24 Nisan 2012 04:50

Mülkiyeti Türkleştirmede ‘1915 yağması’

Bu topraklarda yüzyılın değişmeyen gündemi, hep demokrasi olmuştur…Hâlâ dini ve etnik temel farklılığına bakılmaksızın mevcut sistem, demokratik vatandaşlık temeli üzerinde inşa edilmemiştir…Sistem, Türk’ten ve Sünnilikten gayrisini hep öteleyerek bugüne kadar var ola gelmiş ve bunun toplumsal bedeli de &c

Mülkiyeti Türkleştirmede ‘1915 yağması’
Paylaş
Nevzat Onaran

Hâlâ dini ve etnik temel farklılığına bakılmaksızın mevcut sistem, demokratik vatandaşlık temeli üzerinde inşa edilmemiştir…
Sistem, Türk’ten ve Sünnilikten gayrisini hep öteleyerek bugüne kadar var ola gelmiş ve bunun toplumsal bedeli de çok ağır olmuştur…
Yüzyıl öncesi coğrafyamızda Ermeniler, Rumlar, Pontoslular, Yahudiler, Süryaniler, Nasturiler ve sairinin birkaç milyonu bulan nüfusu, bugün 100 bin bile değil…
Bu atmosferde, egemenlerin ağzındaki ezberse ‘hoşgörü’…
Anlıyoruz ki, yok etmenin resmi dili ‘hoşgörü’dür…

İttihatçı Türkçülük: 1908 sonrasında İttihatçıların hükümet ortağı olduğu yıllarda Makedonya sorunu ‘demokratik vatandaşlık’ temelinde çözüme kavuşturulmayınca, Balkan harbinin ardından İttihatçılar, politikasındaki Osmanlıcılık maskesini indirir, Türk milliyetçiliği rotasında ademî merkeziyetçiliği reddederek, merkeziyetçi bir yapılanmayı esas alır.
İttihatçı tekçi politikaların hâkim kılındığı bu yıllarda, 1914’e kadar Osmanlı vatandaşı Ermeniler’in yasal faaliyet yürüten tüm teşkilatları ‘demokratik vatandaşlık’ talebi hakkında İttihatçı hükümetle pek çok kez görüşmeler yapmışsa da, iç barışı sağlayacak bir çözüm sağlanamamıştır.
1914 güzünün savaş ortamında, Sarıkamış harbinde Harbiye Nazırı Enver’in komutayı üstlenmesinin ve Osmanlı ordusunun Ruslar’a yenilmesinin ardından İttihatçı hükümetin aldığı kararlardan anlıyoruz ki Ermeniler’in varlığı hükümetin açık hedefindedir…
Zaten İttihatçı hükümet harbe öyle bir statüde girer ki, Osmanlı’nın Genelkurmay Başkanlığını ve Çanakkale cephesi de dâhil bir çok komutanlık koltuğunu Alman subayına teslim etmiştir.
Almanya sadece komuta kademesinde değildir, aynı zamanda harbin finansmanı için gerekli parayı da veren patrondur. İttihatçı hükümetin Maliye Nazırı Cavit’in açıklamasına göre, 21 Şubat 1918 itibariyle harpte Almanya’nın verdiği borç 200 milyon ve Avusturya’nın verdiğiyse 2 milyon liradır.  (MMZC, devre: 3, içtimai sene: 4, 1334-cilt:2, inikat: 54, 21 Şubat 1334, sf. 426 ve MAZC, devre: 3, sene, 4, cilt: 1/1 Teşrinisani 1333-2 Mart 1334, TBMM Basımevi, Ankara-1990, 2 Mart 1334, sf. 532-533, 540)
İttihatçı hükümetin Almanya komutasında ve parasıyla harbi sürdürdüğü bu dönem, Anadolu’yu ve ekonomiyi Türkleştirdiği yıllardır…
‘İç düşman Ermeniler’: Fiili uygulamalar açısından Ermeniler’e yönelik sürecin başlangıcı, İttihatçı hükümetin Almanya ile ittifak antlaşmasını imzaladığı ve seferberliği ilan ettiği tarihe kadar geriye gitse de, bu dönemdeki önemli kararlardan birinin tarihi 28 Şubat 1915’tir…
Dahiliye Nazırı Talat, Edirne’den Van’a 14 vilayete ve İzmit’ten Urfa’ya 7 mutasarrıflığa gönderdiği şifrede, o güne kadar mevcut Osmanlı kanunlarına göre yasal faaliyet sürdüren Ermeni teşkilatıyla ilgili belli istihbarat bilgileri verdikten sonra, Ermenileri hedef gösterir:
“Bitlis’de zuhur eden Ermeni eşkıyası ve Haleb ve Dörtyol’da yine Ermenilerin askere karşı vuku bulan tecavüzâtı (saldırılar) ve …memleketde düşmanlarımız tarafından bir ihtilâl teşebbüsü hazırlanmakda olduğuna delâlet ettiğinden (gösterdiğinden)… bilâ-ifâte-i zaman (zaman kaybetmeden) cihet-i askeriye ile bi’l-müzâkere (müzakere ederek, konuşarak) icab eden tedâbîrin tamamî-i tatbikine fevkalâde itina olunması ehemmiyetle tavsiye olunur.” (BOA, DH.ŞFR, 50/127, aktaran, Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskanı, 1878-1920, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara-2007, sf. 110-111)
Böylece İttihatçı hükümet, resmen Rusya ve İngiltere gibi dış düşmanın yanı sıra, vatandaşı Ermenileri de iç düşman olarak ilan eder…

İmha emri: Zeytun ile Adana’daki sürgünden sonra Dahiliye Nazırı Talat, ‘müsta’cel, mahrem, bizzat halli’ notuyla, tüm Ermeniler’in hedef alındığını ilan ettiği 24 Nisan 1915 tarihli emrini, üç şifre halinde Edirne’den Van’a 14 vilayete, İzmit’ten Canik’e ve Urfa’ya 10 mutasarrıflığa gönderir. (BOA, DH.ŞFR, 52/96, 97, 98)
1908’de Abdülhamit halledildikten sonra, İttihatçılar’ın ittifak yaparak seçime birlikte girdiği ve 24 Nisan 1915’e kadar yasal faaliyet gösteren Taşnak teşkilatının ismi yazılan emirde, tüm Ermeniler’in ihtilal hazırlığında olduğu iddiasıyla, yapılacaklar bir bir sıralanır:
1- Ermeni yasal teşkilatlarının hepsi derhal kapatılmalı ve evraklarına el konmalıdır.
2- Ermeniler’in önde gelen kişileri tutuklanmalıdır.  
3-  Silah araması yapılmalıdır.
4- Şüpheliler Divan-ı Harbe verilmelidir.
Ve emirle, Ermeni önderleri Çankırı’ya sürülür.
Emri takiben ‘gözünün üstünde kaşın var’ gerekçesiyle komutana bir şehrin, bir kasabanın tüm insanını sürme yetkisi veren Tehcir Kanunu 1 Haziran 1915’te yürürlüğe girmesinden iki gün önce, İttihatçı hükümetin Dahiliye Nazırı Talat’ın ‘Ermenileri sürmeye başladık buna devam edelim’ tezkeresiyle ilgili 30 Mayıs 1915 tarihli kararında yapılacaklar, sürgüne devam edilecek, boşaltılan köylere muhacirler yerleştirilecek, Ermeniler’in geride kalan malıyla mülkünü ilgili komisyonlar idare edecek ve satacak şeklinde sıralanır. (MV, 198/24, aktaran, Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskanı, 1878-1920, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara-2007, sf. 155-157)
Böylece Edirne’den Van’a, Diyarbekir’e, İzmit’ten Erzurum’a teşkilatlı teşkilatsız tüm Ermeniler’in hepsi ana ve ata yurdundan sürülmeye başlanır…

