14 Şubat 2016 04:02

Tuhaf zamanlar

En son ne zaman bir tuhafiye dükkânına girdiniz? Tuhafiyeler nostaljik dükkanlar olmaya doğru yol alıyor. Peki siz hayatınızın ne kadar değiştiğini; aslında sentetikleştiğini hiç düşündünüz mü? Adem Erkoçak’ın 80 yaşındaki İsmail Hamamcı ile gerçekleştirdiği sohbet sizi çocukluğunuza götürecek.

Paylaş

Adem ERKOÇAK

En son ne zaman bir tuhafiye dükkânına girdiniz? Ben çocuktum. Annemler beni tahta bir tabureye oturtup 3 numaralı şiş, orlon iplikler ve renkli düğmeler arasında kaybolmuştu. Onlardan bana bir kazak, süveter, hırka, atkı, bere ya da banyo lifi mutlaka çıkacaktı. Artık annem bir şeyler öremeyecek halde; yaşlılıktan değil, kireçlemeden dolayı. Ben de o gün bugündür bir tuhafiyeye gitmemiştim. Ta ki birkaç gün önce yeni taşındığım semti keşfe çıkana kadar. Aradan tam 25 yıl geçtikten sonra!

İsmail Hamamcı, Ümraniye-Armağanevler mahallesinde bir tuhafiyeci. Hiç belli etmese de tevellüt 1936. Yani, tam 80 yaşında. “Pazarcılık yapan bir akrabamızın vasıtasıyla bu işe başladık. 15 yıl kadar pazarlarda tuhafiyecilik yaptım. İşi de bu sırada öğrendim. Dükkânı pazarlık yaparken açmıştık. Baktık, kendini kurtarıyor, pazara çıkmayı bıraktım,” diye anlatıyor bu işe başlangıcını. Dükkân ise yaklaşık 40 yıldır aynı yerinde. 

BİR TUHAF DÜKKAN

Tuhafiyelerin en tuhaf özelliği zamana yenilmemeleri. Rafların konumu, dizilişi, çeşitler, markalar hiç değişmemiş. “Ev ekonomisine katkı” yapmak isteyen kadınlar da İsmail Amca’nın deyişiyle değişmemiş. “Hammaddelerini bizden alır, lifini yapar, getirir buraya asar. Fiyatlarını kendileri belirler. Hepsi de komuşumuz.” Bu dükkânların ismi tuhaflıklarından gelmez. Arapçada “hediye” demek olan “tuhfe”nin çoğul hali “tuhaf”tır. Tuhafiye ismi buradan türemiştir. Aslında hediyelik eşya dükkânı diyebiliriz; hem hazırını alabileceğiniz, hem de kendi üreteceğimiz hediyeler için bulunacak malzemelerin olduğu bir dükkân.
İsmail Amca dükkânının hemen üstünde yaşıyor. Dükkân yeri ise eskiden evleriymiş. İkinci katı çıkınca orayı dönüştürmüşler. “Bu mahalle eskiden tek katlı, iki katlı bahçeli evlerden oluşurdu. O zaman herkesi ismiyle bilirdim. Sanki bir köyde yaşarmış gibi herkes birbirini tanırdı. Zaten işin çoğu veresiye olurdu. Şimdi kentsel dönüşüm nedeniyle tek katlı evleri yıkıp yerine kuleler dikiyorlar. Mahallenin eskileri kalsa da yeni insanlar çok geliyor. Onlar da çehreyi değiştiriyorlar. 10-15 sene burada oturup da dükkânı yeni fark edenler var.”

TÜPLÜ TV VS. LCD, BANYO SABUNU VS. DUŞ JELİ

Son dönemlerde İstanbul inşaatlarıyla meşhur olmaya başladı. Bu mahalle de kendine düşen payı almış. İsmail Amca “Ben ne yapayım bu yaştan sonra daireyi” diyerek evlerini müteahhitlere vermeyeceğini söylüyor. Ama ne çare, komşuların yıkılan evleri nedeniyle asması sökülmüş, çardağı kırılmış. Neyse ki kendisi dimdik ayakta. 

