06 Mart 2016 05:52

Game Over

Paylaş

Nilüfer ALTUNKAYA

Epeydir mevsim normallerine ulaşamadık. Hayatımız geçici bellek kayıplarıyla akıp giderken, zamanın ve mekânın dışına taşıyor bütünlüğümüz. Sistemin dayattıklarından kendimize biçtiğimiz bir özgürlük kadar kalmışız. Belki bütün yorgunluğumuz bundan. Belki vazgeçilmez bir alışkanlığa dönmüş bir ülkedir yaşadığımız. Kaderimiz olan bu coğrafyadan fışkırmış bir gelecek korkusu. 

Evet, yalnızlığından çoğalır insan. Kitleleşir mesela. Aynı düşüncede birleşir düşmana karşı. Düşman derken anımsadığın bazı fotoğraflardan ürperirsin. Bazı fotoğraflar insanın insana yaptığı zulmü anlatır. Bunca nefreti nasıl biriktirdik dersin, düşman nedir ki insan değilse? İnsan olmanın dışında bir ülke olabilir mi?

Kaderin olmayan bir coğrafyaya dönüşsün istersin ülken. Ülken hep yabancı mihraklar tarafından kuşatılmıştır, hep gelişmemizi istemeyen dış mihrakların işidir bütün bunlar. Onlaaaaarrrr! bu istikrarı bozmak isterler. İşte ürpertici bir sözcük çarpıyor algının duvarlarına; is-tik-rar.
“Eyvahlar olsun,” gibiyiz. “Buna da şükürler”den yoğrulmuş hamurumuz. “Yeter ki gün eksilmesin penceremden,” der gibiyiz. İnanmadıklarımızdan kurduğumuz şu küçük dünyaların yitik başlangıçları. Gittikçe daha kısık sesler, itirazlar arasında yalnızlaşmak ne zormuş.

Olsun, havalar mevsim normallerinin üstünde gidiyor. Elbette bunca beklentisizlik içinde kaygı bozukluklarımızı avutacak kadar ayaklarımızın üstünce durabiliyoruz. Tenimiz kabuk kabuk olsa da dökülmeyen bir zırh gibi kuşatıyor acizliğimizi. Dünyaya bedel olmak bir sayı gibidir bazen. Irksal bir algı. Adler’i anımsa; her aşağılık kompleksi bir üstünlük kompleksine dönüşür. Tam orda kalmışız, ilim irfan yerine yalan riya koyunca ulaşamadığımız o muhasır devletlere karşı, öğün ama çalış-ma, güven-me…
Bakiyeleri tutturamıyoruz. Biraz daha hesap kitap lazım. Ekonomik veriler birer rakam sadece. Ah Aristo; neydi insan? Siyasi bir hayvan mıydı? Yoksa sadece tüketen bir hayvan mı? Neyse ki homosantrik bakış bunlara kulak asmaz. Etiketlerden yapılmış kahramanlıklarımız var, ödün veremeyiz. İstikraaaar! bırakıp gitme bizi.

“Allahtan ümit kesilmez” gibiyiz. Söylemleri değişmeyen oy pusulalarından medet umarken de böyleyiz,siyaset yapsınlar da dağa çıkmasınlar derken de. Aslında orda hala bir köy var da artık biz onun umurunda değiliz.

Kapı önleri olmayan evler gördük. Yakılmış, işkence edilmiş ölü bedenler. Bir oğul ölünce “vatan sağ olsun” diyemeyen anne babalar olduk. Kırmızıdan ibaret gibiyiz. Yoğun pıhtı pıhtı bir akış, önüne geçemediğimiz. Kan kokusunu duymamak için Avm’lere koşarak yoksulluk sınırını zorluyor vicdanımızın sınırları.

Her şeye rağmen insan erken bir bahar bekliyor bazen. Bunca yasın içinden sıyrılıp geleceğe varmak istiyor. Nicedir dağılmayan yas bulutuyla kuşatılmış bu üç tarafı denizlerle dört tarafı acıyla çevrili ülkesinden medet ummak istiyor. Jeopolitik önem; istediğin ülkede namaz kılmaktır. Şam ya da Rusya ne fark eder?

Bir ülke iktidar ve diğerleri diye bölündüğünde, siyasi kutuplaşmanın günlük hayatın her adımında izleri sürüldüğünde, bir şey olmak adına bir düşüncenin esiri olunduğunda o ülkede yaşam duruyor. İnsan bütün bunları görüp anlatamadığında çok canı yanıyor işte. Oysa tarih bir akıştır, şimdi değildir, dünden arta kalandır. 

İnsan muhalefetin siyaset üretemeyişi gibi beylik laflar, yerine konamayacak demokrasi ödünleri, her söylenene inanan bir oy kitlesinin karşısında çaresizleşiyor. Birbirine bağlıdır siyasi iktidarlar ve sistemin ürettiği bir liderle var olur. Halk kimdir? Bu liderle avunandır.

Yurttaş olarak sadece birer alışma biçimiyiz. Bizim ülkemiz bunu bize çok erken öğretir. Eğitim bir kanıksama, aile bir ahlak yasasıdır. Bu yüzden biz hep başkalarından bize kalan yere sığınmanın sevgi olduğunu sanan “yetmez ama evet”ler gibiyiz. Bu liderle avunma işini bu kadar yadırgamayın yani…
Birinci çoğul kullanmak risklidir. Elbette farkındayım. Kim bu ‘biz’in içinde hisseder kendini kim dışında, bilinmez. Ama bir genelleme biçimi olarak aidiyet de kazandırır. İnsan mevsim normallerine alışkındır çünkü. Kim mültecidir bu normalliğin içinde, kim değildir ne önemi var artık? Bir sözcük daha kan kaybediyor işte; mülteci.

İktidar el değiştirdiğinde güç de el değiştirir. Siyasetin matematiği çok kolaydır aslında. Böylece hukuk yeni gücü biçimlendirir. Artık muhafazakârların muhafaza ettiği tek şey bu güçtür işte. İnsan bunca haksızlığa hukukun üstünlüğü diyemiyorsa,ne mağdur olmalı ne de mağrur.

Korkunun kılık değiştirmiş hali gibiyiz. Baharın erken gelişi yani bu mevsim normallerinin üstünde seyreden sıcaklıklar pek iyiye alamet değil, biliyoruz. Kuraklık, kıtlık kapıda ve küresel ısınmanın sonrasına gelmiş bulunuyoruz. Aslında hep beraber yeni bir hayata yolculuk için bir şilebe kaçak binmiş de, batıyor olduğumuzdan habersiz yeniden ışığı bekliyor gibiyiz. 

Oyunun adı, kim daha çok mülteci bu vatanda. Ve gameover olduk bile.

 

ÖNCEKİ HABER

Yeter ki kararmasın...

SONRAKİ HABER

‘Esas düşman içeridedir’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...