06 Mart 2016 05:16

Türkiye, Yunanistan, Fransa üçgeninde mülteciler

Paylaş

Ercüment AKDENİZ

Savaş, göç ve mültecilere ilişkin tartışmalar sadece egemenlerin gündemi değil. İşçi sınıfı, emekçiler ve sosyalist cepheden bu konuda çalışmaların yapıldığını görmek gerçekten çok sevindirici. Kampanyalar, paneller, konferanslar şeklinde gerçekleşen irili ufaklı bütün bu çalışmalar elbette büyük öneme sahip.
Şubat ayının son günlerinde, Yunanistan ve Fransa’da, konuyla ilgili bizim de davetli olduğumuz bazı panel, toplantı ve görüşmeler gerçekleşti. Bu etkinlikler, mülteci krizinin geldiği boyutu anlamak bakımından önemli bilgiler edinmemizi de sağladı.

KOMŞUDAN NOTLAR  

İlk panelimiz Atina’daydı. Paneli, Mültecilerle Dayanışma Koordinasyonu organize etmişti. Koordinasyon içinde çok sayıda sendikanın olduğunu belirtmekte fayda var. Kooordinasyon özellikle Midilli adasına sığınan Suriyelilerle dayanışmak için yoğun çaba sarf ediyor. Midilli’den panele katılanlar, her gün kıyıya vuran cesetler gördüklerini ve şişmiş mülteci bedenlerini kendi elleriyle defnettiklerini söylüyor. 
“Midilli’de yaptıklarımız kameralardan uzak. Devletler sadece işin propagasındalar, uluslararası STK’lar ise çalışmanın çok uzağında. Adaya gelen sığınmacılar için en ciddi çalışmaları yerel halk güçleri yapıyor.” Midilli’den panele katılan Efi Latsudi adadaki durumu işte bu sözlerle anlatıyor. Yunanistan hükümetinin kurduğu yardım kuruluşların yerel halk güçlerini diskalifiye etmek istediğini söyleyen Latsudi yerel yardım komitelerinin ise hükümet tarafından hedef gösterildiğini söylüyor. Örneğin sığınmacılara yardım ettiği tespit edilen üç kişi hakkında dava açılmış. Suçları, hamile bir sığınmacı kadını kendi arabalarına bindirip hastaneye taşımakmış!

Atina’daki panele Latsudi’nin yanı sıra Öğretmenler Konfederasyonu adına Yota Loannidu ve aktivist Petro Konstadinu katıldı. Atina’dan sonra durağımız kuzeydeki Volos şehriydi. Seyit Aldoğan’la birlikte yaptığımız dört saatlik otobüs yolculuğu boyunca birçok barikat gördük. Yollar, hükümete ve AB politikalarına öfkeli çifçiler tarafından kesilmişti. Volos’taki panelde Enternasyonalist Savaş Karşıtı Hareket adına Nikos Harabobulos ve Mülteci Koordinasyonu adına Thania Vezou konuştu. Her iki panelde de öne çıkan başlıklar özetle şunlardı:

1- Ege denizinin iki yakasında bulunan sendikalar, kitle örgütleri ve emekçiler Keşan Bildirge’sini en güçlü şekilde örgütlemeli. (Keşan Bildirgesi, Ege denizinde yaşanan mülteci ölümlerinin önüne geçmek için -en azından- sınır kapılarının açılmasını talep ediyor)

2- NATO gemilerinin mülteci geçişlerini engellemek üzere Ege’de konuşlanması kabul edilemez. Adalar halkı NATO askerlerini karaya çıkartmamalı ve onlara su dahi vermemeli. Ege’nin her iki yakasında Frontex ve NATO gemilerine karşı ortak mücadele yürütülmeli.

3- Türkiye, Yunanistan ve Avrupa’nın karşılaştığı göçmen akınları esas olarak emperyalist savaş politikalarından kaynaklanıyor. Bu nedenle tüm bölgede emperyalizme ve savaşa karşı güçlü birlikler örgütlenmeli. 

