07 Şubat 2016 12:05

Bütünlemeler bitti sıra barış mücadelesinde!

O zaman hepimize kolay gelsin çünkü ikinci dönem barışın, özgür bir üniversitenin sesini yükseltme görevi önümüzde duruyor.

Paylaş

İTÜ'den bir öğrenci

Koskoca bir dönemi bitirdik; vizeler bitti, finaller hatta bütünlemeler bile bitti. Vize ve final ikilisi bize üniversiteyi hatırlatan iki kelime diyebiliriz. Bunların yanına ne eklesek diye düşündüğümüzde bu dönem 'yasak' kelimesi de doğru bir betimleme olabilir. 'Ne dönemdi be!' diye insan geçiriyor içinden. Katliamda ölen arkadaşlarını anan öğrencilere mi saldırılmadı, okulu eli kanlı çeteler mi basmadı, öğrenciler ucunda afiş olan oltayla polis mi tutmadı!
Ne hayallerle gelmiştik oysaki üniversiteye. Biten sınavların ardından gecesi gündüzü eğlence olacaktı; fikir özgürlüğünün olduğu bir ortamda geleceğimizi tartışıyor olacaktık.
HANGİ SOSYOLOG, HANGİ GAZETECİ?
Gel gelelim ki hayallerimizi karşılayacak bir üniversite ile karşılaşamadık. Üniversiteler birer polis akademisine dönüşmüş her güne yeni bir gözaltı ve sökülen afişle başlarken ne hayal ama değil mi? Düşünün ki düşüncenizi özgürce ifade dahi edemediğiniz üniversiteniz geleceğin sosyologlarını, gazetecilerini, mühendislerini yetiştirecek. Bu kalıba uymayanlar da sayısı gittikçe artan cezaevlerinde ağırlanmaya hazır olacak.
UZAYDA DEĞİL TÜRKİYE'DE
Üniversitelerin uzayda olmadığı konusunda hem fikirsek memlekette ki her gelişme üniversiteye doğrudan yansıyor diyebilir miyiz? Bence diyebiliriz. Bugün Kürt illerinde patlayan bombalar, üniversite de ses çıkaran her kesime baskı olarak patlıyor. Sıkılan kurşunlar üniversite de ifade özgürlüğüne, bilime sıkılıyor. Elbette bu saldırılar öncelikle ve doğrudan Kürt halkının şuan ki yönetilme ve yaşam biçimine karşı artık yeter demesine karşılık bu direnişi ezmeye dönük saldırılardır.
YAŞAMIN HER ALANINDA BASKIDA İSTİKRAR
Ülkenin durumuna şöyle bir bakarsak toplumun her kesiminin özellikle de mücadele veren kesimlerinin büyük baskılar altında olduğunu görebiliriz. Kürt illerinde 3 aylık bebekten 70 yaşındaki insana kadar onlarca insan öldürülürken, batının şehir merkezlerinde bombalar patlıyor; barış için sokağa çıkana saldırılıyor. Akademisyenlere barış istemeleri gerekçe gösterilerek soruşturmalar açılıyor. Öte yandan yaşam koşullarımız gitgide kötüleşiyor.
BİZİM GELECEĞİMİZİ KİM BELİRLİYOR?
Biraz düşünelim alabildiysek bursları, ailemizden gelen para ile geçinmeye çalışan biz öğrencilerin geleceğini, yatları sarayları olanlar belirliyor. Biz yurtlar daha ucuz olsun diyelim, burslar artsın diyelim, okullarda daha iyi dersliklerde öğrenim görmek istiyoruz diyelim, gerici bir müfredattan hiçbir şey öğrenemeyiz diyelim, okulların şirketlerin himayesinden çıkmasını istiyoruz diyelim. Diyelim ama kimin umurunda!
