza. Sebzelerini sulayan bir manavın söylediği şarkı dolanır dilinize bütün gün. Yoldan geçen birinin mırıldandığı nakarat nereye gitseniz peşinizden gelir. O belki annenizin sabah mahmurluğur, belki sevgilinizi tanımanıza neden, belki zamanın bir yerinde direnmenin sözcükleriyle yazılmıştır. Deniz Gezmiş hapishanedeyken, saz çalan bir arkadaşından,“Zahidem” türküsünü istemiş. Okumuştum bir zaman, bir yerlerde.
Bazen sizin gidecek yeriniz olmaz, bazen de şarkılar nereye gideceğinizi söyler zaten. Siz birine bakarsınız o zaten “türkü bakışlı”dır. Uzayıp giden yolların seyrinde, uzun yolda inceden gelen sesi duymaya çabalarsınız. Aniden karşınıza Suavi çıkar ve “Yalıçapkını” gülümser dalgınlığınıza. Çağdaş Türkü’den bir Ahmet Erhan şiiri karşılar sizi “Kenar Mahallede Bir Pazar Günü”nde dinlenirsiniz. İçinizdeki barış ve kucaklaşma özlemi Peyda’nın (Yurtsever) seslendirdiği “Bugün ben bir dilberle eyledim ülfet” türküsünde ses bulur. Kazancı Bedih bir Fuzûlî gazeline öyle bir ses verir ki çakılırsınız olduğunuz yerde.

SAKIN GEÇ KALMA ERKEN GEL

Bazı şarkılar uzun ömürlüdür. Bazı şarkılar paylaştıkça çoğalır. Bazı şarkılar kendi halindedir, köşesinde zamanını bekler. Bazı şarkılar şiiri daha bir güzel kılmak için ısrar eder. Bazı şarkılar efkâr içindir. Bazı şarkılar efkâr dağıtır. Siz bazen bir şarkıya gitmek istersiniz, kendinizden sıyrılıp bir şarkıya gitmek istersiniz hatta ama o Turgut Uyar’ın Tomris Uyar’a yazığı bir şiir olmakta ısrar eder. Koşulsuzsunuz üstelik.
Nevbahar Hanımın büyük zorluklarla yetiştirdiği üstat Ahmet Rasim’e çıkar bazen yolunuz. Öyle uzun boylu değil. Şehir Mektupları, Eski Maceralardan Fuhş-i Atik, Eşkâl-i Zaman falan değil kastım. Servet-i Fünun’daki yazıları, 2. Abdulhamit’ten aldığı Mecîdî nişanı ya da Cumhuriyet’in ilk yıllarında iki dönem milletvekilliği yapmış olması da değil. Aynı zamanda, çoğunun besteleri kendine ait olan, nice şarkı sözü yazmışlığı vardır üstadın, yazmıştır.
Elbette bir yazı erbabıydı Ahmet Rasim. Dergi mi çıkarıyordur, kitap mı yazıyordur, gazetedeki işinin başında mıdır kalkmadan çalışır, gün boyu yazının başına dolanırdı. Akşama kadar yazıyla kendinden geçen Ahmet Rasim vakt-i kerahate erince çalışma masasından kalkıp dirseklerini meyhane masalarına yaslamaya giderdi.
Giderdi gitmesine ya yazıyla meyhane arasında hayatın demini tutan üstat, eşi Sadberk Hanımı da evini de ihmal ederdi. Kimi zaman aylarca gitmediği olurdu evine.
Neden sonra günlerden bir gün, belki aylar sonra evin yolunu bulup kirden yağ bağlamış elbiseleriyle eve vardığında her zamanki müşfik tavırlarıyla karşıladı Sadberk Hanım eşini. Hamamı yaktı, kirlilerini yıkayıp ütüledi, yemek yedirdi Ahmet Rasim’e. Meyhanenin tahta sedirlerinde yatıp kalkmaktan perişan olan üstat kendine gelir gibi oldu Bakırköy’deki evinde.
Elbette çevresinde kendi gibi yaşayan insanlar da vardı üstadın. Aynanın karşısına geçip üstüne başına çeki düzen verdi ve seslendi Sadberk Hanıma: “Yolda gelirken Selami Paşa’ya tesadüf ettim, Miltiyadi Gazinosu’na çağırdı beni, bekliyor.” Aylardır eşinin yüzünü görmeyen Saberk Hanım kapıya kadar yolcu etti eşini, güler yüzlü, sitemsiz. Rasim çıkacağı sırada tebessümle ve hatta biraz mahcup seslendi kadın: “Bey sakın geç kalmayınız bu akşam erken geliniz.”
Evden çıkıp Bakırköy sahiline geldiğinde şarkının da doğum sancıları gelmişti, “Sakın geç kalma erken gel”. Eşinin söylediklerinden duygulanan Ahmet Rasim, Miltiyadi Gazinosu’nda Selami Paşa ile görüşüp rakı masasına çöktüğünde ona şöyle dedi: “Evden çıkarken refikam bana tembih etti. ‘Geç kalma erken gel’ dedi, ben de buraya gelene kadar bunu bir kıta haline getirdim, besteledim.”
Masaların boyu uzadı, rakıdan ilk yudumlar alındı, su içip göğe bakıldı, çatalın ucuyla tırtıklandı mezeler. Ahmet Rasim bir yandan da ellerini dizine vurup usul tutuyordu şarkı için. Şarkıyı ilk defa Miltiyadi Gazinosu’nda, akşamın geceye evrildiği saatlerde okudu üstat kalın sesiyle.
Bir zaman sonra ekibe, Tateos Enserciyan’dan uyarlanmış adıyla, dönemin büyük müzik insanlarından Tatyos Efendi de katıldı. Nihayet ses buldu şarkı.
Ahmet Rasim, Selami Paşa ve Tatyos Efendi güfteden besteye dökülen şarkıyı sabahın ilk ışıklarına kadar çalıp söylediler.  “Bu akşam gün batarken gel/ Sakın geç kalma erken gel/ Tahammül kalmadı artık/ Sakın geç kalma erken gel// Cefa etme bana mahım/ Sonra tutar seni ahım/ Üzme beni şivekârım/ Sakın geç kalma erken gel”.

ÖNCEKİ HABER

Ford işçisi eski işçi değil, Türk Metal aynı Türk Metal

SONRAKİ HABER

AKP: Burjuva siyasetin krizi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...