20 Mart 2016 04:54

Bir öğleden sonra şehri Ankara: Nasıl ölmeyiz?

Paylaş

Fevzi ÖZLÜER

Pek erken kalkan şehirlerden değildir Ankara.

Bugün de yeni bomba ihbarları geçiyor insanlar birbirine. Yine öğleden sonra.  “Savaş koşullarında gülmeyi öğrenmek mümkün olamayacak mı?” kendi kendimize duruyoruz, bazen birbirimize. Kızılay’da patlayan bombanın üzerinden  5 gün geçti. Meydana gerilen bez brandanın ardına bu 5 gün boyunca sağanak yağdı. Kan ve ter içinde temizlik de yapılmış olsa gerek sokaklarda. İki gün önce Çiçekçiler’in önüne dökülen Atatürk Bulvarı’nı trafiğe açmışlar. Cinnah yönüne gidebilirsiniz. Lakin İnönü Bulvarı civarını bugün yeniden trafiğe kapatmışlar. Genelkurmay, Bakanlıklar…bir kalenin içinde kalmış. Eve giden yollar da kapalı haliyle. Yollar açık ama o kadar da değil. Kale duvarına kadar. Meydan, meydan haline gelememiş hemen. Gelecek mi, meydan olacak mı, belli de değil. Sokak aralarında da boşluklar oluşmuş durumda. Savaş galiba önce sosyal hayatı sıfırlıyor. “Meydanlara çıkmayın, toplu yerlerde görülmeyin, köprülerden geçmeyin” uyarıları arasında insanlar ölmekten ve yakınlarının ölmesinden korkarak yaşıyor. Sokaklarda öyle az insan var ki! Var mı o da belli değil... Kimse bakmıyor çünkü yüz yüze.. Bunun kendisine yaşamak deniyorsa, yaşıyoruz işte. Meydandan geriye pek az iz kalıyor. Karanfiller konulmuş otobüs durağına.

ÖĞLEDEN SONRA KORKUSU

Tunalı Hilmi civarında, Kuğulu Park’ta bomba patlayacakmış haberi geçilince, nasıl gideyim eve diye düşündüm. Güzergahım çok bellidir. Her gün bu civardan geçenlerin ezberleri vardır. Ofisin balkonundan dışarı baktığımda saat dört civarıydı ve Çevre Sokak bile neredeyse boşalmak üzereydi. Herkes bir an önce evine gitmenin derdine düşmüş. İki saat sonra dışarı çıktım. Yollar tenha, kimseler yok. Herkes benzer şeyi konuşuyor: Neresi patlar, neresi patlamaz, neresi saat kaçta patlar. Havadisler Amerikan Konsolosluğu, Alman Büyükelçiliği ve TÜRGEV üzerinden takip ediliyor. En tazeleri burada. Kimi Alman kurumlarının öğleden sonra çalışanlarını eve göndermesi de kulaktan kulağa yayılıyor. Beklenti saati bile belli on sekiz ile yirmi bir arasında patlayacakmış. Bir binanın yıkılmasını bekler gibi patlayacak bombaya göre pozisyonunu alanlar çoktan eve varmış, televizyonunu açmış.

ÖĞLEDEN SONRA KALABALIĞI

Büyükşehrin gündemi “nasıl yaşarız” değil artık. Neyi nasıl denkleştiririz konuşmaları birkaç gün içinde kırılmış durumda. Onlarca genç çocuğun cenazesi de Karşıyaka Mezarlığı’ndan defnedilirken, Kocatepe Camii’nin saflarında şu konuşuluyordu: “Nasıl ölmeyiz?” Küçük şehir, bakmayın öyle 4 milyon insan yaşadığına. Çok da sağ sayılmayız hani birbirimizi tanırız. Cenaze namazında herkes herkesi tanıyor gibi. Yüzü yüzüne değen konusunu açıyor. Yoğun bir esnaf katılımı da var. Siyasilerin çelenklerindeki çiçekler soluk, hiç birisi ortalıkta görünmüyor. Belli ki büyük bir hazırlık var.
İki gündür hiç iş yapamadık diyor saflar dağılınca biri ötekine. “Ben de gün boyu servis yaptım, patlama anında Kızılay’daydım” diyor kısa boylu genç olan. O manzara her patlamadan sonra korkunç oluyor. Ne yapacağını bilemeden koşuşturan insanlar. Büyük bir panik. Ama bu kez tüm şehri ele geçirmiş bir korku da var. Kimse ne olacağını bilmiyor. Esnaf da tedirgin, işler on gün daha böyle giderse batarız, kimse de bizi kurtaramaz, diyorlar.

