20 Mart 2016 02:57

Topraktan şiire Aşık Veysel

Paylaş

C. Hakkı ZARİÇ

Hakir görüp ırk ayırmak
Hakikatte yüz karası

Aşık Veysel

“Toprak insanın hakkını yemez,” demişti bir soru üzerine. “Toprak tabiatlı insan azdır,” diye getirmişti devamını. “Hırstan ve hiddetten uzak olmanın yolu, toprağı sevmekten geçer,” öğüdünü vermişti Aşık Veysel.
Değil mi ki toprağa doğmuştu. Bahçeden, hayvanları sağmaktan dönen annesi eve varamadan bir ağacın gölgesinde, toprağa doğurmuştu onu. Gülizar Hanım doğaya aramağan etmek ister gibi, “sadık yari” ile buluşturmuştu oğlunu. Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivralan köyünde Veysel gözünü dünyaya açtığında 1894 yılıydı. Babası Ahmet çiftçilik yapardı ya, adıyla seslenmezdi ona kimse, “Karaca” derlerdi. Veysel’in iki ablasını çiçek hastalığından toprağa vermişti anne babası. Veysel’den sonra da bir kardeşi çiçek hastalığına yenik düşmekten kurtulamadı. Aynı hastalık yedi yaşında gözlerinden gün ışığını aldı Veysel’in.
Karanlığın bitimsizliğinde kız kardeşi Elif girdi koluna. Köyde, tarlada, toprakta, ağaç diplerinde, çiçeklerin kokusunda, ırmağın sesinde dolaştırdı Veysel’i. Arada esereklenip dövmeye yeltense de Veysel, Elif vazgeçmedi koluna girmekten abisinin.
Takdirden gelene tedbir kılınmaz
Ne kılayım çare ben şimden geri
Yaram türlü türlü merhem bulunmaz
İstersen merhemi çal şimden geri

Kul Abdal’ın dizeleriyle başladı şiir ezberletmeye babası Karaca, oğluna. Ezberindeki şiirleri, gözleri görmeyen oğluna ışık olsun diye,ona da ezberletti. Veysel’in içindeki karanlık sesle aydınlanmaya başladı sonrasında.
Köydeki erkeklerin çoğu seferberlikten dolayı askere alınmıştı. Askerden muaf tutulmuştu Veysel. Askere alınmayışını, ardından yas tutulmayışını top sesleriyle karşılıyordu şiirinde Veysel. Sonrasında, Cumhuriyet’in 10. kuruluş yıldönümü törenlerinde, Ağcakışla’da okudu ilk şiirini. Dumlupınar, top gümbürtüleri, kahramanlık sesleri yankılanıyordu dizelerinde.
Abisi vefasızdı ya da Karaca Ahmet oğlu Veysel’i çekip çevirsin, zaman içinde ‘hayata daha iyi tutunsun’ diye bir akrabalarının kızıyla evlendirdi onu. Hikâye burada biraz çetrefil. İlk eşi başkasını tercih etti daha sonra. Veysel, Hafik’in Karayapraklı köyünden Gülizar ile evlendi. Annesiyle aynı adlı kadından 4 kız, 2 erkek çocuk getirdiler dünyaya. O sıralar köy köy çalıp söyleyen Veysel’e adaşı eşlik ediyordu. Küçük Veysel ile Veysel tam 20 yıl birlikte dolaştılar köy kasaba. Küçük Veysel’in ölümünden sonra Ahmet ile yarenlik ettiler yolda yolakta. Kışları gezdiler, çalıp söylediler; yazları tarla tapan işine. Çorak ve taşlık yere ağaçlar ektiğinde köylü alay etti onunla, gören gözleriyle bile ağaçların tutmayacağını söylediler köy kahvesinde. Diktiği ağaçlar boy verdi zamanla, o ağaçlardan aldı ömrünü Veysel.
Türkiye’nin birçok ilinde, kasabasında, köyünde, Köy Enstitülerinde çalıp söylese de köyüne dönmeyi özledi Veysel. Ahmet Kutsi Tecer’in ilgisini çektikten sonra ulusal çapta tanınan bir halk ozanı oldu. Tecer, “Ülkü” dergisini yönetirken “Aşık Veysel’den Deyişler” ve “Sazımdan Sesler” kitaplarını yayınladı; düzenlediği konserde bilet yerine kitaplarının satılmasını sağlayarak destek oldu Veysel’e.

‘MEYVE YETMEYİNCE DALDAN DÜŞMÜYOR’

Beyoğlu. Tokatlıyan Han. TRT Radyosu. “Seni dünyanın her yerinden dinleyecekler, ona göre söyle,” demişler Veysel’e. “Madem dünya duyacak sesimi, iyice bağırayım,” diye geçirmiş içinden. O gece radyoyu dinleyenler arasında Mustafa Kemal de varmış. Dolmabahçe’den adam gönderip yanına çağırtmış Veysel’i ama bir apartmanda kapıcılık eden Arapkirli Mehmet daha önce davranıp evine konuk etmiş ozanı. İstanbul’un her yerinde Dolmabahçe’ye götürülmek üzere aranan ozan, sabaha kadar kapıcı dairesinde çalıp söylemiş yarenleriyle.
.  .  .
Çifteler Köy Enstitüsü’nde öğretmen ve öğrencilerle sohbet dönüp dolaşıp çalışmaya ve toprağı işlemeye geldiğinde, “Benim sadık yarim kara topraktır” dile ve saza dökülür. İnsanın geride bir şey bırakması gerektiğini düşünür Veysel. Herkesin yeteneğine göre insanlar için bir şey armağan etmesinden yanadır.
Öldüğünde annesinin onu doğurduğu yere gömülmek ister. Köyün kıblesine doğru, kalenin başından başlayan yolda dünyayıgördüğü yeri tarif eder geride tabutunu omuzlayacak muhtemel insanlara.

‘SAZIN KARNI ACIKTI’

Küçük şehirde her yere mecburdur insan. Lokantasından eczanesine, dolmuşçusundan değnekçisine, otelcisinden garsonuna kadar.
Sivas’ta Şifa Eczanesi müdavimidir Aşık Veysel. Şehre indiğinde orada iki yol dinlenir, çayını kahvesini içip öte berisini edinir, yola koyulur gideceği yere; belki köyüne, belki büyük şehire. Eczanenin sahibi Şevket Çubukçu ile yarendir. Zamanın döktüğü dişlerini Şevket Bey’in kardeşi diş hekimi Nüzhet Bey yapar hatır gönüle, hatta “Nüzhet Çubukçu”ya bundan dolayı bir de şiir yazmıştır ozan.
 Oradan bir tanışıklığı vardır Aydın Çubukçu’nun da Aşık Veysel ile, Şifa Eczanesi’nden…
Ankara. 1967-68 yılları. Belki Veysel radyoya çıkacak, belki de dostluktan bir araya gelmişler, TRT’de yetkili Kenan Değer’in evindeler, Veysel’in yanında oğlu Hasan da var. Çilingir kurulmuş. Ufaktan dem tutuluyor. Aydın Çubukçu ile Aşık Veysel, Sivas zamanlarını konuşuyor. Yemekler ziyadesiyle, rakı kıvamında, dönüp dolaşıp türkülere geliyor söz. Oğlu Hasan’a sesleniyor Veysel:
- Uzat hele sazı, onun da karnı acıktı!

ÖNCEKİ HABER

Uzmanlar saldırıları değerlendirdi: Ciddi bir travma yaşıyoruz

SONRAKİ HABER

Rakamlarla Ukrayna ordusunun Donbass ‘macerası’ – 1

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...