Komşu ülke Yunanistan’dan edindiğimiz izlenimler, mültecilerin aynı zamanda savaş esiri muamelesine tabi tutuldukları ve kampların adeta birer esir kampına dönüştüğü yönünde. İltica hakkı için gerekli müracaatlar özel şirketlere devrediliyor. Geri iade üzerine ise sıkı pazarlıklar yaşanıyor. Makedonya sınırının kapatılması ile birlikte yaşanan kriz; AB eliyle geriye doğru bir basınç yaratılarak, bu kez Yunanistan ve Türkiye’nin üzerine yıkılmaya çalışılıyor.

Ülkeye giren mülteci sayısı bir milyona ulaşırken Troyka politikaları sonucu çöken ekonomi nedeniyle 170 bin Yunan gencinin ülke dışına çıktığını not düşerek Fransa’ya geçelim.

FRANSA NOTLARI

Paris’te düzenlenen panelin başlığı “Savaş, Göç ve Mülteciler”di. Fransa DİDF tarafından düzenlenen panele Aydın Çubukçu ve tarihçi Erdoğan Aydın ile birlikte katıldık. Panele Fransa’dan katılan konuşmacı dostumuz ise tarih doktoru Deniz Uztopal’dı. Gerek panel gerekse yaptığımız temaslar, Avrupa’nın yaşadığı “mülteci krizi”ne tarihsel arka planıyla bakmamızı sağladı. Zira Hollande hükümeti, 1958’deki 5. Cumhuriyet’ten bu yana en savaşçı hükümet olma ünvanını kazanmıştı. Ve bu unvan mülteciler üzerindeki baskısını da hissettirmeye başlamıştı. 

Panele dönersek; Fransa DİDF, panel çalışmasını, mülteciler için düzenlediği bir yardım kampanyasıyla birleştirmişti. Paris’in birçok bölgesinden toplanan yardımlar gençler tarafından istifleniyor, kampanyayı duyan Frnasız öğrenciler aralarında topladıkları harçlıkları derneğe iletiyorlardı. Panelden bir gün önce toplanan yardımlar kamyonlarla Calais Kampı’na ulaştırıldı. Calais Kampı’na bir yardım kolu da İngiltere’den gelmişti. İngiltere DAYMER de çok sıkı bir çalışma yapmıştı.

Panelde ilk sözü alan DİDF temsilcisi, Calais kampındaki insanlık dışı koşulları anlattı. Avrupa’nın medeniyetle övünen iki öncü ülkesinin sınırlarında tam bir utanç tablosu yaşanıyordu. Nitekim Calais dönüşünden birkaç gün sonra Fransız polisi kampı basmış ve yardıma muhtaç insanları şiddet kullanarak kamptan çıkarmıştı.

“Terörizme karşı mücadele” adı altında Fransa’da uygulamaya konan olağanüstü hal yasası zaten ülkeyi fazlasıyla germişti. Bu ortamda banliyöler, siyah Afrikalılar, Ortadoğulu Araplar için Paris’te nefes almak iyiden iyiye zorlaşmıştı. Nitekim olağanüstü hal kapsamında Fransa’da 4 bine yakın ev basılmıştı! Bu ortamda mültecileri “engellemek” ya da onlardan kurtulmak için polis şiddetini trımandırmak daha mümkün hale gelmişti.  

Bizde TİSK’in bastırdığı ve hükümetin yasa hazırlığı içerisinde olduğu “mülteciler için çalışma izni”ne benzer (elbette aynı değil) yeni yasa hazırlıklarının Fransa’da da gündeme geldiğini not edelim. Öyle anlaşılıyor ki; AB ülkeleri mülteciler üzerindeki baskıyı iyiden iyiye artırırken bir yandan da bu potansiyeli “sermaye-ürün-emek dolaşımının serbestleşmesi” yolunda en etkin şekilde kullanmak istiyor. Yani AB’li tekeller nitelikli ve ucuz mülteci emeğini önce filtrelemek sonra da bünyesinde toplamak için çalışıyor. 
Sözü, Aydın Çubukçu’nun panelde dile getidiği o veciz sözlerle bitirelim;

“Savaş ve kapitalizm faşizm olmadan adım atamaz. Ama karamsar olmak için artık çok geç. Diren ve konuş!”

ÖNCEKİ HABER

Avrupa’nın yetmiş yıllık parantezi

SONRAKİ HABER

Birileri kötü bir şaka yapıyor diye düşündüm

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...