KİM YAPMIŞ?

Yanıtı en çok merak edilen soruydu, “Kim Yapmış?”sorusu.  Hatırladığım siyasi cinayetler resmi geçidi içinde hep merak edilirdi. Ankara’da, boynumuza kilidiyle asılmıştır bu soru. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Danıştay Saldırısı, Ulus, Kumrular, 10 Ekim, 18 Şubat ve 13 Mart... Ve ile ayrılan kısımda duruyoruz. Öncesi ve artık 13 Mart. Sıradan insana yönelmiş olması değil, aynı zamanda şehrin göbeğinde yaşanması da değil insanlarda kitlesel bir korku halinin doğmasına yol açan. Kim yapmış? Sorusunu da unutturan bunlar değil. Yakınındakinin dahi tehlike haline geldiğine inandırılmak isteniyor olması korkutucu geliyor. Herkes olabilir. Kitlesel bir şüphecilik. İnsanlar daha altı ay önce istikrar ararken şimdi hayatta kalıp kalmamayı sorgular hale gelmiş. Ölmekten değil korku yaşamaktan. Belki de Spinoza tam da bu durumlarda imdada yetişir. İbn-i Rüşd Falan.

Sahi kimden, kimlerden bahsediyorum diye düşündüğümde şu ölen gencecik çocuklar da dahil. Kimler ki bu yaşamanın ağır bedelini çekenler.  Ankara’nın temsili siyasi merkezi olan Kızılay’da kimler olur ki! Temsilin figürleri olarak bizler kimiz! Kimler bu ölümleri hisseder ki? Sur’da çocuklar öldüğünde, Bağlar’da kimler hissettiyse yine onlar aslında demek isterdim ama değil. Sadece yaşamanın ağırlığı kalıyor burada.. Ankara’da da ölenler, sokakları boşaltanlar yaşamanın ağırlığını yaşayanlar.. Çankaya ilçesi sınırlarından öteye gitmeyecek bir siyasal korku çemberi içinde tek kabahatimiz şehrin merkezinde yaşamak mı? diye sormadan edemiyorum. Bu hallaç pamuğu gibi halin ne Sincan’da Ne Etimesgut’ta bir yansıması var.  Zaten oralar milli birlik ve beraberliğin mermer kıvamında tesis edildiği yerler. Kimsenin ne  iç savaşa hallenesi var ne de iç savaş muhabbetini çekecek gündemi. Ne mehter marşıyla girilecek bir sokak vardı ne de boşaltın sokakları denilecek bir meydanı. Dün Niğde’den aradılar orda da benzer bir telaşe varmış, Kastamonu da sessiz. Evrensel kaygı bulutu elbette yayılıyor. Balkanlardan değil; Ortadoğu’dan geliyor, soğuk ve yağışlı hava dalgası. Bir Iraklı dostum, “Siz Iraklılara kapı açmıştınız bakalım size kim kapısını açacak” diyor; acı acı gülümsüyor.

Bizim mahalle toplu bir tımarhane haline gelmiş işte. Kimin siyasi hesaplaşması varsa buraya geliyor. Yakar topta sürekli ebelenmek mi kaderimiz? Herkes evinin önünde oynasın diyen teyzem bile balkonda değil! Evet, öğleden sonra yaşayanların ilçesi tedirgin. Nitelikli iş gücü barındıran, bilgiye dayalı üretim yapan, hizmet sektörü ağırlıklı çalışanların dağıldığı bir savaş ruh hali var. Savaş da bu değil mi! Emeğin değersizleştirilerek yeniden birikim elde edilmesi. 5 ayda 3 katliam gören bir ilçedeyiz: Çankaya. Kimse birbirinin gözünün içine bakmıyor. Hızlı adımlarla evlerine gidiyor bu ara herkes. “Kim kimle, ne için savaşıyor?” sorusuna yanıt arıyoruz artık. Kim yapmış? Sorusunun yanıtını kimse merak etmiyor.

ÖNCEKİ HABER

Kına

SONRAKİ HABER

Gülüşleri isyanımızın fotoğrafıdır!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...