10 Nisan 2016 09:53

Sessiz evler ve O'nsuz anneler

Paylaş

Sonya BAYIK
Kayseri

Türkiye’nin yedi bölgesine yayılmış olan acıların, annelerin mücadelesi, askerde öldürülen Sevag’ın, Gezi’de Ali İsmail’in, alanlarda Cumartesi Annelerinin, sınırlarda Roboski’nin, madenlerde yitip giden Soma’nın, çocuklarının bir gün geleceği umuduyla barışı bekleyen Diyarbakırlı Barış Annelerinin, Karadeniz’de şair çeketli bir çocuğun(Kazım Koyuncu) hayata yazdığı mücadele dolu şarkıların, yüreğimizde hala sönmeyen ve kor bir ateş olan Sivas’ta yanarak ölen Yasemin ve Asuman’ın Ankara’ya uzanan ortak hikayeleri ve acıları...
O’nsuz filmi ProletarYapım tarafından bağımsız yönetmen Ufuk Erden ve ekip arkadaşları tarafından çekildi. Ufuk Erden 5 yıl boyunca çocuk tiyatrosu oyunculuğu yaptıktan sonra 2007 yılında sinemayla tanışıyor. Arkadaşlarıyla ProletarYapım adında bir oluşum kuruyorlar. Burada 11 kısa film çekiyorlar. Tüm ön eleme sansürü ve baskılara rağmen bu filmlerden yurt içi ve yurt dışında çeşitli ödüller, aldıktan sonra ilk uzun metraj docudrama film olan O’nsuz filmini çekiyorlar. 
DUVARLARIN SESSİZLİĞİNDE KAYBOLAN ÇOCUKLAR
O’nsuz filmi evlatlarını kaybeden annelerin O’nsuz olan ve sessizliğe kalan evlerinin acı hikayelerini dinlemeye çağırıyor bizleri. Evleri bilirsiniz insan olmadıkça içinde sessizlikten örülmüş birer duvarlardır sadece. Bu yüzden mi bilinmez Sivas Katliamında kaybettiğimiz Hasret Gültekin “Dilek Türküsünde” şu sözü bize vasiyet bıraktı sazın tellerinde: “Ölü evlerin değil, düğün evlerin olsun” diye. Evet, ölü evleri sessizdir, kararmıştır gülen çocukların fotoğrafları duvarlarda. Annelerin sessizliği ve acıları arasında bekleyip durmuştur yaşam mücadelesi. Oysa artık sessizliğe ve acıya kendilerini bırakan bu duvarlar bir zamanlar annelerine böyle bir hikaye bırakacaklarından haberleri olmayan çocukların, mutluluk ve yaşam sesleriydi. O’nsuz filmi duvarların sessizliğinde kaybolan çocukların seslerini tekrar bulmaya çıkan annelerin mücadelesini konu ediniyor. Filmde Ani Balıkçı, Dilşah Özgen, Emel Korkmaz, Gülsüm Çolak, Hüsniye Koyuncu, Leyla Encü, Yeter Sivri yer alıyor. Filmde annelerin O’nsuz geçen günlerini nasıl bir araya getirdiklerini yönetmen Ufuk Erden’den dinliyoruz.
“Filmimizin ana başlığı Türkiye’nin yedi farklı bölgesinde, evladını kaybetmiş yedi annenin bir günlük sessiz hikayesi. Yıllardır aklımdaydı bu proje. Bir gün bir kısa filmden kazandığımız bursla gittiğim yapımlarda Zeynep Özbatur, Atakan hoca “kadın sorunu üzerine bir film yapsanız konusu ne olurdu?” diye sordu, aklıma direk bu proje geldi sonra ete kemiğe büründü ve hayata geçti. Film bize devletin sorumsuzluğu yüzünden evlatlarını kaybeden annelerin acısını anlatıyor.”
‘ZOR ve ZORUNLU BİR ROTAYDI’
Filmin yapım sürecinde çok sıkıntı çektiklerini çoğu zaman da çekimlere ara verdiklerinde duygusal anlar yaşadıklarını belirtiyor Ufuk Erden. Ancak filmin derdini anlatan samimi bir film olduğunu da söylüyor ve sözlerine şunları ekliyor: “Filmin çekimleri için yaklaşık 5.000 km yol yaptık. Roboski, Hopa, Soma, Hatay, Ankara, Diyarbakır ve İstanbul. Zorlu bir rotaydı ama ufak tefek sorunlar dışında yaptığımız işe olan saygımız ve inancımızla kazasız belasız tamamladık çekimleri.” 