Gördüğümüz derslerin, sırf birkaç patron ve sermayedar zengin olsun diye değil de gerçekten halka bir yararı dokunsun diye anlatıldığı; üniversitenin işleyişine öğrencinin, öğretim görevlisinin, işçisinin doğrudan katıldığı, akademinin keyfi uygulamalarla iktidarda kim varsa ona göre şekillenmediği, laboratuvarında dersliğinde tüm imkanların sağlandığı, notların öğrenciler arasında bir rekabet oluşturmadığı sıra arkadaşını ileride nasıl ezeceğini anlatan kulüplerin ve öğretmenlerin olmadığı bir üniversite aslında derdimiz. Söyleyince bir yabancı geldi değil mi? Polis yok, yasak yok, soruşturma yok! Farklı ama güzel hem de çok güzel!
İSTEDİĞİMİZ GİBİ BİR ÜNİVERSİTE İÇİN İLLE DE BARIŞ!
İyi diyoruz hoş diyoruz da memleketin bir bölgesinde savaş hali varken, sokaklarda bombalar patlıyorken bizim üniversite  hayallerimiz bir kenarda kalıyor. Oysa birbirine o kadar bağlantılı ki! Sınıf arkadaşlarımızı Kürt, Alevi, Türk diye ayırmamız bekleniyor. Çünkü biz ne zaman kimliklerimiz ve inançlarımız dışında doğrudan öğrenci olmamızla ortaya çıkan taleplerimiz için birleşsek başlarına bela oluyoruz! İşte tam da bu yüzdendir bizleri ayırmak istemeleri. Barış istiyoruz doğru. Halkların barışını istiyoruz çünkü çok iyi biliyoruz ki kardeşçe yaşayamadığımız, birlik olmadığımız bir üniversiteyi olması gereken haline çeviremeyiz.
TÜRK VE KÜRT GENÇLERİ BİRLİKTE MÜCADELE ETMELİDİR
Laik ve bilimsel bir üniversite için Kürt gençleri de Türk gençleri de beraber mücadele etmelidir. Yani üniversitede bulunan her kesim mücadele etmelidir. Tüm bu baskı ve kutuplaştırma politikalarının ortasında üniversiteden yükselen bir barış çağrısı hem ülkeye hem üniversiteye yaşama alanı açar.
ÇOK GÜZEL BİR ÖRNEK VAR
Peki biz bu barış çağrısını üniversite de nasıl yükseltebiliriz?
Hemen güzel bir örnekle başlayabiliriz; Barış için Akademisyenlerin yayınladığı imza metninden sonra malum, olaylar büyüdü; gerici faşist çeteler de dahil, hükümet akademisyenleri hedef gösterdi. Buna karşılık 35 üniversiteden 154 kulüp ve topluluk akademisyenlerimize sahip çıkıyoruz dedi. İfade ve düşünce özgürlüğü için, barış için, biz de onlarla yan yanayız dedi. İkinci dönemde bu örnekten de yola çıkarak elimizin uzandığı, sesimizi duyan tüm kulüp ve topluluklarla beraber barışı tartışmak üniversitenin neden barışa ihtiyacı olduğunu konuşacağımız bir dönem bizi bekliyor. Şimdi bizlere daha büyük bir görev düşüyor bu medya ambargosunda gerçeği duymayı bekleyen sınıf arkadaşlarımıza, kulüp arkadaşlarımıza ulaşıp barışa olan ihtiyacımızı kendi taleplerimizin ve geleceğimizin savaşlarla karartılmasına izin vermeyeceğimizi onlara anlatma, onlarla kol kola mücadeleyi yükseltme günüdür. O zaman hepimize kolay gelsin çünkü ikinci dönem barışın, özgür bir üniversitenin sesini yükseltme görevi önümüzde duruyor.

ÖNCEKİ HABER

TİHV: Sokağa çıkma yasaklarında en az 224 sivil yaşamını yitirdi

SONRAKİ HABER

Dedem Karl Marx

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...