‘Kanlı’ ekonomi politik: 1,3-1,5 milyon Ermeni’nin özellikle sürülmesi sırasında bugüne kadar Ermeniler’in direndiğiyle ilgili anlatılan bir vakanın olmaması, Ermenilerin ihtilal için hazırlıklı ve örgütlü olduğu resmi iddiasının aslında İttihatçı bir imalat olduğunun ifadesidir.
Ayrıca Rusya ile savaş bölgesinden Ermeniler’in sürüldüğü resmi iddiası da, bir başka komik gerekçedir; çünkü Edirne, Kütahya veya Ankara ya da Malatya, Rusya ile savaş sınır bölgesinde değildir ki.
İttihatçı hükümet, Anadolu’nun her köşesine gönderdiği ‘Ermenileri sürün’ ve devamında da malına el koyun şifresiyle soykırıma varan imha politikalarını yürürlüğe koyar.
Sürülen Ermenilerin evinden, bağından, tarlasından, bahçesinden fabrikasına kadar tüm malı ve mülkünün gaspı, 26 Eylül 1915 tarihli Tasfiye Kanunuyla bir devlet politikası olarak uygulanır.
Kanundan önce Ermenilerin kalan malları ‘emval-i metruke’ olarak tanımlanır ve bu, Ermeni mallarının bir yönden ‘tasfiye’ veya bir başka yönden ‘transfer’ etmenin yani Türkleştirmenin ilk adımını oluşturur. Artık Ermeni malları, kanun hükmüyle tasfiye edilecek, diğer bir deyişle mülkiyet transferi yapılacaktır. Bu, Türk milliyetçiliğin ‘kanlı’ ekonomi politiği, ekonomideki homojenleştirmenin köklü politikasıdır. İttihatçı hükümet, 11 maddelik kanunla mülkiyeti Türkleştirmenin politikalarını şöyle belirler:
1-  Kanunun amacı, Tasfiye Komisyonu idaresinde, sürülen kişilerin (yani Ermeniler’in) malını ve mülkünü tasfiye etmektir (Madde 1).
2- Sürülen kişilerin (yani Ermeniler’in) geride bıraktığı mallar, Hazine-i Maliyye ve vakıfların malları ise Hazine-i Evkaf namına kayıt edilir (Madde 2).
3- Sürülen kişilerin (yani Ermeniler’in) mallarına el konması, borcu ve alacağı işlemleri sonucunda kalan meblağ Mal Sandığına emaneten yatırılır (Madde 3 ve 4).
Biriken bu paralar, daha sonra bütçeye gelir olarak aktarılacaktır. Sadece 1928 yılında bu sandıktan bütçeye aktarılan 300.000 liradır.
4- Hazine adına vaziyet edilen mallar, parasız olarak muhacirlere dağıtılacaktır (Madde 9).
Kanunla ilgili yayımlanan 8 Kasım 1915 tarihli nizamnamede tasfiye işlemini yapacak Tasfiye Komisyonları hakkında detaylı düzenleme yapılır. Osmanlı Arşivinde belirlediğim kadarıyla 42 Tasfiye Komisyonu faaliyet gösterdi ve ilgili mevzuat gereği her komisyon tarafından tutulan ‘cari ve esas’ defter dikkate alındığında 84 tane defter olması gerekir; ama bugüne kadar defterlerin tek sayfası bile gün yüzüne çıkmamıştır veya çıkarılmamıştır!  

