02 Şubat 2016 12:20

Meşru ve fiili hukuk!

Paylaş

Av. Barış İPEK

Bütün her şeyin olduğu gibi hukukun da bir tarafı-sınıfı var. İçinde yaşadığımız bu çağda hukuku yapan sınıf/taraf patronlar yani burjuvazi. Ama bu hukukta işçilerin emekçilerin hiç katkısı yok dersek haksızlık etmiş ve eksik söylemiş oluruz. 

Bugün dünyada kısmen alışılagelmiş bir hukuk sistemi var. Nispeten ülkemizde de var. Her ne kadar son yıllarda nerede olduğunu bilemesek de. Belki de bulamadıklarından ama ülkemizde işçiler emekçiler kolay kolay hukuksal yollara başvurmazlar. Bunun bir nedeni dava açmak için yapılması gereken uçuk masraflarsa diğer bir nedeni kolay kolay sonuç alınamayacağına inanılmasıdır. Elbette bu gerekçeler tümüyle haksız değildir. Ama dünyadaki bütün “değerleri“ üretenlerin buna teslim olması da beklenemez. Nitekim bugüne kadar ülkemizde ve dünyada, nerede iyi bir kanun, bir kazanım, dönemsel de olsa kalıcı haklar varsa bunu sağlayan üretenlerdir.  Yani işçiler ve emekçiler. Kapitalizmin tarihine kısaca baktığımızda 15-16 saat olan günlük çalışma saati nice direnişler ve mücadelelerle 8 saate indirilmiştir. Ama ne zaman ki işçiler emekçiler mücadele etmeye “ara vermiş“ o zaman çalışma saatleri yine çok fazla artmıştır.  Genel geçer bilinen en temel haklardan; 8 saat çalışma hakkı, sendika hakkı, sigorta hakkı, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri, tatil/izin hakkı, iş gibi hakların ortaya çıkışı hep mücadelelerle olmuştur. Ama işçiler arasında bölünmeler, çatlaklar olduğu, birliğin ve dayanışmanın bozulduğu dönemlerde bu haklar patronlar tarafından budanmıştır. Kimi zamansa ortadan tamamen kaldırılmıştır. 

METAL İŞÇİSİ HUKUKSUZLUĞA 'DUR' DEDİ

Bu saydıklarımı son dönem yaşanan bazı olaylarla da örneklemek mümkün. Örneğin ülkeyi kasıp kavuran metal fırtına olarak da anlandırılan, metal işçilerinin direniş süreci. Öncelikle 3 yıllık sözleşme sürecinde işçilerin talepleri ne patronlar tarafından ne de sendikacılar tarafından dikkate alındı. 3 yıllık sözleşme imzalandığı zaman ise neredeyse herkes ‘İş işten geçti’, ‘Artık sözleşme var, yapılacak birşey kalmadı’ dedi. Ama metal işçileri henüz son sözü söylememişti. Birçok fabrikadan ayağa kalkan on binlerce metal işçisi bu hukuk içindeki hukuksuzluğa dur dedi. Direndi. birliğini ve dayanışmasını korudu. Herkes çok iyi bildiği için uzatmayayım. Ve kazandı. İmzalandığı için değişmez denilen 3 yıllık sözleşmeyi, değiştirdi. Hakkını talep ettiği halde, patron tarafından yapılan ve ‘haklı’ olduğu iddia edilen işten çıkarmaları geri döndürdü. Kimisi Renault’daki gibi patrona geri aldırdı arkadaşlarını. Kimisi Gölcük Ford gibi, mücadeleye devam etti, dava açtı ve mahkemelere kabul ettirdi haklı mücadelesini. Ve mahkemeler işten atılan işçilerin ‘işe iade’ talebini kabul etti. Hem işe iade edilmeleri hem de bunu sağlayan kanunlar hep mücadele ile kazanıldı.

GREV HAKKI GENİŞLEDİ

Başka bir örnekse SeraPool fabrikasından. Serapool’de işçiler bir çalışma arkadaşları işten atıldığı için iş durdurdular. Yani greve çıktılar. Günlerce aylarca direniş sürdü bütün haklılığıyla ve meşruluğuyla hem de. Patron dava açtı. Yasa dışı grev yapılıyor dedi. Ancak işçilerin haklı ve meşru mücadelesini mahkeme de kabul etti. Ve patronun ‘yasa dışı grev davasını’ reddetti. Bu karar aynı zamanda bütün işçilerin grev hakkını genişletti.

Bir diğeri ise Danone işçilerinin başarısı. Danone işçileri sendikalaşmak istedi. Disk/Gıda-İş’e üye oldular. Ancak yeni ve kısıtlayıcı kanunlar çerçevesinde gıda iş, iş kolu barajını aşamamıştı. Yani kanunen sözleşme yapılamayacağını söylüyorlardı. Ancak Danone işçileri mücadele etti. Birlik ve dayanışmanın en güzel örneklerinden birini gösterdi. Ve patrona sözleşmeyi imzalattı. Hani kanunen mümkün olmadığı söylenen sözleşmeyi. 

Belki daha nicesini sayabiliriz bu örneklerin. Ama bunlar da yeter şimdilik. Evet, hakkınızı almak için kanuna bakabilirsiniz, takdiri mahkemeye birakabilirsiniz, avukatlardan hukuki destek alabilirsiniz. Bunların hiçbirini yatsımıyorum. Ama unutmamanızı önerdiğim birşey var. O da fiili ve meşru mücadeledir.

SALDIRILAR ARTIYOR

Bugün işçilerin haklarına yönelik gündemde olan birçok saldırı var. Mesela en önemlisi kıdem tazminatına yönelik saldırı. Hükümet kıdem tazminatını fona devretmek istiyor. Ama bu hem iş güvencesinin ortadan kaldırılması –patronların kıdem tazminatı ödemeyecek olması işten çıkarmayı kolaylaştıracaktır- hem de işçilerin ve ailelerinin geleceğinin çalınmasıdır.

Yine kanunen bir diğer hak olan 8 saat çalışma süresi fiilen ortadan kaldırılıyor. Esnek çalışma süreleri bir yanda, fazla mesai ücretlerinin ödenmemesi bir yanda. Gün ışığına hasret kalan işçiler var.

Yine son dönemin en tartışmalı konusu; asgari ücret. Açlık sınırının 1500 TL yoksulluk sınırının 4 bin 500 lirayı bulduğu bir dönemde büyük bir lütuf gibi 1300 liralık asgari ücret. Bir de bunun yanında AGİ’lerin asgari ücrete dahil edilmesi de cabası. 

Taşeron çalışmanın yaygınlaşması, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası’nın patronlardan yana uygulanması vs. gibi birçok konu..

Bütün bunların üstesinden gelmek içinse birliğinizi ve dayanışmayı bozmadan, haklarınız için mücadele etmezseniz, bir hukukçu olarak söyleyebilirim ki güvenebileceğiniz bir hukuk kalmaz ortada.

ÖNCEKİ HABER

Daha iyi bir yaşam ellerimizde

SONRAKİ HABER

Güvencesiz işçi havuzunun önemli kaynağı: Çocuk İşçiler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa