10 Nisan 2016 10:04

Vatandaşın terör tanımı

Paylaş

Nuray SANCAR*

Terör sadece can kaybı anlamına gelmiyor. Terörün sonuçlarından söz ederken; önünde seyreden aracın, yakınından geçen birinin, herhangi bir eylemde yanındakinin potansiyel canlı bomba olup olmadığı kaygısına kapılan yurttaşın maruz kaldığı ruh kıyımını da hesaba katmak gerekiyor. Arka arkaya gelen saldırılar insan ruhunu deforme ederek çok kıymetli toplumsal bağları da çürütüyor. 
İstiklal Caddesi’nde gerçekleşen katliamdan sonra aklına “terörün tanımını değiştirmeliyiz”den başka bir şey gelmeyenler fiilen bu tanımı değiştirdiler aslında. İnsanın metroda, çarşıda, maçta, sokakta tesadüfen bir araya geldiği, yanından geçtiği birine potansiyel terörist gözüyle bakar hale gelmesi az buz bir şey değildir. Terör böylece asıl, kişinin, tanımadığı insanlarla birlikte olduğu ortamlarda, yerleşik adabın ve hukuk kurallarının güvencesi içinde kendisini bir toplumun parçası olarak hissetme güvenliğini ve güvencesini parçalamıştır. 

Muhtemel canlı bombaların yarattığı ürküntüyle tuzla buz olmuş toplumsal bağların yeniden kurulması o kadar kolay değil. Hükümet yetkilileri bu çaresizlik durumundan her zamanki gibi siyasal fayda sağlamayı umuyor olabilirler. Umuyorlar da zaten. Milli birlik, kenetlenme ve teröre karşı beraberlik çağrıları bitmiyor.

İyi de neyin etrafında kenetlenilecek?

Hukuk sisteminin işleyişinin tek adama bağlandığı, siyasi adabın ve etiğin çöktüğü bu koşullarda ele gelir hangi ilkenin etrafında kenetlenerek bu çağrıya bir karşılık alınabilecek. Hükümetin sağlık bakanının bula bula “Ne olursa olsun köprüler, yollar yapmaya devam edeceğiz”den başka bir birlik mesajı verememesi manidardır. Toplama kampları insan öğütürken Alman yoksullarının gözünü otoyollarla boyamaya çalışan Hitler’in tesis ettiği milli birlik ve beraberlik insanlığa epey bir bedele mal olmuştu. Uygulamaları geçtik, söylemler bile referansını Nazizmden alıyorsa bu toplumsal bağların lime lime edilmesinden birinci derecede sorumlu olanların birlik çağrılarının toplumsal dejenerasyonun devamından başka bir yol göstermediği de son derece açıktır.

Teröre karşı birlik ve beraberliğin soysuz yöntemler dışında yolları da var elbette. Terörü kaçınılmaz ve birlikte yaşamaya alışmanın gerektiği bir bela olarak not düşenlere inat, alışmamak iyi bir başlangıç olabilir ama kendi başına hiçbir şey değildir. 

Terör, Ortadoğu politikalarından, Kürt sorununun çözümünde şiddet “mekaniği”nin devreye girmesinden neşet etti. Giderek büyük kentlerde hem gündelik hayatın ablukaya alınması hem de kazanılmış hakların el çabukluğuyla, fırsat bu fırsat birer birer iptaliyle besleniyor. Bütün emekçilerin köleleştirilmesini gündeme getiren yasalar Meclis yolunda. Türkiye kapitalizmi yıllardır yapılamayanları bu koşullarda yapıyor ve herkes can derdine düşmüşken sağ kalanların daha çok nasıl ezileceğine kafa yoruluyor. Açıkçası bu bombalar her zaman olduğu gibi emekçilerin arasında patladı. 

O halde esas mesele emekçilerin de nasıl bir terör tanımı yapacağıdır. Ki bir durumu doğru tanımlamak ona karşı nasıl tutum alınacağını da gösterir. Hükümetin terör tanımı apaçık, barış istiyoruz diyen akademisyenleri, avukatları, gazetecileri, haklarını almak için çırpınan Renault işçilerini, sosyal medyayı, işten atılma tehdidi altındaki kamu emekçilerini içeriyor. Yani herkesi. Barış talebinin terörizm ile eşitlendiği veya her mücadelenin şüpheli görüldüğü bir ortamda “suç” kapsamına girmeyen kimse var mıdır acaba? 

Oysa terör canlı bombaların sokaklarda elini kolunu sallaya sallaya dolaşmasına mahal veren siyasi düzeneğin ve yönetme anlayışının sonucu ortaya çıkmıştır. Bir parça insanca yaşamak için mücadele etmeye çalışan kesimlerin susturulması, dağıtılması için elinden geleni yapanlar da bu terörün harcına suyu boca etmişlerdir. Terör ortamını yaratan ve teşvik edenler onu önleyemezler. 

Birbirimizin kılığında kıyafetinde, endamında, edasında terörist aramaya zorlayan koşulların altına imza atan bir siyasi yönetim anlayışının sözcüleri gerçek sorumluyu bu şekilde gizlemeye ne kadar çok uğraşırlarsa uğraşsınlar, terör birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacı olanların kendi talepleri etrafında kenetlenerek yaptıkları mücadeleyle etkisizleştirilebilir ancak. 

(*) Nuray Sancar’ın Evrensel Gazetesi’nde yayınlanan 23 Mart 2016 tarihli köşesinden alınmıştır

ÖNCEKİ HABER

Bireysellikten uzak doğaya yakın: ODTÜ İzci Grubu

SONRAKİ HABER

Memleketi bir de genç işçilerden dinleyin

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...