ACILARI ORTAK, MÜCADELELERİ DE!
Filmin yapım sürecindeyken başka acılarında yaşandığını belirten Erden: “Suruç’ta, Ankara’da, Cizre’de ve hala doğuda O’nsuzlar ordusuna bir sürü insan katılıyor. Gencecik güzelim insanlar katledilirken bizim elimizden sadece bir film yapmak geliyor. Ancak en kötü zamanlarda, savaşta bile sanat çok önemli ve yapılması gerekiyor. Biz de mücadelemizi sanatımızla tüm dünyaya haykırmak istiyoruz “diyor. Annelerin hala çok güçlü olduklarını, hepsinin bir mücadelesi olduğunun altını çizen Erden, Annelerin verdikleri bu mücadeleyi şu sözlerle anlatıyor: “Ani anne tam beş yıldır biricik oğlu Sevag için mahkemelerde adalet ararken diğer yandan Kamp Armen için de mücadele veriyor. Ha keza Emel Anne, Ali İsmail için adalet mücadelesi verirken diğer yandan Ali İsmail Korkmaz Vakfı’nda gençlerin yanında, özgür bir dünya kurmaları için onlara destek oluyor. Leyla anne ve Roboski’li aileler katliamın üzerinde 1500’den fazla gün geçmesine rağmen her hafta yağmur, kar demeden evlatlarının mezarlarının başında Perşembe Değerlendirmeleri yapmaya devam ediyorlar. Dilşah anne ve Diyarbakırlı barış anneleri İHD ile birlikte her Cumartesi basın açıklaması yapıyorlar ve yakınlarının kemiklerini istiyorlar. Gülsüm Anne ve hala mücadelesini sürdürenler her ayın 13. günü yürüyüş yapıyor ve madenci heykeline karanfil bırakıyorlar. Hüsniye Anne Hopa’ya Onkoloji Hastanesi açılması için mücadele ediyor. Anneler davalarını korkusuzca sürdürüyorlar. Gezi Anneleri Diyarbakır’a dayanışmaya gidiyor, Roboskili aileler Soma’ya taziyeye geliyor... Ama yargıya, hukuka, adalete karşı ne hissediyorlar derseniz yaşanan süreçlerden sonra zedelenmiş, incinmiş durumdalar maalesef. İnandıkları tek şey gençler. Bu dünyayı gençlerin güzelleştireceğini biliyorlar. Çok büyük bedeller ödediler ve bunun karşılığında istedikleri tek şey evlatlarının ve kendilerinin unutulmaması.”
BİR İHTİYACIMIZ VAR: DAYANIŞMA
Mayıs ayında Hatay, Adana, Zonguldak, Tunceli’de gösterimler yapacaklarını söyleyen Ufuk Erden: 
“Biz bu filmi empati yeteneğini henüz kaybetmemiş tüm insanlara izletmeye çalışacağımıza dair annelerimize söz verdik. O yüzden birçok kurum, kuruluş, STK’larla irtibata geçmeye çalışıyoruz. Şu ana kadar 500-600 sanatçı, politikacı, gazeteciye e-posta, şahsi internet siteleri aracılığıyla ulaşmaya çalıştık. Sadece on kişiden geri dönüş oldu. Biz para pul istemiyoruz sadece sesimize ses verin, sosyal medyadan paylaşın diyoruz ama ses yok! Belediyelerde de durum aynı. Birkaç belediye dışında destek veren yok. Bize destek veren belediyelerden biri Adana Seyhan Belediyesi. Filmin gösterimi için onlara ulaştık, çok ilgilendiler. 14 Mayıs’ta gösterim yapacağız orada. Ayrıca Zonguldak Eğitim-Sen’den davet geldi. Diğer belediyeler, kurumlar ve kişilerden de dayanışma bekliyoruz” diyerek filmin gösterimi için destek çağrısında bulunuyor.
UNUTMAYIN 
Yazının sonuna gelirken; filmin, yaşadığımız ve hala devam eden bütün acıların bizi nereye götürdüğünü, hepimizin bir günlükte olsa bu sessizliğe terk edilen evlerin hikayesini dinlememiz gerektiğini ve annelerin her şeye rağmen verdiği mücadeleyi unutmamamız, onlarla dayanışma içinde olmamızın önemli olduğunun altını çizerken, yazının başında da bahsettiğim sessiz evlerin bir zamanlar güzel çocukların, gençlerin sesi olduğunu hiç unutmayın isterim. Çünkü kaybettiğimiz insanların seslerini yüreğimizde taşıdığımızda o evler ölüm evleri değil, düğün evleri olacaklar ve kaybettiğimiz güzel yüzlü insanların sesi, o karanlık sessizliği parçalayarak yankılanacak duvarların arasından... Ve sessizlik, artık O’nsuzların giderken ki sessizliği değil, Alinin, Sevag’ın, kayıp bir Cumartesi’ye karışanların, Kazım’ın,Yasemin’in, Asuman’ın Soma’ın, Roboski’in, barışı bekleyen annelerin, çiçeklerin sesi olup bir bedende tekrar hayat bulacak...

ÖNCEKİ HABER

Dinozorların teleskobu olsaydı

SONRAKİ HABER

Hikmet Benol'u Tanımak ve Anlamak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...