14 Şubat 2016 04:10

Dostoyevski’nin paltosu

Paylaş

Bülent KEPENEK

Dünya adını verdiğimiz bu tiyatro sahnesinde zuhur etmiş öyle isimler vardır ki; yazdıklarıyla, çizdikleriyle, çaldıklarıyla, söyledikleriyle öyle bir evren yaratmışlardır ki; herkes o evrenin bir parçası olmak istemiştir. Yaratılan o evrenin tılsımı o kadar güçlüdür ki; kimse bunun dışında kalmayı kabullenememiştir.

İnsanoğlunun iyiye ve güzele dair on binlerce yıldır biriktirdiği ne varsa o evrenlerde bulmak mümkündür.
Yunus Emre’nin evreni böyle bir evrendir. Birbirlerini bir kaşık suda boğacak insanların Yunus Emre’nin ardında sıraya geçme çabaları bundandır. Yine Neşet Ertaş hayatını kaybettiğinde onun “Gönül bahçesinden” gül koparmaya çalışan eli kanlı katiller olması şaşırtıcı değildir. Zaten önemli olan onların, Yunus’un, Ertaş’ın evreninden faydalanmaya çalışmaları değil, o evrenin onları bağrına basıp basmadığıdır. Aldıkları her nefeste gönüller kıran, canlar alan insanlar günde bin kez Yunus şiiri okusalar ya da Ertaş’ın tezenesiyle içlenseler de nafile, onlar o kapıdan giremezler.

TANRISAL RUS YAZAR

Bu cümlelerin benzerini bu hafta ölümünün 135. ölüm yıl dönümü sebebiyle andığımız tanrısal Rus yazar Dostoyevski için de söyleyebiliriz. Tanrısal kelimesini burada lafın gelişi bir övgü kelimesi olarak kullanmadık. Birçok okurunun ortaklaştığı bir sıfat tanrısal. Çünkü Dostoyevski yazmış olduğu eserlerde öyle bir evren yaratmıştır ki; insanlığın tüm hallerini bulmak mümkündür. Bu yüzden insanlığın bugüne kadar getirdiği barış, sevgi, eşitlik, özgürlük gibi değerlerin hiçbirisinden nasibini almamış kesimlerin Dostoyevski’nin paltosunun altına sığınmaya çalışması, bir taraftan o kesimlerin acınası hallerini, bir taraftan da Yunus ve Ertaş’ta olduğu gibi bu sanatçıların gücünü ortaya koymakta. 

İktidarda oldukları son 13 yıl başta olmak üzere dinci hareketin en önemli handikaplarından birisi güçlü bir edebi ve sanatsal referansa sahip olamamaları oldu. Bu uğurda devletin bütün fonlarını ve kaynaklarını kullanmalarına, kerameti kendinden menkul manifestolar yayınlamalarına karşın ortaya dişe dokunur eser koyamamalarından olsa gerek, sığınmaya çalıştıkları “paltoların” başında hep Dostoyevski olageldi. Şöyle bir çevrenize bakın, kendisini dinci, muhafazakar vs. olarak tanımlayan insanların dünya edebiyatında en çok sevdikleri ismin ekseriyetle Dostoyevski olduğunu sizler de göreceksiniz.

Oysa daha 18 yaşında müesses nizama başkaldırmış ve “terörist” eylemlerde bulunduğu gerekçesiyle kurşuna dizilme cezasına çarptırılan Dostoyevski bugün yaşasaydı herhalde birçok Dostoyevskiperverin tüylerini diken diken eden bir karakter olurdu. Gerek yazdıklarıyla gerek bizzat yaşamıyla sürekli sistemle ve onun kurallarıyla çatışan Dostoyevski’nin dinle kurduğu ilişki de Marx’ın tespitiyle yakın akrabalık içermektedir. Marx’ın çok bilinen genellikle de yanlış yorumlanan “din kitlelerin afyonudur” belirlemesinde dikkat çektiği ezilen kitlelerin sistemin yarattığı sıkıntılardan ancak dine sarılarak bir nebze de olsa acılarını dindirdiği gerçeğidir. Dostoyevski’nin kahramanlarının bir çoğuna böyle bir yolu kurtuluş olarak göstermesi onun “din” sevgisinden değil acılarını dindirmeye çalıştığı “insanı” sevmesinden kaynaklıdır.

‘ASLA MÜESSES NİZAMA AYAK UYDURMA YOKTUR’

Tolstoy başta olmak üzere çağdaşı birçok yazar gibi devrimin arifesindeki Rus emekçilerinin çektikleri acılara kayıtsız kalamamış, kendince o insanlara çıkış yolları önermeye çalışmıştır. Ama bunlar arasında asla müesses nizama ayak uydurma yoktur. Suç ve Ceza’da olduğu gibi bir katili bile bizlere sevdirmiş “suç”un ardındaki toplumsal ilişkilere dikkat çekmiştir. “Tekil İnsanı” ele aldığı her romanında insan ruhunun derinliklerini çözümlerken aslında ortaya çıkardığı şey “toplumsal insan” olmuştur. Bu yönüyle Tolstoy’la birlikte Rus devriminin habercisi olmuştur.

Kendisiyle beraber tüm Rus edebiyatının Gogol’un paltosundan çıktığını söyleyen Dostoyevki’nin paltosu o kadar büyüktür ki, insanlığın tüm ilerici birikimlerini kanatları altına alabilmiştir. Ama o kanatların altına sığınmaya çalışan insanlık düşmanı gericilere söylenecek tek söz var: Hadi canım başka kapıya.

ÖNCEKİ HABER

Baça bazeden krikete Kabil’de çocuk olmak

SONRAKİ HABER

Bilgi edinme hakkı ile bilginin efendileri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...