20 Mart 2016 05:01

Dehak ve Kawa’lar

Paylaş

Mehmet TARHAN

Demirci Kawa efsanesinin her efsane gibi birden fazla versiyonu var. Zalim Kral Dehak omzundaki yılanlardan kendisini korumak için her gün iki genci öldürüp beyinlerini yedirtiyormuş. Kimi anlatılara göre kendisini yiyip bitiren hastalığına çare olsun diye yapıyormuş bunu. Sıra daha önce de oğullarını bu zalime kurban vermiş Demirci Kawa’nın en küçük oğluna gelince canına tak eden Kawa, Dehak’ın canını almış ve hem oğlunu hem halkını kurtarmış. Firdevsi’nin Şeyhnamesi’nde de Zerdüştlüğün kutsal kitabı Avesta’da da yer alan bu hikaye tarihte yaşanmış mıdır yaşanmamış mıdır bilemem ama bugün itibarıyla yaşanmakta olduğu aşikar.

ÇAĞDAŞ DEHAK’IMIZIN DÜNYASI

Çağdaş bir Dehak’ımız var. Kötülüğün ve zalimliğin vücuda gelmiş hali. Hem omzunda yılanlar besliyor, hem hırsı yüzünden kendisine bir türlü huzur vermeyen yaralar açılmış durumda vücudunda, zihninde. Milletin anasını bilmem ne yapan yılanlarını beslemek için memleket toprağının üstünde altında ne varsa peşkeş çekiyor. Bu yılanlar daha gürbüzleşsinler diye halkı fabrikalarda, inşaatlarda onlara köleleştiriyor. Halkının kanıyla, taşıyla toprağıyla besliyor yılanlarını.
Hırsı o kadar büyük ki tamamen marazileşmiş bu hırsı çağdaş Dehak’a bir türlü huzur vermiyor. Aklını, izanını kaybediyor. Gitgide daha çok kendisine sevdalanıyor. Bir zamanlar “Ben olmasam da partiyi yönetecek arkadaşlar var” derken ne partiyi, ne hükümeti, ne güya tarafsız olması gereken makamını bırakıyor. “‘Tayyip Erdoğan gitsin demek’, ‘Bizim tüm siyasetimizi, tüm çalışmalarımızı, üzerine bina ettiğimiz milletimizin, bayrağımızın, vatanımızın, devletimizin tek olması anlayışı yıkılsın’ demektir” diyor. Kendisini bir insan değil, devletin ta kendisi olarak görmeye başlıyor hırsı büyüdükçe. Bir yandan ümmetin lideri, hadi halife diyelim, bir yandan devlet artık kendisi. Aklını kaybettikçe paranoyaklaşıyor, herkesi kendisinin düşmanı olarak görüyor, herkese düşman kesiliyor. Henüz demedi ama yakındır, kendisiyle aynı düşünmeyeni “şirk koşmakla” itham etmesi, kendisini Allah zannetmeye başlaması yakındır.
Kendisini yücelttikçe düşme korkusu da büyüyor. Hep yukarıya bakıyor o yüzden, gözü hep yukarıda, olmayan makamlar yaratıp oraya tırmanmak istiyor. Aşağıda hayat var, gerçeklik var, oraya düşmekten korkuyor, tırmandıkça tırmanıyor… Elbet herkesi teker teker gerisinde bırakıyor, gitgide yalnızlaşıyor. Aşağıda kalanları insan değil karıncalar gibi görmeye başlıyor, başını kaldıranın üzerine ateşler yağdırıyor. Şehirleri yakıp yıkıyor, gençlerin kanıyla yaralarını sağaltmaya çalışıyor. “Yapma!” diyeni zindanlarına dolduruyor, ekmeğini elinden alıyor, düşman ilan ediyor, linç çağrıları yapıyor çığlık çığlığa. Zalimlikle delilik buluşuyor kulakları yırtan çığlıklarında. Bazı yüreklere korku salıyor bu çığlıklar, sindikçe siniyor, gazabından korunmak için dilsizleşiyor, körleşiyor sağırlaşıyorlar. Tek umutları sıranın kendilerine gelmemesi. İçten içe bilseler de inkar ediyorlar sıranın bir gün kendilerine, kendi evlatlarına geleceğini. Ama “hayır” diyorlar, “onlar terörist, onlar bölücü. Biz değiliz, bize karışmaz eğer sessizce durursak.”
Efsaneye göre Dehak, baharın gelişini de engellemektedir. Bizim Türedi Dehak da bahardan korkuyor, bahar yazan gazeteyi toplatıyor. Kimse haber vermesin istiyor Bahar’ın gelişini. Taşlaşmış yürekleri ısınsın istemiyor kendisine diz çökenlerin, çiçekleri görüp neşelenmesinler, kuşların sesleriyle içlerini doldurup coşkulansınlar istemiyor. Ama bahar geliyor, Dehak’ın vahşi çığlıklarına karışıyor direniş sloganları. Dağ başlarında, sokaklarda, zindanlarda ateşleri yanıyor “Biz diz çökmedik, bizimle gurur duyun” diyenlerin. Kawa’nın örsünü görüyor zalim baktığı her yerde. Başkaları da görüp umutlanır diye ödü patlıyor.

KAWA HAYAT BULURSA...

Ülkenin her yanında ateşi yasaklıyor şimdi, Newroz’u zapt etmeye çalışıyor. Bir halkın birleşmesiyle Kawa’nın yeniden hayat bulacağını, sarayını başına yıkacağını görüyor. Güneş yükseliyor, doğa yeniden canlanıyor, direniş ateşi harlanıyor. Yok etmek için başlarına yağdırdığı ateşlerde su veriyor çeliğine Kawa’lar; görüyor, biliyor. Başka kimse görmezse, bilmezse kurtulacağını sanıyor; nafile.
Bu yıl Newroz bir başka geliyor. Canlarını alsa bile içlerindeki yaşam sevincini, özgürlük aşkını alamadığı bir halk birleşmiş yürüyor zalimin sarayına. “Ben olmasam yıkılır” dediği devleti, düzeni yerle yeksan etmeye.
Newroz Pîroz Be!

Hamiş: Mustafa Akyol demiş ki; “HDP, “Ankara’da hayatını kaybedenlerin anısına saygı için Nevruz’u bu yıl kutlamıyoruz” dese, bir dönemeç alınabilir Türkiye’de…”
Yumurta tokuşturup takım elbiseleriyle ateş üzerinden atlayan çirkin bürokratların Nevruz’u ile Newroz’u birbirine karıştırmamak lazım. Keşke “Şu Kürtler teslim olsa da sömürmeye rahat rahat devam edebilsek” diyebilecek kadar bir mertliğe sahip olsalar. En azından Kürt’e aptal muamelesi yapmayacak kadar ahlaklı bir davranış olur.

ÖNCEKİ HABER

Gülüşleri isyanımızın fotoğrafıdır!

SONRAKİ HABER

Newroz’a gidelim

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...