Tuhafiye dükkânları da bu değişimden etkileniyor. Çocukken evin her yanını saran danteller artık yok. Televizyonlar bile dantel serilmeyecek kadar inceldi. Veyahut, banyo lifleri. Artık sabunla vücudunu yıkayanlar kalmadı, duş jeline geçtik. Haliyle bu tip şeyler de birer nostaljiye dönüştü, çeyizlik malzeme olarak kaldı. “Eskiden mahallede 7-8 tane tuhafiye dükkânı vardı,” diyor İsmail Amca, “Evler yıkılıp yenilenince önce kiralar arttı. Kiralar artınca dükkânlar birer birer kapandı. Bizim kiramız yok. Yoksa bu işle geçinmek mümkün değil.”

‘HAZIR MAL EL İŞİNİ TUTMAZ’

Zaten yazları pek iş olmazmış. Kışın bu zamanlar en hareketli dönemlermiş. Kendi üzerindeki kazak bile hazır trikodan İsmail Amca’nın, daha ne olsun! “Şimdi hazır ürün çok. Mağazalar, pazarlar dolu. Bu ise sabır işi. Örgü bilen gelip alıyor,” diyor, “Mesela, birisi gelip bir paket yün alsa, 15 lira. Bunun bir de örmesi filan var. Halbuki bugün 10 liraya pazardan gider hırkasını alır. Ama hazır mal el işini tutmaz.” 
Sadece kazaklar, hırkalar değil, hayatlarımız da sentetikleşti. Önce sokaklar tenhalaştı, boş arsalardan kovulduk. Sonra yaşam hızlandı, bizi sarıp sarmaladı, her şeyi alınır-satılır hale getirdi. El emeği, komşuluk, bahçeli evlerse sadece televizyon dizilerinde görebileceğimiz sanal nesnelere dönüştüler... 

Ekşisözlük’ten: haydar ergülen’in “eski taşra doğumlu çocukların küçük lunaparkları hayalhanesidir” şeklinde tanımladığı tuhaflıklar dükkanı. ablaları evlilik çağına gelen küçük çocuklar, ellerinden sürüklene sürüklene alışverişin bitiminde dondurma vaadiyle de götürülürdü bu tuhaflıklar dükkanına; onların dünyaları bir daha hiç o kadar renkahenk olmadı. tuhafiyelerin bir bir kapanması da ne tesadüf onların çocukluklarının kapanmasıyla aynı tarihe denk düştü. (ama arkadaşlar iyidir)

***
tuhafiye dükkanları. sıradışı dükkanlardır. hiç bir tuhafiye dükkanının bir diğerine benzemediğini göz önünde bulundurursak, kendi dalında marjinaldirler aynı zamanda. içinde birbirine benzeyen ve benzemeyen, bir çoğumuzun hiç kullanmadığı ama yaşamımız için hava kadar su kadar olmasa bile gerekli olan bir sürü teferruat bulunur. mesela  diye birşey vardır. bunu sadece bir tuhafiyeciden alabilirsiniz. neden? çünki tuhaf bir şeydir tela.  de öyle. , , , , tren raylarına benzeyen renk renk lar.. bunların her biri büyüklerin kullanabilecekleri dır.

aslında burada önemli olan tuhafiyecilerdir. onlara tuhafiyeci demek ne kadar öz-türkçe bilmiyorum bu arada (bkz: ), çok dingin bulurum ben tuhafiyecileri. sanki dünyada  numaraları, açık satılan  miktarından başka bir mesele yok gibidir onlar için. sükunet telkin edici bir halleri vardır. bir de lar vardır ki tuhafiyecilikle bağlantısı ne kadardır, nedir, bunu da sormalıyım ama, tuhafiyecilikle birlikte sıradışı meslekler grubundan olduklarını sezinliyorum.  (mortal)

ÖNCEKİ HABER

Medvedev: Soğuk Savaş'a döndük

SONRAKİ HABER

Baça bazeden krikete Kabil’de çocuk olmak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...