Cana ve mala kast: Nitekim Tasfiye Kanunun uygulanması İttihatçıların kurucu önderi Ahmet Rıza tarafından Ayan’da 13 Aralık 1915’teki oturumda gündeme getirilir, sürülen Ermeniler’in geride kalan mallarının yağma edildiğine dikkat çeker  (MAZC, devre: 3, içtimai sene: 2, cilt: 1, 30 Teşrinisani 1331, 10. inikad, sf. 133-134).
İttihatçı politikalarla, Anadolu’nun kadim halkı Ermeniler’in canına Tehcir Kanunuyla, malına da Tasfiye Kanunuyla kastedilmiş ve kendi yurdunda yaşamına son verilerek, soykırıma tabi tutulmuştur!
Tasfiye Kanunu İstanbul hükümetinin 8 Ocak 1920 tarihli kararnamesiyle yürürlükten kaldırılır ve bununla, malların sahiplerine iade edileceğine karar verilir. Ama bu İttihatçı tasfiye sistemini ilga eden kararname de 14 Eylül 1922’de Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilir. Ardından 15 Nisan 1923 tarihli ve 333 no’lu kanunla Tasfiye Kanunu eksiklikleri giderilerek, mülkiyetin Türkleştirilmesine devam etmek amacıyla İttihatçı tasfiye sistemi yeniden daha kapsamlı olarak yürürlüğe konur.
BMM’nin yaptığı değişiklikle, Tasfiye Kanunu gereği, kişi ‘firar etmişse, sürülmüşse, uzaklaşmışsa ve İstanbul’a gitmişse’ yani sahibi, malının başında değilse, artık o mala hükümet adına el koyma dönemi başlatılmıştır. Böylece İttihatçı Tasfiye Kanunu, 1876, 1921, 1924, 1961 ve 1982 anayasaları döneminde 73 yıl yürürlükte kalır ta ki 8 Kasım 1988’e kadar (Resmi Gazete, 8.11.1988, sayı: 19983).
Kanun 73 yıl sonunda ilga edilse de, mülkiyet transferi için artık yönetmenliklerin bile yeterli bulunduğu süreç yaşanır.

Ve Rumlar: 1914’de ve sonrasında harice ve dahile sürülen Rumlar’ın malları da esas olarak Tasfiye Kanunun gaspından kurtulamaz…
Öncelikle sürülen Rumların kalan mallarının durumuyla ilgili herhangi bir talimatname veya kanun çıkarılmaz. Ermenilerin mallarına yönelik uygulamanın, Rum mallarına da icra edilmesine yönelik şifreler gönderilir. Fakat Rum sürgününün başlatıldığı 1914’ten iki yıl sonrasında, 21 Şubat 1916 tarihli ‘Rumlar’dan Metruk Emvalin İdare ve Muhafazasına dair 8 Şubat 331 (21 Şubat 1916) Tarihli Talimatname’ hazırlanır (İstanbul Bab-ı Âli Caddesinde Garoyan Matbaası, 1334). Talimatnamede harice ve dahile sürülen Rumlar’la ilgili, esas olarak Ermeni malları için hazırlanmış olan Tasfiye Kanunu’na atıf yapılarak, Rum malları da tasfiye işlemine tabi tutulmuştur.
1910’un ikinci yarısında Rumlar’ın harici ve dahile sürgünüyle başlatılan İttihatçı proje, 1920’in ilk yarısında mübadeleyle tamamlanır.
Bir biçimde aranıp bulunan resmi gerekçeye göre başında sahibi olmayan mallarının transferinden sonra, gayrimüslimlere yönelik 1942’deki Varlık Vergisiyle ve Özel Harbin tertiplediği 1955’deki 6-7 Eylül yağmasıyla da İttihatçı tasfiye sistemine değişik projelerle devam edilir.
Ve Rumlar özelinde 1960 sonrasında Kıbrıs sorunu gerekçesiyle yaşanılanlar da mülkiyetin Türkleştirilmesine devam etmek için aranan bir başka bahaneyi oluşturur…
Ve Ermeniler’den sonra Anadolu’nun bir diğer kadim halklarından Rum rengi de solar!..

Ve Kürtler: Bir asır öncesinde temelini İttihatçıların attığı Türk milliyetçiliğinin tatbikatında, Ermeniler’den ve Rumlar’dan sonra 1920’lerden bugüne belirgin hedef Kürtler’dir…
Anadolu’da kurtuluş arayışında Türk ve Kürt ittifakı sürecinde Kürt sorununu çözmeye yönelik Amasya Protokolü ve BMM Reisi Mustafa Kemal’in Elcezire Komutanı Nihad Paşaya gönderdiği 27 Haziran 1336 tarihli talimatnamenin (TBMM GCZ, cilt: 3, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara-1985, sf. 550, 554, 557, 560) ardından, 1921 Anayasasının iller düzeyinde federasyonu öngördüğü hükümleri 1924 Anayasasıyla yok sayılmasıyla kopuşun ilk resmi işareti verilir; ardından da Şeyh Said Hareketi yaşanır. Ve devamında hazırlanan Şark Islahat Planıyla resmi asimilasyon politikası bugüne kadar uygulana gelir.
1938’deki Dersim kırımı, planın en kapsamlı bir operasyonudur…
Kürtçe’nin yasaklanmasından, milyonlarca Kürt’ün sürülmesine kadar bir dizi devlet politikası bir bir uygulana gelinir günümüze kadar…
Son çeyrek asırda yaşanan ‘düşük yoğunluklu savaş’ yaşam alanını daha da sınırlar.
İttihatçı tasfiye sistemi, ABD’nin ‘yeşil kuşak teorisi’ gereği sivil faşist saldırıların yoğunlaştığı 1970’li yıllarda Malatya, Sivas, Maraş ve Çorum özelinde Alevileri de vurur. Son bir provası da, Sivas davasında zamanaşımıyla yaşanır!
Bugün ‘demokratik vatandaşlık’ talebinde ısrarlı olan Kürtler, can güvenliği yanı sıra mal güvenliği sorunu da yaşar ve halen yaşamaya devam etmektedir…

Talat zihniyeti: AKP liderinin, 7 Mart 2012’de partisinin il teşkilatı başkanlarına yaptığı konuşmada Kürtler hakkında söyledikleri, İttihatçı Talat’ın 24 Nisan 1915 tarihli şifreli telgrafında verdiği emirden özde bir farkı yoktur…
Talat, tüm Ermenileri hedef alır, o güne kadar yasal faaliyet gösteren Ermeni partilerini ve teşkilatlarını Rusya’nın taşeronu olarak nitelendirir ve Ermeniler’in imhasını emreder.
Benzer ifadeler de AKP liderinin ağzından dökülmüştür:
“Bizim, Kürt meselesiyle ilgili terör sorununa bakışımız en başından beri bellidir… Kürt meselesi veya terör meselesi veya Güneydoğu, Doğu denilen olgu göründüğünden çok daha büyük, karmaşık, iç içe geçmiş bir sorunlar kümesidir… Karşımızda aynı zamanda Türkiye düşmanlarına taşeronluk yapan bir örgüt var.” (http://www.akparti.org.tr/site/haberler/tehditlere-boyun-egmedik-egmeyiz/21123)
AKP lideri, 23 Kasım 2012’de yine partidaşlarına yaptığı konuşmada da, güya Dersim için ‘özür’ dilemiş, ama esas olarak da 1938’de Dersimliler’in yaşadığının benzerini bugün Kürtler’e yaşatmak amacıyla KCK operasyonları özelinde imhaya devam edileceğinin ültimatomunu vermiştir. (http://www.akparti.org.tr/site/haberler/basbakan-erdoganin-23.11.2011-tarihli-il-baskanlari-toplantisinda-yaptigi-k/16314)
‘Kürt açılımının’ ne kadar lafta kaldığının ifadesi olan bu birkaç cümle bile, AKP’nin, demokratik talepleri ‘yok’ sayıp, Kürt sorununa terör sorunu olarak bakarak imhayı sürdürmede İttihatçı Talat’ı izlediğinin göstergesidir…
İmhanın sahneleri: Hrant’ın katledilmesi ve katilerinin yargılanmasından Roboski’ye…
Daha dün imhanın farklı bir projelendirilmesini de Newroz’da yaşadık!
Ankara’nın resmi düsturu, 24 Nisan 1915’ten bugüne ‘ben’den gayrisini ‘yok’ sayma İttihatçı tasfiye zihniyeti olmuştur ve bugünkü uygulayıcısı da AKP’dir!

*BU YAZI EVRENSEL KÜLTÜR DERGİSİ'NİN NİSAN AYINDA YAYIMLANAN ERMENİ 'SORUN'UNU AŞMAK DOSYASI KAPSAMINDA YAZILMIŞTIR

ÖNCEKİ HABER

Sorunlar gibi çözümler de ortaklaşmalı

SONRAKİ HABER

Bir asırdır yeniden üretilen ‘derin tarih’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...