17 Ocak 2016 04:44

Postscriptum: David Bowie

Paylaş

Burhan KUM

Geçen yıl tamamı sosyalistler katılımcılardan oluşan bir toplantıda “RessamRupen Manasda en az Paramaz kadar önemli bir devrimciydi.” dediğimde insanların gözlerindeki şaşkın ifade hatırımdan çıkmaz. Söz açıldığında siyasi mücadelenin hayatın her alanında verilmesi gerektiğini savunanlar, devrimci payesinisalt “parti saflarında” yer alanlara layık gördüklerinin farkında değillerdi. Oysa siyasi mücadelenin başka araçları olan sanatsal tavır ve insani tutum da devrimciliğin önemli göstergeleridir. Ermeni Rupen Manas yüzyıllardır değişime uğramadan hüküm süren iki boyutlu, idealize minyatür anlayışını yıkıp, Avrupalı çağdaşları düzeyinde modern tuval resminin Osmanlı’da da yapılabileceğini gösterdiği için devrimciydi. Devrimci payesini sonuna kadar hak eden ilk Osmanlı sosyalistlerinin de Ermeni olması Manas’ın bu adımıyla doğrudan ilişkilidir. 

RESSAM, HEYKELTIRAŞ, ŞAİR

David Bowie de sanat tarihinde devrimci payesini hak eden ender şahsiyetlerden biriydi. Müzisyen olarak tanınmasına karşın çok yönlü bir sanatçıydı. Ressam, heykeltıraş, şair ve oyuncu kimliğiyle önemli çalışmalara imza attı. Sanat teorisini çok iyi özümsemiş, geniş bir resim koleksiyonu oluşturmuştu. Televizyon dizisinde rol almakla oyuncu olduğunu zannedenlerden değildi. Nagisa Oshima’nın yönettiği, 1983 yılına ait Mutlu Noeller Bay Lawrence filmindeki performansı sinema tarihine kazınmıştır.(Yarım oktav sesleriyle şarkı söyleyentek boyutlu cahilleri “mega star” olarak baş tacı eden ülke insanlarının pek kavrayamayacağı bir durum.) Mücadeleciydi. Onu ölüme taşıyan hastalığını pek az kişiyle paylaştı. Son iki yılda ortaya koyduğu eserlerine (tiyatro, müzik) serpiştirdiği ölümsüzlük ve dirilişe dair cümlelerin yaklaşan sonuna dair ipuçları olduğu ancak ölümünden sonra anlaşıldı. Bir kelimeden bin anlam çıkartmakla övünen müzik otoriteleri bile faka bastıklarını itiraf etmek zorunda kaldılar. Şişedeki mesaj ölümünden sonra kıyıya vurmuştu. Bir dostunun ifade ettiği gibi: “Ölümünü bile sanatyapıtına dönüştürmeyi bildi.”  

Dünyada neler olup bittiğinin farkında bir entelektüele yakışır biçimde yeni ve öteki olan her şeye açıktı. Dış görünüşüyle insanları her defasında şaşırtmayı başardı. Giyim, makyaj ve davranışlarıyla insanların cinsiyet algısını alt üst etti. Kadın- trans- eşcinsel davasının bugün geldiği düzeyde Bowie’nin payı büyüktür. Dışlanmış, terk edilmiş ve endişe içindekilerin sesi oldu. MTV’de siyahi şarkıcılara az yer verilmesini ilk o eleştirdi. İkinci evliliğini, hayatının sonuna dek birlikte yaşadığı Somalili bir Müslüman olan İman Muhammed Abdülmecid’le yapmıştı. 2003 yılında kraliçenin kendisine vermek istediği şövalye unvanını (Mick Jagger’ın aksine) reddetti. 

DİYALEKTİĞİN YAŞAYAN İFADESİ

Eleştirmenler, farklı müzik anlayışındaki sanatçılarla gerçekleştirdiği ortak çalışmaların müzik tarihinin en özgün işleriarasında olduğu konusunda hemfikirdir. Yaşamının son anına kadar müzikte yeni sesler arayışı içindeydi. Ölümünden iki gün önce yayınladığı son albümü Blackstar’da bir caz dörtlüsüyle çalıştı. Riske girme pahasına hiçbir albümünde bir önceki bulgularını tekrarlamadı. Sayısız sanatçı onun bu tutumundan ilham aldığını söyleyecekti. Diyalektiğin yaşayan ifadesiydi desek abartılı olmaz.

Şöhretinin zirvesindeyken, herkesin Beverly Hills’e uçtuğu “soğuk” yıllarda o, uyuşturucudan kurtulmak için Berlin’e yerleşmeyi tercih etti. Brian Eno ve Iggy Pop ile birlikte çalıştığı 1976 ile 1979 arası bana göre müzikal kariyerinin olgunluğa ulaştığı yıllardır. Bir ara bir Türk işçisine komşu oldu.Onunla sohbet etti, zorlu yaşam koşullarını gördü, resimledi. Berlin üçlemesinin sonuncusu Lodger(Kiracı-1979) albümünde yer alan,yan odadan kulağına gelen Anadolu ezgilerinin ilhamıyla yazılmışYassassin (Yaşasın) adlı parçada şöylekonuşturmuştukomşusunu:

Çalışan bir adamım sadece
Yargıç değil

Tarım arazilerinden geldik
Bu şehirde yaşamak için
Gururla ve istekle yürüdük
Bu tınlayan dünyada

Garson bir anneyle, hayır kurumunda çalışan bir babanın oğlu olduğunu unutmadı, paylaşımcıydı. 1989 yılında Amsterdam’da küçük bir salonda verdiği konseri, içeri giremeyen insanlar da ücretsiz izleyebilsin diye yakınlardaki meydana yerleştirilmiş dev ekranda canlı yayınladı. Şimdilerin modası, ama bu adımı da o yıllarda bir ilkti.iTunes’dan dokuz yıl önce internetin olanaklarını fark etmişti. 1996’da, sadece internetten indirilebilecek bir single yayınladı.

Büyük devrimciler gibi kırk yediliydi. Değerli bir gök taşı misali dünyaya düşmüştü. Ölümü de tüm yaşamı gibi izleyicilerini şaşırttı. Ait olduğu yere geri döndü ama düştüğü yerde açılan krater asla kapanmayacak.

ÖNCEKİ HABER

Ölümünü bile sanat eserine dönüştüren adam

SONRAKİ HABER

‘Her şeye rağmen’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...